Hepimiz tehlikedeyiz. Pier Paolo Passolini´nin bu sözü Türkiye´de yaşayanların gündelik hayat motto´suna dönüşüyor yavaş yavaş. Ben "Hepimiz paranoyağız" diye bir ekleme yapmak istiyorum. Dünkü gazetelerde Önder Sav´ın CHP Genel Merkezi´nin dinlendiğine ilişkin anlattıklarını okuyunca bunu düşündüm. Türkiye çok vahim bir psikolojik savaşın ortasında ve bundan herkes nasibini alıyor. Gazeteler arasında gezinirken Ertuğrul Özkök´ün yazısına denk geldim, bir haberi değerlendirirken satır arasında Miami´de olduğundan bahsediyordu. Aklıma takıldı, son zamanlarda sürekli yurtdışında. Bir ara Viyana´da, ardından Berlin´e geçiyor, Seyşel´lerde tatil yapıyor, New York´taki otel odasından dışarı bakıyor, Miami´de Ocean Drive´da dolaşıyor. Bu kadar meşgul bir genel yayın yönetmeni neden sürekli yurtdışında, hiç merak etmiyor musunuz? Acaba, dedim kendi kendime, dinlenilmekten mi korkuyor yoksa? Daha evvel de başına geldi ya, belki de artık önemli konuşmalarını, görüşmelerini yurtdışında yapıyor. Dedim ya hepimiz paranoyak olduk diye... Mesela ben artık her telefon cızırtısından, her hat düşmesinden ürküyorum. O kadar sık başıma geliyor ki... Tam biriyle konuşmaya başlıyoruz, konuşmanın üzerinden belli bir süre geçiyor, ikimiz de sabit duruyoruz ve bir anda hat düşüyor. Genellikle de belli başlı insanlarla konuşurken oluyor bu. Bazen aşırı cızırtı görüşme yapmamızı engelliyor. Birileri beni aradığını ve telefonumun bütün gün kapalı çıktığını söylüyor, halbuki hep açık. "Bir türlü ulaşamadım, hep telesekreter vardı" diyor. Bir arkadaşımı evinden arıyorum, faks sinyali çıkıyor; halbuki evinde faks yok ve hiç olmadı. Turkcell´e iletiyorum bu şikayetleri, hiçbir şekilde kendileriyle ilgili olmadığını söylüyorlar. Bu da paranoyanın dozunu daha da arttırıyor. Her gün başıma o kadar çok olay geliyor ki... Bip seslerine aşina oldum mesela hatlarda. Sanki birileri "record" tuşuna basmış gibi hissediyorum. Ben kendisini "Aman telefonda konuşuyoruz" diye kısıtlayanlardan değilim. İnsan arkadaşlarıyla her şeyi konuşur, her şeyin esprisini yapar, kontrol etmez kendisini. Tartarak mı konuşacağım en yakın arkadaşlarımla? Genel Yayın Yönetmeni´mle rahat rahat dedikodu yapamayacak mıyız? Sanki uyuşturucu kaçırıyoruz, kadın pazarlıyoruz. Böyle suçlu bir hava yaratılmak isteniyor ve bunda da başarılı oluyor. Paranoyak bir şekilde her türlü cızırtı ürkütüyor ve "İleride aleyhime delil olarak kullanılır mı" diye düşündürüyor. İlhan Selçuk´un Fashion TV yorumlarını bile iddianamelere sokanlar, hepimizin hangi cümlelerini cımbızla ayıklamazlar ki? Sadece telefonda da değil, geçenlerde önemli bir işadamı arkadaşımın şoförü onu uyarmış. "Efendim, galiba arkadaki araba bizi takip ediyor" diye. Evlerinin sokaklarında gazeteci arkadaşlarım şüpheli şa |