- Ezgi Hanım siz kitabı okudunuz mu?
- E.Y: Okumak isterdim ama beni karıştırmadı. Okumak ve gerekirse bazı yerleri hukuki olarak düzelttirmek isterdim ama izin vermedi.
- E.T: Kimseyi karıştırmadım. Şu ana kadar buraya kendim geldim. Bundan sonra da kendim gideyim.
- Kitapta yayıncı kuruluştan olaylı ayrılışınızın perde arkası da vardır sanırım...
- E.T: Ben işten ayrılabilirim, benim işten ayrılmam Şansal Büyüka'nın da ayrılması demek değil. Ama yalancı şahitlik yapmasına, hele de Kuran üzerine yemin ederek yalancı şahitlik yapmasına inanamadım. Benden sonra hakem yorumcusu bile bulamadılar. Gidip Markus Merk'i getirdiler. Demek ki Türkiye'de benim seviyemde bir isim yokmuş.
- Erman Hoca'nın en sevdiğiniz özelliği nedir?
- E.Y: Hiç arkaya bakmaması. Hayat enerjisi çok yüksek. Sanki yıllardır meditasyon yapmış da hayatın anlamını keşfetmiş gibi.
- Nasıl keşfettiniz hayatın anlamını?
- E.T: Önce futbolcuyum, yaşım 17, adım Erman... Biri bana küfür ederse ben de ediyorum. Biri dalarsa ben de ona dalıyorum. Sonra hakem oluyorum, adım Erman Toroğlu. Birisi küfretti sen edemiyorsun. Yutkunuyorsun! Yalnız sahada değil sokakta da küfretse susmak zorundasın. Adama dalamazsın! Nefsimi nasıl terbiye ettiğimi görüyor musun? Sonra medyaya geliyorsun, küfürler devam ediyor. Yine sabretmek zorundasın. Yani ben yoga meditasyon falan bilmem, adam olan nefsini terbiye edecek. Ama bana yapılan kötülüğü de unutmam ha...
- Futbolla ilgili tartışmalar yaşanıyor mu?
- E.Y: Kendi aramızda hiç futbol konuşmuyoruz.
- Beyoğlu ve Bodrum'dan neden vazgeçmiyorsunuz?
- E.T: İstanbul'da Beyoğlu kadar sevdiğim başka bir semt yoktur. Bir dönem, 10 yıl kadar Yeniköy'de yaşadım ama yine buraya döndüm. İstiklal'de tek başına, korumasız gezebilen iki ünlüden biriymişim. Diğeri de Erdal İnönü derler. Şimdi Ezgi de ofisini Beyoğlu'na taşıyor. Buradan başka yerde yaşayamam.