''EŞEKLER VE OKTAY EKŞİ'LER'' YENİ ŞAFAK YAZARINDAN EKŞİ'YE İLGİNÇ GÖNDERME!
Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, Hürriyet'in eski Başyazarı Oktay Ekşi'nin ardından ilginç bir yazı kaleme aldı.
Eşekler ve Oktay Ekşi’ler
Başlığa bakıp da yanlış anlamayın; kim olursa olsun düşene vurmak bir hobi olarak bile ilgimi çekmez.
"Eşekler" dedim; çünkü konumuzla direkt alakalı.
Öyle olmasaydı "fareler" derdim. En azından, Steinbeck’in "Fareler ve İnsanlar"ını daha bir çağrıştırırdı.
Bu durumda, "İnsanlar" yerine "Oktay Ekşi’ler" ifadesini koyduğumuz da belirginleşmiş olurdu.
Sizin anlayacağınız; Oktay Ekşi insanıyla eşekleri aynı başlıkta zikretmemin özel bir nedeni var. (Heyecan yapma Şinasi; özel dedikse o kadar da "özel" değil.)
Hazret bundan 3 yıl mukaddem fakire "eşek davası" açmıştır!
Bizzat kendisi değil de, başında olduğu kurum tabii. Canım şu "Basın Konseyi" işte.
"Dava" dediğim de, dava değil zaten.
Zira yasal dayanaktan yoksun bir "kuruluş" olduğu için dava falan açamıyor!
Ya ne yapıyor?
"Savunma" istiyor; olmadı "uyarıyor"; daha olmadı "kınıyor!"
Sağ olsunlar; çiçeği burnunda bir köşe yazarıyken hepsini birden bana reva gördüler.
Niye mi?
Çok güleceksiniz ama anlatayım:
Bir yazımda avuruna zavuruna bakmadan abartılı davranmak anlamında "Eşeğin kulağına su kaçırmak" deyimini kullanmıştım. "Kulağına" sözcüğünü de parantez içinde üç nokta şeklinde vermiştim ki, deyimin argo versiyonları da kapsama alanına girsin. (Argo deyip geçmeyin; Cemil Meriç’e göre "kanundan kaçanların dili"dir; Hulki Aktunç’a göre, "dilin gizli örgütü.")
Bu söz üzre, Basın Konseyi’ne şikayette bulunan İzmirli bir okur, eşeklerin son derece çalışkan, sabırlı, sessiz ve sevimli varlıklar olduğunu belirttikten sonra, "eşeklere şu kaçırmak" suretiyle duygularını incittiğimi dillendirmişti: "Şahsımda hem ifadede kullanılan hayvanın, hem de tüm gazete okurlarının incindiğini hissettim. Konunun incelenerek, mağduriyetime mahal kalmaması için gereğini arz ederim..."
"Basın Konseyi" de konuyu şappadak incelemiş, "Basın Meslek İlkeleri"nin 4 ve 12’nci maddeleri gereğince benden "savunma" istemişti.
Yani...
"Gazeteci, görevini taşıdığı sıfatın saygınlığına gölge düşürebilecek yöntem ve tutumlarla yapmaktan sakınır..." kapsamlı 12’nci madde ile "Kişileri ve kuruluşları eleştiri sınırlarının ötesinde küçük düşüren, aşağılayan veya iftira niteliği taşıyan ifadelere yer verilemez..." içerikli 4’üncü maddeyi ihlal ettiğimi iddia etmişlerdi.
Vallahi aynen böyle! Evrak-ı şahaneleri hâlâ elimde.
Boşuna kafanızı yorup da, eşeklere su kaçırmanın, "kişi ve kuruluşları" nasıl tahkir ve tezyif ettiğini anlamaya çalışmayın. Anlaşılacak bir şey yok; gülesiniz diye anlattım.
Asıl anlaşılması gereken şudur:
Eşekler konusunda bile bu kadar hassas Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi, nasıl oluyor da, Başbakan ve bakanlara "analarını bile satan zihniyet" diyebiliyor?
Üstelik...
Buram buram kibir kokan "özür" beyanında mahut hakareti taammüden işlediğini dermeyan ediyor.
"Veda" yazısında da, habbenin kubbe yapıldığını söyleyerek, yaptığı hakareti hâlâ basite alabiliyor.
Vural Savaş’ın, "Daima ülkemizde özgürlüklerin genişletilmesinden yana tavır koymuş Oktay Ekşi" şeklinde yere göğe sığdıramadığı ve bir ifadesini parti kapatma iddianamesine delil olarak koyduğu adam bu noktaya nasıl geldi?
Kendi deyimiyle "seviyeyi" nasıl buralara düşürdü?
Bence bunun tek bir izahı var:
AK Parti belediye seçimlerinden milletvekili seçimlerine kadar kazandıkça bu adamların eğitim düzeyi yükseliyor.
Eğitim düzeyleri yükseldikçe de, seviyeleri düşüyor!
Mesela, eğitim düzeyleri anayasa referandumu sonrası bayağı yükselmiş; Oktay Ekşi’nin hık deyicileri mail kutularımızı doldurmuştu. ("Oktay Ekşi’ler" derken de, eğitim düzeyi yükseldikçe seviyesi düşen bu güruhu kastetmiştim.)
Zaten Oktay Ekşi’nin eğitim düzeyi bidayetinden beri yüksekti; taa 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Kurucu Meclis Üyesi seçilmişti.
"Alçakları tanıyalım" andıcıyla da "lisansını" tamamlamıştı.
Başbakan Erdoğan’a, Menderes’in akıbetini hatırlatmakla da "yüksek lisansa" başlamıştı
Star Gazetesi yazarı Ergun Babahan’a doğduğu yere kadar kovalayacağım diyerek de doktora vereceğini ortaya koymuştu.
Eh yani, o iğrenç küfürle de "doktorasını" tamamlayıp emekliye ayrıldı.
Bir de eğitim düzeyi çok yüksek olanlar var ki; Ahmet Kaya’yı "Vay Şerefsiz" manşetiyle ölüm yolculuğuna çıkarmanın bahanesi olarak, "Şerefsiz sözcüğünü o da kullanırdı..." diyebiliyorlar.
Bu işlerin "profesörü" oldukları için Oktay Ekşi gibi "veda"laşmıyorlar!
Salih Tuna/Yeni Şafak