06 Eyl 2012 08:46
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:06
ERTUĞRUL ÖZKÖK'ÜN GÜNLERDİR BEKLEDİĞİ O MEKTUP ELİNE GEÇTİ!
Merak ediyorum, acaba komisyon, o dönemlerin yaşayan gazetecilerini ve gazete yöneticilerini de dinleyecek mi?
O mektup nihayet geldi
GÜNLERDİR merakla beklediğim davetiye dün elime geçti.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan ve kamuoyunda “Darbeleri Araştırma Komisyonu” olarak bilinen komisyon, 3 Ekim günü beni de davet etti.
* * *
Gazeteci olarak en merak ettiğim konu şuydu:
“Acaba Komisyon dinlemek istediği insanları nasıl bir yazı ile davet edecekti?”
Şunlar olabilirdi:
- Kuru bir devlet dili.
Yani “Şu tarihte şu saatte Meclis Komisyonunda bulunun” gibi.
- Önyargılı bir dil olabilirdi.
Yani davet edilen kişi hakkında komisyonun havasını hissettiren bir dil...
Şimdi size aldığım davet yazısını anlatacağım.
* * *
Mektubun altında Komisyon Başkanı olarak İstanbul Milletvekili Nimet Baş’ın imzası vardı.
Mektup aynen şöyle:
“Sayın Ertuğrul Özkök
Meclis Araştırma Komisyonumuz, Komisyonumuzun araştırma konularından birini oluşturan 28 Şubat 1997 tarihli müdahale süreciyle ilgili olarak, 3 Ekim 2012 Çarşamba günü saat 15.30’da Komisyon toplantı salonunda bilginize başvurmayı uygun bulmuştur.
Bu nedenle, uygun bir zaman içerisinde Komisyonumuzla ilişkiye geçmenizi ve anılan tarihte Komisyon toplantısında hazır bulunmanızı arz/rica ederim.”
* * *
Mektupta dikkatimi çeken noktalar şunlar:
- Görüldüğü gibi son derece nazik bir dille kaleme alınmış.
Davet edilen kişi hakkında herhangi bir önyargı ifadesi yok.
- Belki vardır da ben bilmiyorum. Ama hayatımda ilk defa “arz” ve “rica” ifadelerinin birlikte kullanıldığına tanık oluyorum.
Devlet yazı dilinde hitap şöyledir:
- Alt birim üst birime yazıyorsa, “Arz eder”.
Üst birim alttakine yazıyorsa, “Rica eder”.
Demek ki komisyon kendini bilgisine başvurduğu kişiyle bir ast/üst ilişkisi içinde görmüyor.
Oysa yazı Türkiye Büyük Millet Meclisi adına yazıldığına göre, “rica” edilebilirdi ve bize de yadırgatıcı gelmezdi.
Bunu Komisyon başkanının ve dolayısıyla komisyonun bir zarafeti olarak değerlendirebiliriz.
Hangi gazetecinin ne ile ilgili olarak bilgisine başvurulacak
MEKTUPTA davetiye gönderilen kişinin, geçmişteki hangi olayla ilgili olarak bilgisine başvurulacağı da belirtilmiş.
Beni 28 Şubat “müdahalesi” ile ilgili olarak davet etmişler.
28 Şubat’tan bir “darbe” olarak söz edilmemesi de komisyonun işe önyargısız başladığının bir işareti olarak yorumlanabilir.
Ancak dikkat... Mektubun antet kısmında komisyonun kuruluş amacı şöyle belirtilmiş:
“Ülkemizde Demokrasiye müdahale eden tüm darbe ve muhtıralar ile demokrasiyi işlevsiz kılan diğer bütün giriş ve süreçlerin tüm boyutları ile araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu”
Bence her şey çok titizlikle ve zekâyla yerli yerine konmuş.
27 MAYIS VE 12 EYLÜL DÖNEMİ MEDYASI KAPSAM DIŞINDA MI
Bugüne kadar gazetelerde, internet sitelerinde çıkan haberlere baktığımda dikkatimi çeken bir nokta var.
Olayın medya ayağı konusunda dikkat sadece 28 Şubat sürecine odaklanmış izlenimi doğuyor.
28 Şubat’tan bir “müdahale” olarak söz ediliyor.
Oysa siyasi tarihimizde 27 Mayıs ve 12 Eylül gibi iki darbe var. O darbeler öncesi ve sonrasında da Türkiye’de basın vardı.
Merak ediyorum, acaba komisyon, o dönemlerin yaşayan gazetecilerini ve gazete yöneticilerini de dinleyecek mi?
Yoksa o dönemlerle ilgili olarak kafalara yerleşmiş bir “zamanaşımı” anlayışı mı hâkim?
Bugüne kadar 28 Şubat’la ilgili olarak davet edilecek gazetecilerin adlarını sık sık okuduk.
Ama iki darbe ile ilgili herhangi bir gazeteci adı en azından ben duymadım, okumadım...
Mesela beni keşke 12 Eylül’le ilgili olarak da davet etseler ve bilgime başvursalardı.
Çünkü o dönemde Bülent Ecevit’in çıkarttığı “Arayış” dergisinde yazıyordum.
Derginin yazı işleri müdürü Nahit Duru geçtiğimiz aylarda o günlere ait hatıralarını “Arayış” adı altında yayınladı.
Tabii Hasan Cemal’in “Tank sesiyle uyanmak” adlı kitabı da o dönemin siyaset-medya ilişkileri açısından ilginç ipuçlarını veriyor.
TAHKİKAT KOMİSYONUNUN ACI HATIRASINI SİLEBİLİRLER
Bu benim TBMM önünde gazeteci olarak ikinci “bilgilendirme” tecrübem olacak.
Daha önce Meclis’in kurduğu bir medya komisyonunun daveti üzerine gazetemizin sahibi Aydın Doğan’la gidip bütün soruları cevaplamıştık.
Aydın Bey o gün sorulan soruları ve verdiğimiz cevapları virgülüne dokunmadan bir kitap halinde yayımlatmıştı.
TBMM demokrasimizin en üst kurumudur.
Onun davetine uymak ve bildiklerimizi hiçbir şey saklamadan anlatmak görevimizdir.
Türk basını 1960’lı yıllarda çok kötü bir “tahkikat komisyonu” tecrübesi yaşadı.
O komisyon dönemin iktidarı tarafından basını susturmak amacıyla kullanılmıştı.
TBMM’nin bugünkü girişi ise bütün partileri içine alan bir zihniyetle kurulduğu için yapacağı görev son derece önemlidir.
Komisyon bu görevi 21’inci Yüzyıl demokrasilerine yakışan bir tarafsızlık içinde tamamlayabilirse, “tahkikat komisyonunun” kötü hatırasını da silebilir.
Ertuğrul ÖZKÖK / HÜRRİYET
GÜNLERDİR merakla beklediğim davetiye dün elime geçti.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan ve kamuoyunda “Darbeleri Araştırma Komisyonu” olarak bilinen komisyon, 3 Ekim günü beni de davet etti.
* * *
Gazeteci olarak en merak ettiğim konu şuydu:
“Acaba Komisyon dinlemek istediği insanları nasıl bir yazı ile davet edecekti?”
Şunlar olabilirdi:
- Kuru bir devlet dili.
Yani “Şu tarihte şu saatte Meclis Komisyonunda bulunun” gibi.
- Önyargılı bir dil olabilirdi.
Yani davet edilen kişi hakkında komisyonun havasını hissettiren bir dil...
Şimdi size aldığım davet yazısını anlatacağım.
* * *
Mektubun altında Komisyon Başkanı olarak İstanbul Milletvekili Nimet Baş’ın imzası vardı.
Mektup aynen şöyle:
“Sayın Ertuğrul Özkök
Meclis Araştırma Komisyonumuz, Komisyonumuzun araştırma konularından birini oluşturan 28 Şubat 1997 tarihli müdahale süreciyle ilgili olarak, 3 Ekim 2012 Çarşamba günü saat 15.30’da Komisyon toplantı salonunda bilginize başvurmayı uygun bulmuştur.
Bu nedenle, uygun bir zaman içerisinde Komisyonumuzla ilişkiye geçmenizi ve anılan tarihte Komisyon toplantısında hazır bulunmanızı arz/rica ederim.”
* * *
Mektupta dikkatimi çeken noktalar şunlar:
- Görüldüğü gibi son derece nazik bir dille kaleme alınmış.
Davet edilen kişi hakkında herhangi bir önyargı ifadesi yok.
- Belki vardır da ben bilmiyorum. Ama hayatımda ilk defa “arz” ve “rica” ifadelerinin birlikte kullanıldığına tanık oluyorum.
Devlet yazı dilinde hitap şöyledir:
- Alt birim üst birime yazıyorsa, “Arz eder”.
Üst birim alttakine yazıyorsa, “Rica eder”.
Demek ki komisyon kendini bilgisine başvurduğu kişiyle bir ast/üst ilişkisi içinde görmüyor.
Oysa yazı Türkiye Büyük Millet Meclisi adına yazıldığına göre, “rica” edilebilirdi ve bize de yadırgatıcı gelmezdi.
Bunu Komisyon başkanının ve dolayısıyla komisyonun bir zarafeti olarak değerlendirebiliriz.
Hangi gazetecinin ne ile ilgili olarak bilgisine başvurulacak
MEKTUPTA davetiye gönderilen kişinin, geçmişteki hangi olayla ilgili olarak bilgisine başvurulacağı da belirtilmiş.
Beni 28 Şubat “müdahalesi” ile ilgili olarak davet etmişler.
28 Şubat’tan bir “darbe” olarak söz edilmemesi de komisyonun işe önyargısız başladığının bir işareti olarak yorumlanabilir.
Ancak dikkat... Mektubun antet kısmında komisyonun kuruluş amacı şöyle belirtilmiş:
“Ülkemizde Demokrasiye müdahale eden tüm darbe ve muhtıralar ile demokrasiyi işlevsiz kılan diğer bütün giriş ve süreçlerin tüm boyutları ile araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonu”
Bence her şey çok titizlikle ve zekâyla yerli yerine konmuş.
27 MAYIS VE 12 EYLÜL DÖNEMİ MEDYASI KAPSAM DIŞINDA MI
Bugüne kadar gazetelerde, internet sitelerinde çıkan haberlere baktığımda dikkatimi çeken bir nokta var.
Olayın medya ayağı konusunda dikkat sadece 28 Şubat sürecine odaklanmış izlenimi doğuyor.
28 Şubat’tan bir “müdahale” olarak söz ediliyor.
Oysa siyasi tarihimizde 27 Mayıs ve 12 Eylül gibi iki darbe var. O darbeler öncesi ve sonrasında da Türkiye’de basın vardı.
Merak ediyorum, acaba komisyon, o dönemlerin yaşayan gazetecilerini ve gazete yöneticilerini de dinleyecek mi?
Yoksa o dönemlerle ilgili olarak kafalara yerleşmiş bir “zamanaşımı” anlayışı mı hâkim?
Bugüne kadar 28 Şubat’la ilgili olarak davet edilecek gazetecilerin adlarını sık sık okuduk.
Ama iki darbe ile ilgili herhangi bir gazeteci adı en azından ben duymadım, okumadım...
Mesela beni keşke 12 Eylül’le ilgili olarak da davet etseler ve bilgime başvursalardı.
Çünkü o dönemde Bülent Ecevit’in çıkarttığı “Arayış” dergisinde yazıyordum.
Derginin yazı işleri müdürü Nahit Duru geçtiğimiz aylarda o günlere ait hatıralarını “Arayış” adı altında yayınladı.
Tabii Hasan Cemal’in “Tank sesiyle uyanmak” adlı kitabı da o dönemin siyaset-medya ilişkileri açısından ilginç ipuçlarını veriyor.
TAHKİKAT KOMİSYONUNUN ACI HATIRASINI SİLEBİLİRLER
Bu benim TBMM önünde gazeteci olarak ikinci “bilgilendirme” tecrübem olacak.
Daha önce Meclis’in kurduğu bir medya komisyonunun daveti üzerine gazetemizin sahibi Aydın Doğan’la gidip bütün soruları cevaplamıştık.
Aydın Bey o gün sorulan soruları ve verdiğimiz cevapları virgülüne dokunmadan bir kitap halinde yayımlatmıştı.
TBMM demokrasimizin en üst kurumudur.
Onun davetine uymak ve bildiklerimizi hiçbir şey saklamadan anlatmak görevimizdir.
Türk basını 1960’lı yıllarda çok kötü bir “tahkikat komisyonu” tecrübesi yaşadı.
O komisyon dönemin iktidarı tarafından basını susturmak amacıyla kullanılmıştı.
TBMM’nin bugünkü girişi ise bütün partileri içine alan bir zihniyetle kurulduğu için yapacağı görev son derece önemlidir.
Komisyon bu görevi 21’inci Yüzyıl demokrasilerine yakışan bir tarafsızlık içinde tamamlayabilirse, “tahkikat komisyonunun” kötü hatırasını da silebilir.
Ertuğrul ÖZKÖK / HÜRRİYET