21 Tem 2011 17:31 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:36

EŞİNİN CANLI YAYINA ÇIKARDIĞINI UNUTTU, MEDYAYI HİLAL CEBECİ YÜZÜNDEN TOPA TUTTU!

Duruşu ve bu duruşu 'satışı' kendi başına erotik ama tabii bununla yetinmiyor, erotizmi doğrudan çıplaklıkla pazarlıyor

Dün gece kocası Rasim Ozan Kütahyalı’nın programına konuk olan Hilal Cebeci hakkında ilginç satırlar kaleme alan Akşam Gazetesi yazarı Nagehan Alçı, medyaya da sert sözlerle yüklendi. Alçı, ’Yaz aylarında magazinci dostların hiç utanmadan sıkılmadan ’vücut polisliği’ne soyunmaları, gördüğü ünlü kadınları, ’yok efendim karın bölgesi yağlanmış’, ’selülitleri gün yüzüne çıkmış’ gibi aşağılık bir dille tarife girişmeleri bu yüzden. Kadın izlenen ve yeniden şekillendirilebilen bir yaratık o göze göre. Bu tam anlamıyla bir güzellik faşizmi.’ diye yazdı.

NAGEHAN ALÇI ELEŞTİRİYOR AMA..
Alçı’nın bu eleştrisine karşın, eşi Rasim Ozan Kütahyalı bir önceki gün Star Tv ekranlarında Yerden Göğe programına Hilal Cebeci’yi konuk almıştı.

İşte akşam yazarı Nagehan Alçı’nın bugünkü o yazısı

Yazmak var etmektir’, mantığı ile yaklaşıp hakkında kalem oynatmama kararı vermiştim Hilal Cebeci’nin. Ancak benim, senin, onun kararı beyhude bir çaba olarak kaldığı ve genel geçer bir ’cinsellik üzerinden rant sağlama’ mantığı medyaya hakim olup ’tahrik unsuru’ topluma pompalandığı için bu şarkıcı kızımız aldı başını gidiyor. Her gün başka bir televizyon programında ağırlandıkça her gün biraz daha röntgenletiyor kendini.

ORYANTALİST BİR DURUM VAR
Hilal Cebeci’nin kendi çektiği çıplak fotoğraflarını servis ederek yakaladığı şöhret aslında birçok açıdan ele almamız gereken ’öğrenilmiş’ bir refleksler bütünü. Burada en önemli unsur ’gaze’ yani bakış ya da seyrediş. Cebeci kendini dış dünyaya seyrettiriyor. O seyredilen. Yani pasif olan. Aslında oryantalist bir mantıktan yola çıkarsak Batı’nın Doğu’ya bakışı gibi bir ilişki var Cebeci ve Panpişler’i arasında. Cebeci Doğu yani pasif olan, estetize ve feminize edilen. İzleyenler ya da onun deyimi ile panpişler ise Batı yani aktif, karar verici, maskülen.

MODERNİZM BİREYİ GÖRÜNÜR OLMAYA ZORLUYOR
Bakışın objesi haline kendini bizzat getiriyor Cebeci. Onun orada duruşu ve bu duruşu ’satışı’ kendi başına erotik ama tabii bununla da yetinmiyor ve erotizmi doğrudan çıplaklık üzerinden pazarlıyor bu hanım. Bu maalesef kendisinin pek farkında olmadan düştüğü bir modernizm tuzağı. Modernizm bireyi ’görünür olan’a indirgiyor. ’Ne kadar görünürsen o kadar varsın’ diye özetlenebilecek bir oyun. Bu oyunda karar veren ve satın alan ağırlıklı olarak erkek olduğu için izlenen kadın kendini pasif yani izlenen konumunda buluyor. Ne kadar izlenen, ne kadar arzu edilen olursa o kadar var oluyor. Bu da kadınlar aleyhine feci bir kısırdöngü yaratıyor.

KADIN POLİSLİĞİ
Kadın kendini ’izlenen’ konumuna hapsettiği için aslında nasıl olması gerektiğini izleyene tarif ettiriyor. Bu öyle tehlikeli bir sopa ki kadın üzerinde... Yaz aylarında magazinci dostların hiç utanmadan sıkılmadan ’vücut polisliği’ne soyunmaları, gördüğü ünlü kadınları, ’yok efendim karın bölgesi yağlanmış’, ’selülitleri gün yüzüne çıkmış’ gibi aşağılık bir dille tarife girişmeleri bu yüzden. Kadın izlenen ve yeniden şekillendirilebilen bir yaratık o göze göre. Bu tam anlamıyla bir güzellik faşizmi. Sistem kendi tarifine uymayana ’güzellik vizesi’ vermiyor ve onu görünür kılmıyor. Yani bir anlamda yok ediyor. Hilal Cebeciler de aslında onları pasifize eden, dikiz objesi haline getiren bu sisteme kısa vadeli çıkar için su taşıyor.

MEDYANIN TAVRI ŞAŞIRTICI
Tabii Cebeci ve onun gibilerde bunu analiz edecek bir iç bakış yok. Bunu zaten beklemiyorum da beni asıl üzen ama şaşırtmayan medyanın tavrı. Medya, tam da Cebeci’nin hitap ettiği erkek gözlerin ağırlıklı olduğu bir alan olduğu için olsa gerek, yerden göğe koyamıyor bu hatunu. Her akşam başka bir programda, ’çıplak kadın kontenjanından’ her gün başka bir gazetede ağırlıyor. Biz kadınları tarif edilen haline getiren bu ’başarıya ulaşma yoluna’ daha ne kadar güleceğiz? Ağzı salyalı erkeklerin fiziklerimiz üzerinden terör estirmesini ne zamana kadar izleyip duracağız?