"ERMENİLERDEN ÖZÜR DİLEMEMİŞ OLMANIN VERDİĞİ BURUKLUKLA" HRANT DİNK'İ ANMAYA GİDEN ZAMAN YAZARI KİM?...
Öğlen saatlerinde Agos'un önünde yapılan toplantıya gidemediğim için, akşam 'Hrant'sız 2 yıl' adı verilen ve davetiyede yazdığı şekilde 'Hrant'ın arkadaşları' tarafından düzenlenen anma programına katıldım.
Acı birleştirir, gülmek özgürleştirir 19 Ocak Pazartesi günü Hrant Dink'in ölüm yıldönümü idi. Öğlen saatlerinde Agos'un önünde yapılan toplantıya gidemediğim için, akşam 'Hrant'sız 2 yıl' adı verilen ve davetiyede yazdığı şekilde 'Hrant'ın arkadaşları' tarafından düzenlenen anma programına katıldım. Biraz da 'Ermenilerden özür dilememiş' olmanın verdiği burukluk ve borçluluk duygusuyla. | |
Garip ama, özür dilemeyi tuhaf ve haksız bulmakla, özür dilememekten ötürü boynuma asılmış bir ağırlık duygusu arasında salınıyorum. İki ayrı ben arasında. Bu vesileyle konu sıcakken yazmadıklarımı şimdi yazabileyim istiyorum. 'Ermenilerden özür diliyorum' metnine imza atmama engel olan his ya da düşünce, artık her ne idiyse, bu metinden sonra özür dileyen Türk'le özür dilemeyen Türk'ün birbirinden feci halde ayrışacağını, iki grup Türk arasındaki ayrışmanın da önünde sonunda yeniden nefrete dönüşebileceğini varsaymam. Bu nefretin yine Ermenilere hatta diğer azınlıklara patlayacağından endişelenmem.. Sonra pek tabii şu var, ırk eksenli bir bağı 1915'in sorumluları söz konusu olduğunda varsayacağım, ama iş aynı kan bağını milliyetine övgü düzmek için kullananlara bir şey demeye geldiğinde 'orada dur' diyeceğim. Fazlasıyla çelişkili görünüyor. Irk temelli bağlar kurarak büyük sorgulamalar yaptığımızda niyetimiz ne kadar halis olursa olsun tehlikeli bir yola sapmış oluyoruz diye düşünüyorum. Şöyle ki, kan bağını özür dilemeye kâfi gelecek düzeyde önemli sayıyorsak, bugün İsrail'in yaydığı vahşet yüzünden dili sürçüp 'Yahudi işte, Yahudi bunlar' diyenleri neden antisemitist diye yaftalıyoruz? Aynı mantıksal düzlemden hareket etmiyor mu bu iki ayrı tavır? Hakeza, Ermenilerden özür dileyeceksek, Cemal Paşa'nın Halep'te yaptıklarından niye özür dilemiyoruz? Bir zamanlar Suriye vatan toprağıydı ve aynı hesapla Araplara da epey eziyet çektirdik. Aynı hesapla. İttihat Terakki ise İttihat Terakki, zulüm ise zulüm. Ne fark var? Fark şu, Ermenilerden özür dilememiz bizi biraz daha çağdaş, Batı normlarına uygun yapıyor, Araplardan ö zür dilersek yiyeceğimiz azarın haddi hesabı olmaz. İşte bu durum da feci halde canımı sıkıyor. İşte bütün bunlar diyeyim, beni özür dilemekten alıkoyan etkenler oldu. Değilse, ne 1915'te yaşananların büyük bir felaket olduğunu reddediyorum ne tehcirin neden olduğu acıları. Ne de Hrant Dink'in ölümünün üzerinden iki yıl geçmesine rağmen, davasının karınca hızıyla ilerliyor, aslında ilerlemiyor olduğu gerçeğini. Cinayetin hemen ardından Dink'in ölümünün Dink'in ölümünü engelleyebilecek olanlarca bilindiği anlaşıldı. Göz yumulmuştu. Bir cinayet ve güvenlik skandalı vardı, devlet ise Ogün Samast ile Yasin Hayal'in formalarını giydiği Pelitlispor'un sahasını kapatmakla yetindi. Hakkında dava açılan Albay Ali Öz ve Yüzbaşı Metin Yıldız da sadece ve sadece görevi ihmalden yargılanıyorlar. Çok tuhaf, derin ve kirli şeyler var ve adalet duygusunu rencide ediyor. Bu şartlarda düzenlenen anma gecesinin ise muhteşem geçtiğini belirtmek isterim. Sonuna kadar kalamadım, ama gördüğüm bir acı üzerine o acıyı dahi birleştiren bütünleştiren kavrayan bir mesaja dönüştürmenin soğukkanlı yürekliliği oldu. Müzik ve metin ağırlıklı kısa gösteri ve animasyonlardan oluşan programdan aklımda kalan en güçlü şey Kemal Gökhan Gürses'in çizgileriyle okunan ve Dink'e ait olan bir yazıdan hatırladıklarım... Eskiden farklılıklarımızı fıkraya dönüştürür, onlara güler, onlarla eğlenirdik; bir Yahudi bir Kürt ve bir Ermeni karşılaşır ve komik şeyler olurdu, diyordu Hrant Dink. Sonrası malum. Mealen, bir şey oldu ve artık farklılıklarımıza gülemez olduk, birer tehdide dönüştü bize benzemeyenin aynadaki yüzü. Ne kadar haklı Hrant Dink. Gülebilmek özgür kılıyordu çünkü. Gülerek atıyorduk bünyede biriken tutuklayıcı kinin safralarını, gülerek bozuyorduk içimizdeki dehşetin temel atma törenlerini. Bir Ermeni, bir Türk, Yahudi ve Kürt yeniden bir araya gelip, birbirlerini makaraya alabilecek mi? Gülebilecek miyiz yeniden? Hiç bilmiyorum. NİHAL BENGİSU KARACA / ZAMAN |