29 Haz 2012 11:55
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:51
ERTUĞRUL ÖZKÖK BAŞBAKANA SESLENDİ; SAĞLAM DELİLLERİ İYİ İNCELEDİNİZ Mİ?
Ertuğrul Özkök Türk savaş uçağının Suriye tarafından düşürülmesi konusunda kafasına takılanları Başbakan ve Dışişleri Bakanına sordu.
O sahneyi yeniden gösteriyorum
ORTADA tuhaf bir durum var.
İsterseniz filmi geri sarıp, kare kare bir kere daha seyredelim.
SAHNE BİR:
Geçen pazar günü...
Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu TRT ekranından Türkiye’ye ve bütün dünyaya sesleniyor:
“Elimizde radar kayıtları var. Konuşmalar var. Uçağımız Suriye hava sahası dışında düşürüldü.”
Bu sözlerden ne anlıyoruz?
Tezlerimizi doğrulayan her tür somut delil mevcut.
* * *
SAHNE İKİ:
Geçen salı günü...
Suriye krizinin beşinci günü...
Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan bütün dünyaya sesleniyor...
O da aynı şeyleri, daha da kararlı bir üslupla, daha net ifadelerle tekrarlıyor.
Devlet adına, en üst düzeyde, en yetkili ağızlardan yapılan açıklamalar bunlar.
Şüphelenmemiz için bir neden yok.
* * *
SAHNE ÜÇ:
Geçen salı günü...
NATO Genel Sekreteri Rasmussen basına açıklama yapıyor.
Kelime kelime dikkatle dinliyorum.
Türkiye’ye destek verdiklerini söylüyor.
Bizi rahatlatıcı bir açıklama.
Ancak arada ince bir ayrıntı dikkatimi çekiyor.
Gazetecilerden biri, çok açık bir ifadeyle şu soruyu soruyor:
“Türk tarafının size yaptığı açıklamalardan tatmin oldunuz mu?”
Bu sorunun cevabı ne olabilir?
Ya “Evet” ya da “Hayır” değil mi?
Rasmussen cevap vermiyor. Daha doğrusu diplomatik bir çalımla başka konuya geçiyor.
Konuşmasının sonuna doğru, bir başka gazeteci (veya aynı gazeteci olabilir) aynı soruyu, aynı açıklıkla yeniden soruyor:
“Türk tarafının size verdiği izahattan tatmin oldunuz mu?”
Genel sekreter bu defa kaçamıyor ve cevap veriyor:
“Verdikleri izahatı memnuniyetle karşıladık ve bu açıklamayı yaptık.”
Yani ağzından açık bir “Evet” kelimesi duymuyoruz.
Peki bu ne anlama geliyor? Buyrun yan tarafta o konuya girelim.
Centilmence olmayacak bir savaşa gireceksek
ERTESİ gün Rasmussen’in sözleriyle ilgili yorumlara baktım.
Büyük çoğunluğu NATO’nun kuvvetli bir destek verdiğini söylüyordu.
Ben diplomasi uzmanı değilim.
O nedenle kafama takılan bu ayrıntının kuruntu olabileceğini düşündüm.
* * *
Ancak önceki gün özellikle Amerikan basınında çıkan yorumlara baktığımda, bu ayrıntının pek de kuruntu olmayabileceği duygusuna kapıldım.
Çünkü o taraftan gelen yorumlarda, Türk uçağının misyonunun farklı olabileceği yolunda ifadeler vardı.
O nedenle, bir kere daha sormak istiyorum.
Sayın Başbakan, Sayın Dışişleri Bakanı...
- Size sözü edilen sağlam delilleri iyi incelediniz mi?
- Var olduğu söylenen kayıtları dinlediniz mi?
* * *
Bu soruları neden soruyorum onu da anlatayım.
Önümüzdeki tablo şudur:
- İki ülke de, “açık bir savaştan” söz etmiyor.
- Ama söylenen sözlere, atılan adımlara bakılırsa, iki ülke arasında, adı konmamış, örtülü bir savaş yaşanacak.
- Bu savaşın cepheleri de belli.
- Türkiye, Suriye’nin iç yarasını kaşıyacak. Suriye de Türkiye’ninkini.
- Kısaca bu bir centilmenler savaşı olmayacak.
- Kuralları olmayan, kirli bir savaş olacak ve muhtemelen de kazananın bile kaybedeceği bir savaş olacak.
* * *
Korkum şudur:
Böyle bir savaşın arkasına, sağlam bir meşruiyet koymazsak, “çete devleti” diye suçladığımız bir gücün karşısında zorlanırız.
Buna karşılık içimi rahatlatan da bir şey var:
Şu ana kadar Suriye de kendini haklı gösterecek somut bir delili ortaya koyamadı...
Ama oraya “çete devleti” buraya da “köklü gelenekleri olan büyük devlet” diyorsak, bizim çok dikkatli davranmamız gerekir.
O nedenle günlerdir, elinizdeki sağlam delilleri açıklayın diyorum.
Ertuğrul Özkök/Hürriyet
ORTADA tuhaf bir durum var.
İsterseniz filmi geri sarıp, kare kare bir kere daha seyredelim.
SAHNE BİR:
Geçen pazar günü...
Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu TRT ekranından Türkiye’ye ve bütün dünyaya sesleniyor:
“Elimizde radar kayıtları var. Konuşmalar var. Uçağımız Suriye hava sahası dışında düşürüldü.”
Bu sözlerden ne anlıyoruz?
Tezlerimizi doğrulayan her tür somut delil mevcut.
* * *
SAHNE İKİ:
Geçen salı günü...
Suriye krizinin beşinci günü...
Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan bütün dünyaya sesleniyor...
O da aynı şeyleri, daha da kararlı bir üslupla, daha net ifadelerle tekrarlıyor.
Devlet adına, en üst düzeyde, en yetkili ağızlardan yapılan açıklamalar bunlar.
Şüphelenmemiz için bir neden yok.
* * *
SAHNE ÜÇ:
Geçen salı günü...
NATO Genel Sekreteri Rasmussen basına açıklama yapıyor.
Kelime kelime dikkatle dinliyorum.
Türkiye’ye destek verdiklerini söylüyor.
Bizi rahatlatıcı bir açıklama.
Ancak arada ince bir ayrıntı dikkatimi çekiyor.
Gazetecilerden biri, çok açık bir ifadeyle şu soruyu soruyor:
“Türk tarafının size yaptığı açıklamalardan tatmin oldunuz mu?”
Bu sorunun cevabı ne olabilir?
Ya “Evet” ya da “Hayır” değil mi?
Rasmussen cevap vermiyor. Daha doğrusu diplomatik bir çalımla başka konuya geçiyor.
Konuşmasının sonuna doğru, bir başka gazeteci (veya aynı gazeteci olabilir) aynı soruyu, aynı açıklıkla yeniden soruyor:
“Türk tarafının size verdiği izahattan tatmin oldunuz mu?”
Genel sekreter bu defa kaçamıyor ve cevap veriyor:
“Verdikleri izahatı memnuniyetle karşıladık ve bu açıklamayı yaptık.”
Yani ağzından açık bir “Evet” kelimesi duymuyoruz.
Peki bu ne anlama geliyor? Buyrun yan tarafta o konuya girelim.
Centilmence olmayacak bir savaşa gireceksek
ERTESİ gün Rasmussen’in sözleriyle ilgili yorumlara baktım.
Büyük çoğunluğu NATO’nun kuvvetli bir destek verdiğini söylüyordu.
Ben diplomasi uzmanı değilim.
O nedenle kafama takılan bu ayrıntının kuruntu olabileceğini düşündüm.
* * *
Ancak önceki gün özellikle Amerikan basınında çıkan yorumlara baktığımda, bu ayrıntının pek de kuruntu olmayabileceği duygusuna kapıldım.
Çünkü o taraftan gelen yorumlarda, Türk uçağının misyonunun farklı olabileceği yolunda ifadeler vardı.
O nedenle, bir kere daha sormak istiyorum.
Sayın Başbakan, Sayın Dışişleri Bakanı...
- Size sözü edilen sağlam delilleri iyi incelediniz mi?
- Var olduğu söylenen kayıtları dinlediniz mi?
* * *
Bu soruları neden soruyorum onu da anlatayım.
Önümüzdeki tablo şudur:
- İki ülke de, “açık bir savaştan” söz etmiyor.
- Ama söylenen sözlere, atılan adımlara bakılırsa, iki ülke arasında, adı konmamış, örtülü bir savaş yaşanacak.
- Bu savaşın cepheleri de belli.
- Türkiye, Suriye’nin iç yarasını kaşıyacak. Suriye de Türkiye’ninkini.
- Kısaca bu bir centilmenler savaşı olmayacak.
- Kuralları olmayan, kirli bir savaş olacak ve muhtemelen de kazananın bile kaybedeceği bir savaş olacak.
* * *
Korkum şudur:
Böyle bir savaşın arkasına, sağlam bir meşruiyet koymazsak, “çete devleti” diye suçladığımız bir gücün karşısında zorlanırız.
Buna karşılık içimi rahatlatan da bir şey var:
Şu ana kadar Suriye de kendini haklı gösterecek somut bir delili ortaya koyamadı...
Ama oraya “çete devleti” buraya da “köklü gelenekleri olan büyük devlet” diyorsak, bizim çok dikkatli davranmamız gerekir.
O nedenle günlerdir, elinizdeki sağlam delilleri açıklayın diyorum.
Ertuğrul Özkök/Hürriyet