Eski genel başkan yenisine savaş açtı! Kılıçdaroğlu ne yapmaya çalışıyor?
Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, son günlerde Özgür Özel’e karşı iyice sertleşen Kılıçdaroğlu’nun çıkışlarını ele aldı…
Efendim: son zamanlarda Kemal Kılıçdaroğlu’nu tanıyamıyorum. O sakin adam gitti yerine kızgın biri geldi. Genel başkanlığı bırakmak zorunda kaldığından (Ki, o süreçte kendisine çok haksız, abartılı ve saygısız ithamlar yapıldı. Birçok kez karşı çıkmak zorunda kalmışlığım vardır. Yazılarım ortada) ve Ankara’da kendisine bir “Karargâh” oluşturduğundan bu yana bir şeyler yapacağı belliydi de bu derece aktifleşeceğini sanırım kimse düşünemezdi. Bilhassa da son günlerde eleştiri oklarını taze genel başkan Özgür Özel’in üzerinden hiç eksik etmiyor.(Sanırım Ahlatlıbel buluşması da işe yaramadı ya da kafamızın pek basmadığı bir şeyler dönüyor!) Hadi çocuğun adını doğru koyalım: eski genel başkan yenisine “savaş açmış” bulunuyor!..
Malum Kılıçdaroğlu bir süre önce “Saray’la müzakere edilmez, mücadele edilir” diye özetlenebilecek bir tavır geliştirmişti. Kılıçdaroğlu şimdi de t24 internet sitesinde “Tek bir yüzükten, saraydaki saltanata” başlıklı bir yazı yazarak benzer iddialarını daha derli toplu ama aynı minvalde dile getirmiş. Bu seferde kendine göre -ki bir kısmı doğru ve haklı itirazlar olmakla beraber- Özel’in Erdoğan’la görüşmesine karşı çıkarak bu seferde “hiç kimsenin bu anlayışa yani saraya meşruiyet kazandırma hakkı yoktur” şeklinde özetlediği bir tepki geliştirmiş bulunuyor.
Olabilir, herkes gibi Kılıçdaroğlu’nunda hele de bir eski genel başkan olarak eleştiride bulunma, görüşlerini belirtme hakkı olsa gerek. Lakin artık burada iş eleştiriden çıkmış, doğrudan kendisinin yıllardır zaten fiilen uyguladığı eski çizgiyi tekrar gündeme getirmiş bulunuyor. Ancak bu anlayışın ne kadar “sağlıklı” ve geçerli bir anlayış olduğu epeyce tartışılır. Buradan yola çıkarak aynı çizgiyi hortlatmayı istemek CHP’ye ne kazandırır orası da ayrıca meçhul doğrusu.
İçi Boş Bir laf!..
Hemen belirtmeliyim ki, öncelikle “Saray’la müzakere edilmez, mücadele edilir” lafının realitede hiçbir karşılığı yoktur. İlaveten “Seni tanımıyorum”, “sen meşru değilsin” tipindeki sekter çıkışlarında bugüne kadar kimseye pek bir yarar sağlamadığı ortada. (Kaldı ki Özel cephesinden “Mücadele etmeyelim” diyende yok zaten. Sadece tarzları farklı) Dahası gerilimin, kamplaşmanın diğer kutbunu oluşturdukları açık. Buna rağmen, ısrarla bunu söylemenin akla, mantığa sığar bir yanı yok görünüyor. Sadece “Erdoğan nefreti” ne dayalı bir siyaseti yeniden canlandırmak anlamına geliyor ki, aynı anlayışın işe yaradığı söylenemez. Hayatta bir karşılığı yok. Açıkçası ve maalesef “İçi boş bir laf” oluyor…
Erdoğan’ın izlediği siyasetin “çok yanlış” olduğunu, ülkeyi çıkmazlara soktuğunu, vb söyleyebilirsiniz. Ancak “Meşru değildir” ya da “Tanımıyorum” üzerinden bir çizgi dayatmak pek makul olmasa gerek. “Erdoğan karşıtlığı” kendi başına bir siyaset değildir. Velev ki öyle olsa bile artık tıkanmış, çöpe atılması gereken bir anlayıştır. Buradan bir yere varılamaz. Özgür Özel ve yeni ekip bunu fark etmiş, oyunu yeniden kurup, gereğini yapıyor olsalar gerek!..
Erdoğan’ı muhatap almamak, onu yok saymak belki CHP içindeki siyaseti “Futbol fanatiği” düzeyinde algılayan kimilerini memnun edebilir. Ama bu CHP’yi büyütmez ve daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlayamaz. O bakımdan bunu ısıtıp ısıtıp toplumun ve seçmenin önüne koymanın hiçbir pratik yararı yoktur. Oysa onu veri kabul edip muhalefetini o gerçeklik üzerinden yürütmek işe yarayabilir. İnsanlar sürekli didişmeci söylemlerden bıkmışlardır. Nereye kadar?
“Erdoğan’ın Ekmeğine Yağ sürenler” En Çok Karşı Çıkanlar Olmasın?..
Şimdide kimileri tutturmuşlar “Erdoğan’ı muhatap almak onun ekmeğine yağ sürmektir”, “Ona can suyu vermektir”, “ihtiyacı olan meşruiyeti sağlamaktır” gibi klişe laflar ediyorlar. Siz vermediniz de ne oldu? Ne sağlayabildiniz bugüne kadar? Demek ki sizde dünkü Erdoğan gibi çatışmadan, gerilimden medet umdunuz. O bile bunun artık işe yaramadığını fark ettiği halde siz niye halen aynı noktadasınız? Ufkunuzu biraz genişletseniz diyorum!..
Burada ilaveten çelişik bir durum vardır. Kılıçdaroğlu ve onun gibi düşünenler daha düne kadar kamplaşmadan rahatsız olanlar, kamplaşmayı kınayan sizler değil miydiniz? Siyasete normalleşme çağrıları yapan sizler değil miydiniz? Üstelik bunlarda haklı değil miydiniz? Şimdi ne oldu da vaz geçtiniz? Sakın Erdoğan’ın ekmeğine bugüne kadar olduğu gibi şimdide asıl “yağ sürenler” sizler olmayasınız?
Evet, Türkiye’de siyasetin bu derece gerilmesinden esas olarak iktidar ve onun emrindeki medya ve sözüm ona kimi “aydınlar”, “kalemler”, “gazeteciler” sorumlu oldu. İktidar tansiyonu düşürmekle yükümlü olduğu halde tam tersine körükledi. Fakat anlaşılan zamanla “Üzüm üzüme baka baka kararır” misali muhalefetteki kimileri de onlara benzedi hatta kimi zaman onları bile geçtiler. Şimdi tam bir “yumuşama” ihtimali doğmuşken, neden aynı hatada ısrar etmektesiniz? Zararın neresinden dönülse kârdır!..
O halde Süren Kavga Niye?..
Bana kalırsa bu kavganın temelinde aslında halen süren ama yakında iyice aleniyet kazanacak olan CHP içindeki kavga ve şimdiden mevzilenişler yatmaktadır. Onunda temelinde önümüzdeki süreçteki cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi mücadelesi odaklanmaktadır. Burada muhtelif hesaplar rol oynamaktadır.
Fakat bu “Saray” ve “Erdoğan karşıtlığı” üzerinden daha “Ulvi” gerekçeler öne sürülmek suretiyle –şimdilik- yürütülmektedir. Çatışmacı mantık üzerinden eski “Statüko”ya dönülmek istenmektedir. Buradan sürece müdahaleye kapı aralanmaktadır. (Artık özgür Özel’inde oyuna İmamoğlu ve Yavaş’ın yanında bir oyuncu olarak katılmak istediği anlaşılmıştır. Bu birilerini rahatsız etti herhalde!) Anlaşılan kartlar yeniden karılmakta ve saflar belirginleşmektedir.
Örneğin Ali Mahir Başarır ve Mustafa Sarıgül doğrudan Özgür Özel propagandası yapıyorlar ama sakın Kılıçdaroğlu da – istemeden de olsa- tersinden Özel propagandası yapıyor olmasın? Kılıçdaroğlu bütün söylediklerinde haklı ya da Özel bütün yaptıklarında haksız olsa bile gene de eleştiren Kılıçdaroğlu olduğu için bu Özel’in hanesine yazar.
Yani birçok ortalama insan –doğru veya yanlış - şöyle düşünecektir: “Yahu bu Kılıçdaroğlu değil miydi seçimleri kaybettiren. Partiyi batıran. Şimdi çıkmış konuşuyor. O halde Özgür Özel doğru yolda.” Bu düz bir mantık olsa bile sonuçta Özel’e yarayacak bir psikolojidir. Bu anlamda iyice abartarak söylersek Kılıçdaroğlu Özel’e “çalışıyor” bile denebilir!..
Kişilere Değil Arayışa Opsiyon ve Şans Tanımak!..
Kimin kime çalıştığı, kimin kimle ne hesap güttüğü, Kılıçdaroğlu, Özel, İmamoğlu, Yavaş hatta Erdoğan’ın durumu siyaseten umurumda değil. Hiçbirinden yana yahut karşı kaygılarım yok. Sadece tavırların analizine yol açabileceği sonuçlara odaklanmışım. Gerisi lafügüzaf!..
Ben adına ister “Normalleşme”, ister “yumuşama” isterseniz de “kutuplaşmanın engellenmesi” deyin çabanın esasta doğru olduğunu düşünüyorum. Makul ve mantıklı olan bütün taraflar açısından budur. Şüphesiz herkes bunu kendine yontmak, faydalanmak da isteyebilir. Ancak bir kez denemesinin kimseye bir zararı olmadığını söyleyebilirim.
Yok bu süreci kötüye kullananlar, diğerini kullanmak isteyen olursa da eleştiri oklarımızı ona da yöneltmesini biliriz. (Kimsenin “Yandaşı” olmadık çok şükür!) Şimdilik yolun başındayız. Kişilere değil arayışa opsiyon ve şans tanınmasından yanayım. Bekleyelim görelim!..
06. 05. 2024