ERTUĞRUL ÖZKÖK YENİ ŞAFAK'TAKİ HANGİ YAZIYI OKUYUNCA GAZETECİLİK MERAKI İYİCE KABARDI?
"Sizin de kafanıza hemen "Kurtlar Vadisi Konseyi" gibi bir şey geldi değil mi? Ama öyle değil."
KAFAMDAKİ soruyla başlayayım.
Türkiye´de kimsenin bilmediği bir "Bediüzzaman Yaşlılar Konseyi mi var?"
Ve bu konseyin başındaki "yaşlı adam" kimdir?
Sizin de kafanıza hemen "Kurtlar Vadisi Konseyi" gibi bir şey geldi değil mi?
Ama öyle değil.
***
Pazar günü "Yeni Şafak" Gazetesi´nde çok ilgimi çeken bir yazı okudum.
Yazının başlığı şöyleydi:
"Hem tarih yazma hem de tarihe geçme fırsatını kaçırdın yaşlı adam".
Yazıda bir "yaşlı adamdan" ve "Yaşlılar Konseyi"nden söz ediliyordu.
Yazı, benim 29 Kasım Pazar günü yazdığım yazıyla ilgiliydi.
O gün, Saidi Nursi´nin sinemaya gidişi ile ilgili bir yazı yazmıştım.
Bu yazıda Yeni Şafak Gazetesi´nde Ali Murat Güven´in bu konudaki bir yazısından söz etmiştim.
Ali Murat Güven, geçen pazar günkü yazısında, benim yazımdan hareketle bugüne kadar hiç bilinmeyen bir konuyu yazmış.
Bu ilginç konuyu size o yazıdan aktarıyorum.
"Yaklaşık dört ay kadar önce, ülkemizde `Nur hareketi´ ile yakından ilişkili, hattâ bu konuda simgeye dönüşmüş olan bir `kurum´dan, hiç beklemediğim bir telefon aldım. Bana bundan daha fazla ayrıntı sormayın sakın, çünkü ötesini söyleyemem. Kendimden utandığımdan falan değil, anlatacaklarımı okuduğunuzda diğer tarafın utanacak olmasından dolayı çok fazla dağılıp dökülemem kamuoyu önünde...
Velhasıl, arayan kişi dost bir sesti. Bediüzzaman´ın görüşlerine kalben bağlı bir `Nurcu´ olduğunu ve benim de sinema alanındaki çalışmalarımı yıllardır dikkatle takip ettiğini belirttikten sonra, `Sizinle bir araya gelip çok önemli bir projeyi istişare etmek istiyorum´ dedi bu arkadaşımız...
Oldukça meraklandım ve hemen bir-iki gün sonrasında da verdiği randevuya icabet ettim. Bu devâsâ kurumsal yapı içinde önemli sayılabilecek bir pozisyonda bulunan muhatabım beni aynen telefondakine benzer bir dostluk duygusu içinde kucakladı ve karşılıklı oturup çaylarımızı yudumlarken aklından geçenleri içtenlikle anlatmaya başladı.
Konuya ilişkin yaptığım tahmini daha fazla sabredemeden, bodoslama biçimde ortaya savurdum:
`Yoksa, Bediüzzaman adına bir kısa film festivali falan mı düşünüyorsunuz?´
`Üstüne bastınız, ayağınızı kaldırın´ dedi arkadaş gülerek, `Aylardır bu fikirle yatıp bu fikirle kalkıyorum. Önceleri Türkiye çapında başlayıp, birkaç yıl içinde de dünyanın dört bir köşesinden katılımlara sahne olacak, alanında en saygın kişilerin jüri üyeliği yapacakları, finalistlerine cazip ödüller verecek, böylelikle de Türk sinemasına zaman içinde yepyeni yetenekler kazandıracak çok kaliteli bir kısa film ve belgesel yarışması... Siz de bu sanata yıllardır emek verdiğiniz, şimdiye kadar bir sürü yarışma düzenlediğiniz için, projemi ilk olarak sizinle paylaşmak istedim. Ne dersiniz, altından kalkabilir miyiz böyle bir işin?´
Tek kelimeyle çılgına dönmüştüm. Dayanamayıp yerimden kalktım ve fikrin sahibine coşkuyla sarıldım:
`Altından kalkmak ne kelime, böyle bir projeyi 2009´un en büyük kültür-sanat bombasına dönüştürürüz!´"
***
Ali Murat Güven ertesi hafta, üzerinde "Bediüzzaman Saidi Nursi/Birinci Ulusal Kısa Film Yarışması" ibaresi bulunan kalınca bir fizibilite raporuyla birlikte bu idealist yoldaşın kapısını yeniden çalar.
O anı da şöyle ifade eder:
"Her ikimiz de bir `kültürel devrim´in eşiğinde olduğumuzu çok iyi biliyor ve bunun tatlı gerilimini yaşıyorduk. `Aynen öyle´ dedim, `Ben, göreve hazır bir vaziyette beklemede olacağım. Siz yeter ki tepe yönetiminize bu müthiş projeyi kabul ettirin´.
`Hiç merak etmeyin, ben büyüklerimizin vizyonuna inanıyorum´ diye cevap verdi."
Ertesi haftanın ortalarında cep telefonu çalar. Arayan, malum "kurum"daki gönüldaşıdır.
"Çok üzgünüm dost" diyerek söze girer ve devam eder:
"Sunduğumuz projenin bu ülkede kültür ve sanat hayatı açısından ne kadar stratejik bir öneme sahip olduğunu ifade edebilmek için var gücümle uğraştım, tahmin edemeyeceğiniz kadar dil döktüm. Fakat, ne dediysem olmadı. `Bizim böyle projelere ihtiyacımız yok´ denildi ve konu toplantıda kısa sürede kapatıldı.
"Karşı taraftan" gelen bu ret cevabı Ali Murat Güven´i çok sarsmış.
Yazısını şu acı cümlelerle bitiriyor:
"Alacağın olsun senin saygıdeğer yaşlı adam, alacağınız olsun sizin saygıdeğer yaşlılar konseyi... Eminim ki kendi kalenize attığınız golün farkında bile değilsiniz; inançlı gençliğe sanat alanında sunacağımız olağanüstü bir motivasyon platformunu ayaklarınızın altında ezerek, hem tarih yazma, hem de tarihe geçme fırsatını kaçırdınız.
Ahirette mutlaka sizlerin yakasında olacağım."
***
Tabii yazıyı okuyunca gazetecilik merakım iyice kabardı.
Acaba Bediüzzaman adına bu konuşmayı yapan o "yaşlı kişi" midir?
Hele hele o "Yaşlılar Konseyi"
Acaba o konsey kimlerden oluşur?
Demek ki Nur cemaatinin de bir tür "Encümen-i Daniş´i" varmış.
Tabii yazıdan ilginç bir şeyi daha öğrendim.
Eğer bu film festivali yapılsaymış, afişte Saidi Nursi´nin 1953 model balköpüğü rengindeki Chevrolet otomobili kullanılacakmış.
Festivalin maliyeti de 20 bin TL olacakmış.
Ertuğrul Özkök/Hürriyet