12 Eyl 2010 14:02 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:37

ERTUĞRUL ÖZKÖK HANGİ KÖŞE YAZARININ TELEFONUYLA YAZI KONUSUNU DEĞİŞTİRDİ?

Ertuğrul Özkök telefon gelmeden önce hangi konuyu yazacaktı? Gelen telefon neyi haber veriyordu? İşte o köşe yazarı ve onun telefonuyla değişen yazı konusu...

Bir telefon geldi yazı değişti


KADER diye bir şey var.

Kesinlikle var.

Dün kafamda bir yazı konusu vardı.
Telefonum çaldı.
Bir ses; “Abi” diye başladı ve kader, yazmayı planladığım konuyu tamamen değiştirdi.
* * *
Oysa; bu hafta başlayacak New York moda haftasına hâkim olan yeni bir çizgiden söz etmeye hazırlanıyordum.
Wall Street Journal’da, “Ön dişlerin arasını açma” modası ile ilgili çok ilginç bir yazı okumuştum.
Brigitte Bardot’yu hafızamıza kazıyan fotoğraflarını, Madonna’nın dişleri arasındaki boşluğu düşünüyordum.
Dövme ve diş arası boşluğunun, nasıl insanın farklılık arayışındaki çarpıcı çizgiler haline dönüştüğünü anlatacaktım.
İşte bunları düşünürken telefonum çaldı ve Kanat Atkaya’ın sesini duydum:
“Abi Bloomberg kanalını aç, müthiş bir Maria Callas belgeseli var” dedi.
Maria Callas...
“Arta Kalan zamanda” CD’mde ilanı aşk ettiğim o müthiş kadın.
Onun adını duyunca akan sular durur.
Hemen açtım.
Kader, o an yine kapımı çaldı.
Maria Callas’ın “sesini kaybettiği” dönemi anlatıyordu.
Sesinin kesilmesi... Sesini kaybetmek...
Bir insanın başına gelebilecek en büyük felaket...
* * *
Ama yukarda Allah var.
İnsanın sesinin kesildiği, sesini kaybettiği an önüne yeni kapılar açılıyor.
Bilmiyordum, Callas, dünyanın en ünlü müzik okulu “Julliard”da ders vermeye başlamış.
Okulda ders verirken çekilmiş görüntülerini izledim.
Nasıl mutlu görünüyordu.
Saçlarını arkaya toplamış, makyaj yapmamış, üzerinde son derece sade elbiseler, öğrencilerini omzundan tutuyor, sahnenin ortasına çekiyor, onlarla birlikte söylüyor.
Hemen “La Wally”i koydum. Arkasından “O mio babbino cara”.
Sonra laptopumun başına geçtim ve müthiş umut dolu bir yazı yazmaya başladım.
Yazımın konusu “Kader”...
Alın yazısı...
Sesin kaybolduğu an açılan kapılar.
Kaybolmuş, kaybedilmiş, kaybettirilmiş sesleri yeniden dinlemeye başlamak.
Karanlıklardan, kuytulardan çıkıp, kendine dönmek.
İşte o an, o umutla; bir süredir düşündüğüm bir kararı aldım.
25 yıl sonra üniversiteye dönüp, tekrar ders vermeye başlamak...
Geçmişi, bugünü, vasatlıkları, sıradanlıkları değil;
Yarını anlatmak.
Dünya nereye gidiyor, kesilen sesler, kaybedilen sesler nereye akıyor;
Ufukta neler doğuyor;
Kim gidiyor, kim kalıyor, kim geliyor...
Callas sesini kaybetmişti, benim de yeni seslere ihtiyacım var.
* * *
Maria Callas, Paris’teki evinde tek başına öldü.
Henüz 54 yaşındaydı.
Sesini, hayattaki en büyük gücünü kaybetmişti.
Ama o yalnızlık; o yalnız bırakılmışlık veya kendi tercih ettiği yalnızlık, geriye dünya kadar büyük kalabalıklar bırakmasına mani olmadı.
Etrafınıza bir bakın;
Her gün biraz daha yükselen “sesini kaybetmiş insanlar korosunu” dikkatle dinleyin.
Dev bir deniz minaresinin içinden gelen o olağanüstü umut verici müziği dinleyin.
Yeni dünya düzeninin harikulade kaosu yavaş yavaş orkestral bir ahenge dönüşüyor.
Ben o müziği dinliyorum.
Yani kalbimin sesini.
Bütün hayatım boyunca beni hiç yalnız bırakmayan, hiç yanıltmayan o harikulade ve sahici sesi...

Ertuğrul Özkök/Hürriyet