ERTUĞRUL KÜRKÇÜ İÇİN MİLLETVEKİLLİĞİ VAKİT KAYBI MI?
Ertuğrul Kürkçü yakasında 10 karanfille selam verdi meclisten. Yeni Kongre Hareketi'yle de 15-16 Ekim'de Ankara'dan gönderecek selamı blok.
Emek Özgürlük ve Demokrasi Blok’u milletvekili Ertuğrul Kürkçü kimi zaman "Vekillik vakit kaybı mı?" diye düşünse de, sokağa çıktığında değişiyor, herkese güç katıyor. Kürkçü’yle meclisi, sokağı, Türk solunun Kürt hareketindeki yerini, twitter "eylemciliğini", yeni anayasayı ve en önemlisi, yepyeni Kongre Hareketi’ni konuştuk.
Meclisten ilk izlenimlerle başlayalım. Bir dönem meclisi basmış dışarıda bir gençken şimdi içerde bir vekilsiniz...
İkisi de uyar. Kimi zaman basmak, kimi zaman içinde olmak.Yeter ki tek iş bu olmasın. Siyasi tavırlar, itirazlar, hepsi birbirine eklensin. Çünkü biz oraya kutsamaya değil itiraz etmeye gittik. Demokrasi denilen şeyin bir cilvesi varsa eğer, onun bütün kurumlarını yıkıp yeniden yapma hakkını da içinde saklamalı. Bu maksatla orada bulunuyoruz. Ama iki günde mecliste izlediğim, bütün işler orada dönmüyormuş gibi. Yurtdışına asker göndermek için hükümete yetki veriyoruz örneğin, hükümet başkanı yok, kabine üyelerinin çoğu yok. Bütün gruplarda aşağı yukarı böyle. Tamamen bir hengame içerisinde her şey. Sonuçta bir oylama yapıldı ve hükümetin terörle başa çıkmasına bigane kalmışız demesinler diye hakiki bir tartışma olmadan bitti gitti.
Hakiki tartışmaların yeri meclistir diyebilir miyiz?
Olmadığından şimdiden yüzde yüz eminim. Tartışmalar sadece oraya yansır. Hakiki tartışma mesela, KCK davası diye gözaltına alınanlarla polisin sorgu odasında, Diyarbakır’da bunu protesto eden halkla onlara gaz sıkan polis arasında sürüyor. Bütün bunlar mecliste dile gelmedi değil, geldi. Ama öbür tarafta da AKP kulislerinde, ya da AKP’nin yönetim merkezlerinde hakiki projeler hazırlıyorlar. Biz bunları piştiği zaman göreceğiz ama tartışmamış olacağız ya da sonuçlarını tartışacağız.
Ya da Kongre Hareketi’yle meclis dışında konuşacaksınız öncelikle...
Boykot sürecinde hazırladığımız Kongre Hareketi acele bir doğum belki ama bebek yaşar, çok sağlıklı. Türkiye’nin batısında artan bir ilgiyle karşılandığını görüyorum, ki bu da umut veriyor. Sadece etnik çeşitlilik değil, ekolojik tahribata karşı mücadele verenlerden kentsel dönüşüm mağdurlarına çok geniş kesimlerin öncüleri burada buluşacak. Hükümetin "Kürdü sindiririm (ki sindiremez), herkesi de sindiririm, bunun yol açtığı savaş ötekileri de pasifize eder" ümidini havaya uçuracak yeni bir dinamizm geliyor. Meclis dışında boykottayken geçirdiğimiz zamana helal olsun, iyi ki geçirmişiz.
"Tehlikeli" tartışmalar olacağı için mecliste, bir boykot daha olur mu?
Latife olsun diye söylüyorum, boykot da iyidir diye söylüyorum ama bir kere bu kapıyı açmaya karar verdik. Bu kapı da ikide bir açılıp kapanacak bir kapı değil. Fakat tabii büyük de konuşmayalım. Tepemize çıkarsa olup bitenler, her şeyi yeniden düşünmek lazım.
ANF’nin KCK tutuklamaları sonrası gündeme getirdiği "Kürtler sistemden tamamen çekilmeli mi?" sorusuna ne diyorsunuz?
Hakim düşünce değil, ama bu düşünceler de tamamen yersiz değil. Pazartesi yaşanan gözaltları bunu dedirtebilir. Bu bir süreç ve aşağı doğru giden şeylerin yukarı doğru çıkacağını öngörebiliriz. Bu kadar acele bir karar gerekmeyebilir.
Anayasa görüşmeleri başladı. Bir söyleşinizde "Savaşın sürdüğü bir ortamda anayasa yapılmaz" diyorsunuz...
Kürdistan’da bu taraflarda gizli baskıyla sürüp giden bir savaş var. Şu an kural savaşmak ve olağanüstü hal. Yürütmenin gücünün minimize edilmesi gibi bir talebi aklından bile geçiremez insanlar. BDP’li siyasi sorumlular her gün tutuklanırken nasıl anayasa tartışacağız? Meclisin aynısı her yerde olmayacaksa, halk arasında bu nasıl tartışılacak? Yeni anayasayı konuşmanın koşulları yok."Ayrılma hakkının da yazılacağı bir anayasa istiyorum" dediğim zaman başıma milletvekili olarak bir şey gelmez ama mahalledeki yöneticinin başına her şey gelebilir. Şimdi buradan bir adım geri atarak başlayacağız tartışmaya.
Eylül ayında Ahmet Şık ve Nedim Şener için bir yürüyüş vardı Galatasaray’da. Aynı gün BDP’de Taksim’de eylemdeydi. BDP grubu coplanırken diğerlerinden çok da bir ses çıkmadı. Bu da tuhaf bir durum değil mi?
Birisinin ’nezih’ bir itiraz öbürününse sorumluğu üstlenilmemiş bir itiraz olduğunu söyleyebiliriz. İkisi de aynı baskıcılığın iki ayrı yüzüne yöneltilmiş itirazlar. Bütün mesele bu itirazların hepsinin ayrı yataklarda akıyor olması. Kongremizi kıvamına getirebilirsek bütün bu ayrı yönlerden gelen enerjiyi ortaklaştırabiliriz. 1 Mayıs alanına geliyorsun mesela, orada soruyor musun; "Sen LGBT misin, Alevi misin?" Her gün 1 Mayıs aslında.
’Kürtlerle aramızı siz bulursunuz belki’
Meclis’te ’Kürdistan’ deseniz sıralara vurmaya başlarlar mı?
Daha fırsat gelmedi, bir deneyelim bakalım. Eskiden medyada da denilse olmazdı ama şimdi oluyor. Sırrı Süreyya, Sırrı Sakık, Hasip Kaplan sözlerini sakınmadan konuştular. Bence bu sözcük tartışması fiiliyatta aşılmışa benziyor ama parti yöneticileri vidaları sıkarsa ne olur bilmiyorum.
Siz meclise girince Serdar Turgut ’Sol PKK prangalarından kurtuldu’ başlıklı bir yazı yazıp Sırrı Süreyya’yla sizi çok önemsediğini belirtmiş. Ne diyorsunuz böyle düşünenlere?
BDP’nin bugünkü meclis grubu ve içerdiği potansiyellere dair olumlu ve olumsuz görüşler var. Mesela Kürt ulusalcıları da "Bu Türkler Kürtleri baştan çıkaracak. Nedir bunlar, İttihat Terakki’nin adamı mı" gibi yorumlar yapıyorlar internette. Bu çift taraflı endişe bizim için şöyle iyi, beklentileri fişekliyor. Kongre bütün bunları ifade edebileceğimiz yer. Serdar Turgat’a da ne diyeyim ’Abi çok beklersin’. Kürt halkı arasında yaşayan bütün düşünce ve eğilimlerle barışık bir biçimde siyaset yapacağımı bilerek ve düşünerek geldiğim bir yerde tersi bir istikamette çalışmamı kim bekleyebilir. Mesela Ankara’da bir esnaf dedi ki "Ben milliyetçiyim ama bütün umudumuz sizde. Kürtlerle aramızı siz bulursunuz belki".
Radikal