01 Tem 2009 03:05 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:47

ERTUĞRUL ÖZKÖK UYARDI: "SİVİL KİBRİNİN KUDRETİ" NEREYE VARACAK?... ÖZKÖK BAŞBUĞ'YLA NE ZAMAN NEREDE GÖRÜŞTÜ?...

GENELKURMAY Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ´la 4 kez karşı karşıya geldim.

Sivil kibrinin kudreti


GENELKURMAY Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ´la 4 kez karşı karşıya geldim.

Birincisi Kara Kuvvetleri Komutanı olduğu dönemdeydi.

Ankara Temsilcimiz Enis Berberoğlu ile birlikte gitmiştik.

Bize PKK terörü ile ilgili görüşlerini anlattı.

İkincisi Genelkurmay Başkanı olduktan sonra yine Enis´le birlikteydi.

Üçüncüsü ve dördüncüsü toplu halde gazetecilere verdiği brifinglerdeydi.

İlk görüşmemizde bende, dünya meseleleri ile ilgili, gazeteci tahriklerine gelmeyen bir komutan izlenimi bıraktı.

O gün ne biz siyasetten söz ettik, ne de o açtı.

Genelkurmay Başkanı olarak yaptığımız ziyarette de, siyasetin "S"sine değinmedi.

Biz de sormadık.

* * *

Bu ziyaretleri şundan anlatıyorum.

Artık, hem askerde hem gazetecide, "Demokrasinin zorunlu davranış kodları"konusunda mutabakat oluşmaya başladı.

Gazetecilerin çok büyük bölümü artık askerlere siyasi soru sormuyor.

Asker de buna girmemeye özen gösteriyor.

Bana göre askerin son arızası 27 Nisan bildirisiydi.

O bildiri, Türk medyasının çok büyük bölümü tarafından destek görmedi.

Tahmin ediyorum askerlerin çoğu da bunun vahim bir hata olduğunu kabul ediyordur.

* * *

Avrupa Birliği´ne tam üyelik süreci, hepimiz için de çok önemli bir eğitim sürecine dönüştü.

Hepimiz derken, kendimizi yani basını da bunun içine koyuyorum.

Türkiye´nin birçok müessesesi kendini, modern ve demokratik bir dünyanın yeni iklimine uydurmaya çalışıyor.

Şirketler, müessese kültüründen, muhasebe sistemlerine kadar birçok alanda iç reformlar yapıyor.

Hiç kuşkusuz askerler de bu süreçten etkilenmeye başladılar.

Avrupa Birliği´ne tam üyelik sürecinin gereklerini yerine getirmek için çaba gösteriyorlar.

Önümüzdeki soru şudur.

Bu süreci, "Askerimizin gururunu kırarak, onu ezerek, küçük düşürerek" mi yapacağız?

Yoksa toplumun öteki müesseseleri gibi, bunu da medeni bir "normalleştirme" ikliminde mi yürüteceğiz?

Gözlemim odur ki, bazıları, bir demokrasi misyoneri edasıyla, bunu daha çok birinci yöntemle yapmaya azmetmiş.

Yani askerin gururunu kırarak, bileğini bükerek, rencide ederek.

Hatta bir rövanş, bir intikam duygusuyla...

* * *

Bu yapılabilir mi?

Yapılabilir.

Yapıyor ve sonuç da alıyorlar.

Toplumun her kesiminde değil, ama en azından belli bir "aydın kesiminde", misyonu ve aksiyon planı kendilerince tayin edilmiş, yukarıdan bakan bir "sivil kibir" gövde gösteriyor.

Aslı ortaya konmamış, hálá konamamış, gerçek olup olmadığı tartışmalı bazı belgeler, sindirme aracı olarak kullanılıyor. Demokratikleşmeden çok bir sindirme planı uygulanıyor izlenimi var.

Askerin kendi kendini ciddi biçimde gözden geçirdiği bir dönemde, bu yöntemlerin iyi olmadığını düşünüyorum.

Türk ordusu, terörle mücadele eden ve hálá eriyle, komutanıyla şehit veren bir ocak.

Bu insanların morale ihtiyacı var.

Hálá sivillerin becerebildiği bir çözüm planı yok ve hálá onların kahramanlıklarına ihtiyacımız var.

Bu insanları, akıl almaz bir aydın egoizmi ve ondan büyük rövanşizm ve hınç duygusuyla ezmeye kalkmak demokrasiye ne kadar hizmet eder bilemiyorum.

Şimdilik, hálá tek umudum, Başbakan Erdoğan ve çevresinin bu dolduruşa fazla itibar etmemesi.

* * *

Bu hareket başarıya ulaşır mı?

Dediğim gibi, ulaşabilir.

Ama o takdirde ne olur? Acaba bir zamanlar askerin yüklendiği "Cumhuriyet muhafızlığının" yerini bu defa, misyonunu kendi tayin etmiş bir "Devrim muhafızlığı"sistemi alabilir mi?

Alır da, bunun adı da demokrasi mi olur?

Dünya siyaset tarihinin gerçeği gözümüzün önünde:

Bugün dünyadaki diktatörlüklerin küçümsenmeyecek bir bölümünü askerler değil, siviller tesis etmiştir.

Misyon sahibi, kesin inançlı, kibirli "beyaz siviller"...


ERTUĞRUL ÖZKÖK / HÜRRİYET