Ertuğrul Özkök iade-i itibar istedi!
Ertuğrul Özkök andıç örneğindeki gibi çok hata yaptığını ve defalarca özür dilediğini belirttiği yazısında karşı mahallenin medyasına seslendi
Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök iktidar ve cemaat medyasını
topa tuttuğu yazısında kariyerine damga vuran yanlışlar için
defalarca özür dilediğini hatırlattı ve aynısını karşı mahalleden
de beklediğini yazdı.
KÜÇÜK DE OLSA BİR ÖZRÜ HAKETMEDİK Mİ?
Ergenekon davası boyunca AKP ve cemaat medyasında yer alan
haberleri hatırlatan Özkök "Söz konusu olan utançlarsa, evet
arkadaş, benim mahallem pek tenha değil... Ama bil ki, senin şu son
12 yıllık mahallende izdiham var, izdiham." dedi. Kariyeri boyunca
başta andıç olmak üzere eesaslı hatalr yaptığını defaatle özür
dilediğini vurgulayan Özkök karşı mahallenin medyasına seslendi ve
"bizleri manşetten "Ergenekoncu", "darbeci" ilan edenlere
sesleniyorum. Küçücük de olsa, bir özrü hak etmedik mi..." diye
sordu.
İşte Özkök'ün yazısındaki ilgili bölüm:
İKİ sevgili arkadaşım..
Cengiz Çandar ve rahmetli Mehmet Ali Birand hakkında hazırlanan bir
andıcı manşetten yayınladım.
Tuzağa düşürüldüm...
En az 15 canlı yayında...
En az 4-5 mülakatta... l En az 6-7 yazımda özür diledim.
Önceki gece andığımız Mehmet Ali'nin gözlerinin içine baka
baka...
"Bu ayıbı, hayatımın sonuna kadar taşıyacağım" dedim...
Ve sözümü tutuyorum...
Taşıyacağım...
Bana hep sordular, şimdi ben de başkatâ.u.a soruyorum:
Elyazısıyla yazılmış, uydurma bir şemayla. beni. Enis
Berberoğlu'nu. Bekir Coşkun u. Hüseyin Gülerce'yi, Selahattin
Sadıkoğlu nu. "Ergenekon'un medya ayağı" ilan edenlere...
Bunu hazırlayanlar, servise koyanlar kimdir bilmem.
Ama bizleri manşetten "Ergenekoncu", "darbeci" ilan edenlere
sesleniyorum.
Küçücük de olsa, bir özrü hak etmedik mi...
Kendimden vazgeçtim... İstemiyorum ve beklemiyorum. Umurumda
değil.
Ama başka insanlar var ki, onlar artık yok...
Birilerinin onlar adına sorması lazım.
KUDDUSİ OKKIR adını hatırladınız mı?
Hani şu gazetelerin manşetlerinden "Ergenekon'un kasası" ilan
edilip de cezaevinde can çekişerek ölen insanı...
Hani cenazesi belediyenin yardımıyla kaldırılan insanı...
O manşetleri atanlara soruyorum: Bugün içinizden, size o "malları"
sızdıranların yakasına yapışmak gelmiyor mu?
"Hani kardeşim nerede o kasa? O paralar nerede?" diye sormak...
Harcanmış tek kuruşun belgesini bulabildiniz mi...
Babasının üç grama düşmüş bedenini mezara indirirken ağlayan o
çocuktan...
Hüznünü hâlâ atamayan eşinden özür dilemek içinizden gelmiyor
mu...
YARBAY ALİ TATAR ismini bile duymak istemiyorsunuz değil mi...
Söyleyin, o manşetleri arşivlerden silmek mümkün olsa ne kadar
mutlu olurdunuz, görmeyen vicdanınız ne kadar rahatlardı değil
mi..
Davalar bitti...
Hani "ıslak imza.." Hani, "PKK'yla ortak uyuşturucu kaçakçılığı
yapan örgüt.." Bir kere tutuklatmışınız, yetmemiş, ikinci defa
tutuklatmışınız...
Şerefli bir komutandı, gururuna yedirememişti. Kafasına sıkıp
gitmişti...
Yahu küçücük bir özrü de mi çok görüyorsunuz...
Haddimi bilirim, kimsenin yakasına yapışmam.
Ama şurama kadar gelmiş, ümüğüme yapışıp kalmış, küçücük birkaç
lafım var.
Hiç olmazsa. "Benim yaptığımı yapın" derim...
Küçük bir özür...
Nazarlardan uzak fukara mezarlanna sessizce konmuş küçük bir demet
çiçek...
Ailesi, akrabası, tanıdığı, seveni, dostu affetmese de, hatta çıkıp
yüzünüze tükürse de, çekinmeyin...
Bilin ki, bu ülkeye demokrasi gelecekse...
Ama öyle fasulyeden değil, öyle ileri falan soslu değil, gerçek bir
demokrasi gelecekse...
Bir gün adalet dediğimiz ilke bu ülkeye hâkim olacaksa...
Vicdan denilen duygu, hepimizin yüreğinde yeniden yer
edecekse...
Herkes kendi hatasını, kendi ayıbını, kendi utancını taşıyarak o
vaat edilmiş ülkeye doğru yürüyecek.
O yüzden diyorum ki: Vicdansızlığın, adaletsizliğin gaddarlığın
taşeronluğunu yapmaktansa, utancın gönüllü hamallığını yapalım.
Bu daha şerefli bir yüktür...
Bugün yapüklarınla iftihar edenlere gelince, onlara da diyorum ki:
Söz konusu olan utançlarsa, evet arkadaş, benim mahallem pek tenha
değil...
Ama bil ki, senin şu son 12 yıllık mahallende izdiham var, izdiham.