Eski danışmanından bomba iddia: Gül ve Davutoğlu'nun FETÖ'cülükle suçlar, hapse atarız
11. Cumhurbaşkanı Gül’ün eski basın danışmanı Ahmet Sever yeni kitabında AKP içinde yaşanan güç savaşlarını anlattı.
Uzun yıllar 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün basın danışmanlığını
yapan Ahmet Sever’in, görev süresinde yaşadıkları ve sonrası ile
ilgili tarihi bilgilerin yer aldığı ikinci kitabı bugün piyasaya
çıktı. Sever, “Kapalı Kapılar Ardındaki Siyasi Sırlar – İçimde
Kalmasın - Tanıklığımdır” isimli kitabında, Gül’ün Erdoğan’ın
engelleme girişimlerine rağmen 2007 yılında son dakikada yaptığı
basın toplantısı ile Cumhurbaşkanı olabildiğini açıkladı. Geçen yıl
yapılan referandumdan önce İngiliz gazeteci Daved Gardner’e ‘Gül ve
Davutoğlu’nu FETÖ’cülükle suçlar, hapse atarız’ diyen AKP’linin
TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Mustafa Şentop olduğunu belirten
Sever, bu sözün Erdoğan’ın onayı olmadan söylenemeyeceğini
savundu.
‘SEN KARIŞMA SADULLAH!’
Cumhuriyet’ten Kemal Göktaş’ın haberine göre; yandaş medyada
Abdullah Gül’ün cemaate yakın olduğuna ilişkin suçlamalara değinen
Sever, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in Ergenekon davasında
tutuklanmasının ardından yaşananları anlattı. Sever Kitaba göre,
Şık ve Şener tutuklandıktan sonra dönemin Adalet Bakanı Sadullah
Ergin, Başbakanı Erdoğan’la görüşmeye gittiğinde Özel Kalem’de
İstanbul İstihbarat Daire Başkanı Ali Fuat Yılmazer’i (halen
FETÖ’den tutuklu) gördü. Yılmazer, Ergin’e Şık ve Şener’in
tutuklanma gerekçelerini gösteren bir sayfa verdi. Kâğıdı okuyan
Ergin, Yılmazer’e “Bu suçlamalarla değil tutuklamak, kimlik bile
soramazsınız. Sayın Başbakan’ı da bu dayanaksız suçlamalarla yanlış
yönlendirmeyin” diye uyardı. Ergin, Erdoğan’ın yanına girdiğinde
tutuklamalardan duyduğu endişeyi paylaştı, 2 gazetecinin
tutuklanmasını gerektirecek delil olmadığını, bunun Ergenekon ve
Balyoz davalarının meşruiyetine gölge düşüreceğini söyledi.
Erdoğan’ın tepkisi kısa ve sertti: “Ne yani? Yargıya müdahale etmek
mi istiyorsun? Yargının işine karışma.” Sever, kitaba, bu bilgileri
teyit etmek için aradığı Sadullah Ergin’in bilgi vermediğini ancak
başka kaynakların doğruladığı notunu düştü.
‘CEMAAT, ERGİN’İ İSTEMEDİ’
Ergin’in, Cemaat’in yargıda güçlenmesinden tedirgin olduğunu, şimdi
firari FETÖ’cü olan Zekeriya Öz’ün başına buyruk, keyfi
tavırlarından rahatsız olduğunu belirten Sever, Ergin’in 13 ay
boyunca, Öz’ün randevu taleplerini geri çevirdiğini ve bu yüzden
cemaatin Ergin’in bakan olmaması için yoğun kulis yürüttüğünü
yazdı. 15 Temmuz’dan sonra Ergin’e FETÖ’cü etiketi yapıştırılmaya
çalışıldığını belirten Sever “Oysa, yargıdaki tüm operasyonlar,
Erdoğan’ın Cemaatçi istihbaratçı ve savcılarla yakın iletişimi,
bilgisi ve onayı ile yürütülüyordu. Zekeriya Öz de doğrudan
Erdoğan’a bağlı çalışıyordu” diye yazdı.
GÜL-CEMAAT GERİLİMİ
Cumhurbaşkanı Gül’ün Şık ve Şener’in tutuklanmaları ile ilgili
kaygı duyduğunu belirten açıklamasının ardından Savcı Öz’ün Gül’ü
doğrudan hedef alarak “Hiçbir makam ve merci bize talimat veremez”
diye karşı açıklama yaptığını anımsatan Sever bu olayın Gül’ün
Cemaat’e karşı koyduğu ilk açık tavır ve yaşanan ilk gerilim
olduğunu yazdı.
O TOPLANTININ PERDE ARKASI
Sever, yazdığı ilk kitaptan sonra dönemin Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in aradığını ve 11 Ağustos 2014’de, AKP olağanüstü
kongresinin Cumhurbaşkanı Gül’ün görev süresinin bitiminden bir gün
önce gerçekleştirilerek AKP Genel Başkanlığına aday olmasının
önlenmesine ilişkin kararın alındığı Merkez Karar ve Yönetim Kurulu
(MKYK) toplantısında neler konuşulduğuna açıklık getirdiğini
belirtti. Ergin, MKYK toplantısında Erdoğan’ın kongrenin 4 Gül’ün
Cumhurbaşkanlığı yaptığı sırada basın danışmanlığını yapan Ahmet
Sever’in, “Kapalı Kapılar Ardındaki Siyasi Sırlar – İçimde Kalmasın
– Tanıklığımdır” adlı kitabı bugün piyasada olacak 4 Kitapta,
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylemiyle “b ir aile” olan AKP’nin, bir
süredir nasıl, ne kadar çözüldüğünü gösteren olaylar ve kendi
içlerindeki kavgalara kadar birçok önemli ayrıntı yer alıyor 27
Ağustos’ta yapılması için oylamaya geçilmesini isteyince
yaşananları şöyle anlattı: “Ben hemen elimi kaldırarak söz istedim.
2012 yılında, Sayın Abdullah Gül’ün bir daha seçilemeyeceğine dair
karar alarak bir mahcubiyet yaşadığımızı, bu mahcubiyeti daha
üzerimizden atamadan ikinci bir mahcubiyet yaşamamamız gerektiğini
dile getirdim. Kongrenin iki üç gün geciktirilmesinin, yani Sayın
Gül’ün görev süresinin bitiminden sonra yapılmasının partimize
hiçbir zarar vermeyeceğini, 27 Ağustos’ta gerçekleşmesi halinde,
Sayın Gül’ün önünü kesmek için özellikle öne alındığı gibi bir
algının doğacağına işaret ettim. Benden sonra, Hüseyin Çelik ve
Abdülkadir Aksu da söz alarak, Cumhurbaşkanı Gül’ün MKYK sürerken
yaptığı, ‘Partime döneceğim’ açıklamasını gündeme getirdiler ve bu
koşullarda kongrenin Gül’ün görev süresi dolmadan bir gün önceye
alınmasının, parti tabanına izahının da zor olacağını ifade
ettiler.”
‘ÜÇ KENDİNİ BİLMEZ’
Bu itirazlara rağmen yapılan oylamada oybirliği ile Erdoğan’ın
istediği karar çıktı ama Erdoğan, salonu terk ederken
yanındakilere, Ergin, Çelik ve Aksu hakkında, öfkeli bir tonda ‘Üç
kendini bilmez’ ifadesini kullandı.
Sadullah Ergin ayrıca 2012 yılında Cumhurbaşkanı Gül’ün ikinci kez
aday olmasının engellenmesine ilişkin kanun değişikliğinin de
Erdoğan’ın isteğiyle yapıldığını söyledi.
Sever, “Erdoğan’a kalsa, 2007’de Gül cumhurbaşkanı seçilemeyecekti”
diye yazdı
27 Nisan e-muhtırası ve Anayasa Mahkemesi’nin 367 kararından sonra
Gül’ün aday olduğu Cumhurbaşkanlığı seçimi iptal edildi. Bunun
üzerine hükümet erken seçim kararı aldı. Seçimden AKP’nin galip
çıkmasına rağmen askerler başta bazı çevrelerin Gül’ün adaylığına
karşı çıkmaya devam etti. Kitapta, Gül’ü adaylıktan vazgeçirmek
için inanılmaz bir kulis başlatıldığı anlatılarak ‘Gül direnirse
gerilim artar, darbe olur’ tehdidinin dolaşıma sokulduğu
belirtildi: “Erdoğan’a yakın isimler, Yalçın Akdoğan, Akif Beki
gibi danışmanlar, Ethem Sancak, rahmetli Hasan Doğan gibi
işadamları medyayı dolaşıyor ve Gül’ü adaylıktan caydırmaya dönük
yayın yapılmasını telkin ediyorlardı. Bu görüşleri iletirken başına
‘Sayın Başbakan’ın görüşü böyle’ ibaresi düşmeyi de ihmal
etmiyorlardı.”
Akdoğan ve Ahmet Taşgetiren’in Gül’ün çekilmesini isteyen köşe
yazılarına yer veren Sever, Hasan Celal Güzel’in de darbe
endişesini paylaştığı Erdoğan’ın bunu Gül’e iletmesini istediğini
ve kendisinin de Gül’e anlattığına ilişkin önceki açıklamalarını
hatırlatarak Erdoğan’ın eşi başı açık olan Milli Savunma Bakanı
Vecdi Gönül’ün aday gösterilmesini istediğini belirtti. Sever,
Gül’ün bütün bu olanlardan canının sıkıldığını ve vazgeçmesi
halinde seçmenin kendisini korkmakla itham edeceğini söylediğini
anlatarak şöyle yazdı:
‘SON DAKİKA ÇALIMIYLA’
“O zor günlerden birinde, kendisine bir öneride bulundum: ‘Efendim
görüyorsunuz sizi adaylıktan vazgeçirmek için her yolu deniyorlar.
Her gün daha fazla mesafe alıyorlar. Bu oyunu bozmanın bir tek yolu
var. Bir basın toplantısı düzenleyin, tüm kanallar canlı
yayındayken adaylığınızı açıklayın; bitsin bu iş.’ Kısa bir
tereddütten sonra kararını verdi. Dışişleri Bakanlığı’nın basın
toplantısı salonunda saat 14.00’te adaylığını açıklayacaktı. Makam
aracıyla bakanlığın önüne geldiğimizde, Gül durdu ve şunları
söyledi: ‘Başbakan’a basın toplantısı hakkında bilgi vereyim.
Kararımı televizyonlardan öğrenmesi ayıp olur.’ Erdoğan, Gül’ün
adaylığını açıklayacağını bilmiyordu. Koruma Müdürü Osman Çangal
Başbakan’ı aradı ve telefonu Gül’e uzattı. Biz arabadan indik.
Görüşme çok kısa sürdü. Ardından Gül basın toplantısında adaylığını
açıkladı, Cumhurbaşkanlığına giden yol bu basın toplantısından
sonra nihayet açıldı. … Zaten, Abdullah Gül de cumhurbaşkanı
seçildikten bir süre sonra makamında Büyükelçi Gürcan Türkoğlu ve
benim yanımda, ‘O gün o basın toplantısını yapıp adaylığımı
açıklamasaymışım bugün cumhurbaşkanı ben olmayacakmışım’
diyecekti.”
‘DAVUTOĞLU’NUN GÜLEN YALANI’
Sever, eski Başbakan Davutoğlu ile Gül arasında yaşanan
“Davutoğlu’nun Fethullah Gülen ile görüşmesi” polemiğine ilişkin de
bilgiler verdi. Davutoğlu, 2013 Eylül’ünde Dışişleri Bakanı iken,
Gül ve Erdoğan’ın bilgisi dahilinde Gülen ile görüştüğünü ileri
sürmüş, Gül ise görüşmeyi sonradan öğrendiğini açıklamıştı. Sever
kitabında bu polemiğe ilişkin olarak Cumhurbaşkanı’nın heyetindeki
tek tanığı olan Büyükelçi Gürcan Balık’ın (Halen FETÖ’den tutuklu)
kendisine anlattıklarını şöyle aktardı: “(Balık) Maalesef Sayın
Ahmet Davutoğlu doğruyu söylemiyor’ diye söze girdi ve devam etti:
Ahmet ‘Sayın Davutoğlu, Birleşmiş Milletler Genel Kurul
toplantıları sürerken, Fethullah Gülen ile görüşmeye gitmek
istediğini söyledi. Ben de Sayın Cumhurbaşkanı Gül’ü bilgilendirip
izin almasının doğru olacağını söyledim. ‘Benim konuşmama gerek
yok. Sen bilgi ver’ karşılığını verdi. Ben ikisinin arasında ve çok
zor durumda kaldım. Sayın Cumhurbaşkanı, bu görüşmeden Türkiye’ye
döndükten sonra bilgi sahibi oldu.” Sever, Davutoğlu’nun,
Başbakanlıktan ayrıldıktan sonra, kırgın ve kızgın olduğu günlerde
Abdullah Gül’den 4 kez randevu istediğini ve alamadığını
belirtti.
“FETÖ’CÜLÜKLE SUÇLAR, HEMEN HAPSE ATTIRIRIZ”
İngiliz Financial Times gazetesinin dış politika editörü Daved
Gardner’in 16 Nisan 2017 referandumundan önce Türkiye’de yaptığı
görüşmelerden sonra şunları yazdı: “Hükümetin kampanya
stratejistlerinden birine, Gül ve Davutoğlu veya Erdoğan tarafından
kenara itilen eski AKP ağır toplarının rakip bir parti kurması
halinde ne olacağını sorduğumda, gözünü kırpmadan yanıt verdi: ‘Tek
bir hamle bile yaparlarsa, Gülenci olarak damgalanır ve hapse
atılırlar.(…) FETÖ suçlaması, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve
Erdoğan’ın geçen yıl kovduğu eski Başbakan Ahmet Davutoğlu gibi
tartışmalı ve sesleri bastırılmış potansiyel muhalifleri tehdit
etmek için güçlü bir sopaya dönüşmüş artık.”
‘ONAY ALMADAN DEMEZ’
Sever, Daved Gardner’in çok yakın bir arkadaşının kendisinin dostu
olduğunu belirterek bu kişiden o sözleri söyleyen kişinin AKP’nin
önde gelen isimlerinden Mustafa Şentop olduğunu söylediğini
aktardı. Sever, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı, MKYK üyesi ve
Erdoğan’a en yakın isimlerden biri olan Şentop’un “Erdoğan’ın
bilgisi, onayı ve desteği olmadan” bir İngiliz gazetecisine bu
sözleri söylemesinin mümkün olmadığını savunarak “Belli ki bu
ihtimal aralarında konuşulmuş, tartışılmış, Gül veya Davutoğlu’nun
böyle bir yola yönelmeleri halinde, FETÖ’cü olarak suçlanıp,
tutuklanmalarına karar verilmişti bile” diye yazdı.
VARANK’TAN MALVARLIĞI ÇIKIŞI
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başdanışmanı Mustafa Varank’ın, Cumhuriyet
gazetesine verdiği röportaj nedeniyle kendisine dava açtığını
duyururken “Hodri meydan!” dediğini aktaran Sever, kitabında kendi
mal varlığını açıkladıktan sonra şu çağrıyı yaptı: “Şimdi ben
sadece ona değil, Erdoğan’ın yanındaki Yiğit Bulut, İlnur Çevik
dahil 36 başdanışmanın hepsine birden ve bana acımasızca saldıran
yandaş medya kalemlerine “Hodri meydan!” diyorum. Ben açıkladım.
Şimdi de siz açıklayın bakalım da neyiniz var neyiniz yok tüm
Türkiye bir görsün... AKP iktidara geldiğinde ve siz devlette
göreve başladığınızda mal varlığınız neydi, bugün ne? Cesaretiniz
ve yüzünüz varsa, AKP iktidarının nimetlerinden nasıl
yararlandığınızı gözler önüne bir serin bakalım. Elbette bu
sorularımı duymazdan geleceğinizi ve oralı bile olmayacağınızı çok
iyi biliyorum. Olsun, ben yine de sormuş olayım da içimde
kalmasın...”
NEDEN ŞİMDİ?
Sever, kitabın erken seçimlerden önce yayınlanması ile ilgili
suçlamalar geleceğini belirterek “Bu kitabı yazmayı bitirdim ve tam
yayınevine göndermeye hazırlanıyordum ki, 24 Haziran’da erken seçim
kararı alındı. Birileri yine zamanlama anlamlı diyecekler... Cevabı
çok basit: “Bu ülkede manidar olmayan bir zaman yok ki...” Ayrıca
ne düşünürseniz de düşünün...” diye yazdı.
BU İKİNCİ KİTAP
Sever, 2015 yılında Doğan Kitap’tan çıkan “Abdullah Gül ile 12 Yıl
Yaşadım, Gördüm, Yazdım” isimli kitabında anlattıkları ile Türk
siyasetinin yakın tarihine ışık tutacak çarpıcı bilgiler
paylaşmıştı. Sever’in bu kitabının ardından Gül ve Sever,
AKP’lilerin yoğun eleştirilerine maruz kalmıştı. Gül, Sever’in
kitabında anlattıklarına ilişkin herhangi bir yalanlamada
bulunmamış ve Sever’in kitabına engel olmayı “düşünce özgürlüğü”
nedeniyle hiç düşünmediğini açıklamıştı