''ERGENEKON'DA SERMAYE VE MEDYAYA DOKUNULAMADI, 28 ŞUBAT'TA DA DOKUNAMAZLAR!''
28 Şubat Darbesi'nin faillerini Kozmik Oda programında deşifre eden gazeteci Rıdvan Memi Pusula'ya konuştu.
Ekranda 28 Şubat’ın perde arkasını irdelerken programı yayından
kaldırılan gazeteci Rıdvan Memi, internetteki twitter ortamında da
analizleriyle gazete ve sitelere haber olmaya devam ediyor. Memi’ye
gore 28 Şubat meselesinde asıl sorun muhafazakar medya.
"Ergenekon’da sermaye ve medyaya dokunulamadı, 28 Şubat’ta
da dokunamazlar!"
TRT Haber’de Kozmik Oda programı ile gündem belirleyen
söyleşiler gayet iyi giderken birden medyadan çekildiniz. Şimdi
twitterda 140 harften ibaret mesajlarla analizler yapıyorsunuz?
Biraz garip bir durum... değil mi?
Kozmik Oda bir yıl önce yayından kalktı biliyorsunuz bir yıldır da
bir başka mecrada devam etmek nasip olmadı. Ben
gazetecilik/televizyonculuk dışında bir iş bilmiyorum ve hal-i
hazırda elimdeki tek araç twitter.com/kozmikodatv. Bildiğim işi bir
biçimde orada yapmaya çalışıyorum. Evet haklısınız, biraz garip bir
durum, ama gerçek!
Yazdığınız 140 harflik mesajlar ilgi çekiyor, internet
sitelerine haber oluyor. Bu durum gazetelerin ve gazeteciliğin yeni
medya karşısında yenilgisine bir örnek sayılabilir mi?
Gazetecilik uyulması gereken temel ilkeleri belli bir iş, nerede
yaparsanız yapın o ilkeler değişmez. Bugün bu ilkelerdeki yıpranma
bana göre zirvede. Hal böyle iken yeni medya, ?online/internet
medyası’ aslında bu genel fotoğrafın dışında değil. Hatta
geleneksel kontrol mekanizmalarının daha az işlediği bir ortam
olması itibarı ile kirliliğe daha yatkın. Bununla beraber sorunuzun
özü itibarı ile haklısınız. İnternet medyası elindeki daha
"bağımsız" olma kartını kullanarak daha "bağımsız" daha "kamu
yararına" gazetecilik örnekleri verebiliyor.
Sizin hazırladığınız Kozmik Oda programı, sermaye
gruplarının siyaset üzerindeki baskısını, yönlendirmesini
detaylarıyla ele aldığı bir sırada yayından kaldırıldı. Nedir arka
planda olan? Kurumsal bir rahatsızlık mı? Yoksa....
Son programda Çiller’in danışmanı Hüseyin Kocabıyık, İnan Kıraç’ın
95 seçimlerinde Çiller ve Türkeş’e verdiği iki anket ile
manipülasyon yaptığını, MHP-DYP ittifakını nasıl engellediğini
anlatı. İnan Kıraç’ın kendisine ilişkin o süreçte yapılan haberler
içinde tekzip etmediği tek haberdir bu. Program yayından
kaldırılınca, bir çok insan son programa bağladı bunu. Ama bu
yargıyı haklı çıkartacak küçücük bir emare bile görmedim ben.
TRT’nin değil ama TRT Haber’in yöneticileri ile o tarihe kadar
üzerinde şifahi-fiili mutabık kaldığımız programın yayın ilkeleri
üzerinde ciddi ihtilaf oluştu, mesele bundan ibaret.
Kozmik Oda programı 28 Şubat darbesini adeta can damarından
yakalamıştı. Asker dışındaki sivil darbeci odaklar ilk defa isim
verilerek deşifre edildi. O zamana kadar bunlar bilinmiyor muydu?
Biliniyordu ise niye Kozmik Oda programına kadar kimse bunu
dillendirmedi?
Bir cümle ile özetlersek Kozmik Oda röportajlarında şu afişe oldu;
28 Şubat, odağında sermayenin bulunduğu medyanın yedeğinde askerin
baskısı ile işleyen bir mekanizma imiş. Bu biliniyor muydu 28
Şubat’ta medyanın bir bölümü aktif bir rol üstlendi ise ki öyle
olduğu görülüyor, bu paradigmanın medyanın o kesimi tarafından
bilinmemesi mümkün mü? E adamın kendi kendini ihbar etmesini
beklemiyorsunuz herhalde.
Peki diğerleri, yani 28 Şubat’ta aktör olmayan, hatta
mağdur olan gazeteler, gazeteciler?
Asıl müşkül budur. Bu paradigmayı ve isimleri bilmiyor iseler bu
bir sorun, biliyor da üstüne gitmemiş iseler bin sorun. Bana göre
ikincisi.
Niye ikincisi? Bu tavrın da bir sebebi olmalı
?
Bir kaç ihtimal var. Aşağılık kompleksi olabilir, mümkündür...
Kendini güçsüz hissediyor olabilir, geleceğe dair envai tür
planları vardır zamanı olmadığını düşünüyor olabilir...Bunların
hepsi bana göre yanılgıdır. Ama en acı olanı, öyle görülüyor
ki taşradan, yeniden inşaa edilmesi gerektiğini söyleyerek
köhne yapılara girenler, o yapılarda yaşamayı sevdiler. Yeniden
inşaayı gereksiz bulup bazı yenilemelerle yetindiler.
28 Şubat soruşturması Kemal Gürüz ile sivil kanat üzerinde
devam ediyor. Medya ve Sermaye’ye de uzanır mı yoksa bir noktada
kesilir mi?
Türkiye yıllardır Ergenekon’u tartışıyor, dava sürüyor... Şimdi;
Ergenekon gibi bir yapının Sermaye-Medya-Bürokrasi-Yargı ayağının
olmayacağını söyleyen bir insanın zihni melekelerinde sorun vardır.
Tutuklu bulunan bir kaç gazetecinin, bir kaç bürokratın, suçlu dahi
bulunsalar, gradoları bu ölçekte bir yapının kendi alanlarında
yöneticileri olmaya yetmez. Kim kaldı geriye, yüzlerce asker. Bu
mudur yani ? Nerede sermaye, medya, bürokrasi yargı bacağı
yıllardır? Derdiniz bir grup askerle idi o zaman sizin...Yıllardır
Ergenekon’da durum bu iken, doğrusu 28 Şubat soruşturmasında Medya
ve Sermaye’ye dokunulacağına dair benim çok da ümidim yok.
Mümkündür, belki bir kaç isime, aynı Ergenekon’da olduğu gibi
dokunulur ve o iş öylece kalır gibi geliyor bana. Umarım yanılırım,
çok da sevinirim yanıldığım için.
Muhafazakar olarak adlandırılan medyada da 28 Şubat’ın
medya kanadının yargılanmaması gerektiğini, bunun hukuki değil
ahlaki sorun olduğunu söyleyenler hayli fazla. 28 Şubat’ın
mağdurlarından sayılan bu sınıf neden şimdi bunları savunuyor?
Sorun gerçekten ahlaki mi hukuki mi?
"Hukuki değil ahlaki bir sorun" demenin ta kendisi bir ahlaki
sorundur! Batı Çalışma Grubu belgelerini bulmak mümkün bu bir, o
sürece dair açıklama ve itiraflarda bulunanlar okey yancısı değil
birincil tanık bu iki, adalet dediğin yasa değildir içtihat bunun
için vardır mesela bu üç, gazete küpürü ile parti kapatılan, darbe
yapılan bir ülke burası bu dört...Daha sayabilirim... Meral
Akşener, 28 Şubat’ta MGK’da askerin elinde neredeyse yalnız gazete
küpürleri olduğunu söylüyor. Gerekirse küpürle darbe yapanı da, o
küpürlerin sahiplerini de yine o küpürlerle yargılarsın.
Türkiye’nin ortodoks, yasaperest hukukçuları da bi zahmet artık
biraz hukuk felsefesi okusun.
Şu anki medyanın durumu sizin gözünüze nasıl? Yandaş,
candaş, cemaatçi türünden sıfatlar ne kadar gerçekçi?
Dünyanın hiç bir yerinde Medya-İktidar ilişkisinin pir ü pak
olduğunu söylemek mümkün değil, işin doğası buna müsait değil.
Bununla beraber bir vasat inşaası mümkün, bir çok yerde de yapılan
bu. Türkiye’de Milliyet’in 1979’da satılışından bu yana yıllara
sari yıkılan şey o vasat işte. Abdi İpekçi, gazeteciliğin evrensel
ilkelerini belli ölçülerde kullanılmasını sağlamış olan isim.
Örneğin habere konu olan şahsın görüşü alınmadan haberin
yapılmaması, örneğin double check, çifte teyid.. İkincisi, bugün
artık Türkiye’de unutulan şey gazeteciliğin "Yarı-Kamusal bir iş"
olduğu. "Yarı-Kamusal"lığı muhafaza etmiyorsan, salt ticari ya da
başka tür "İş" haline gelmişse, geçmiş olsun.. Bunlar yıkıldıktan
sonra yandaşı da çıkar, candaşı da, kandaşı da, ne olacak
yani...
Cemaat ve hükümet arasında bir kavga olduğunu düşünüyor
musunuz?
Ben bu meselede konuşanların ciddi bir kavramsal ve olgusal yanlış
içinde olduğunu düşünüyorum, şöyle ki.. Cemaat büyük bir topluluk,
belki milyonlarca insan..Bir nevi ?Elit’ sınıfı var. Mevcut nizalı
konularda bana göre muhatap onlar, cematin elitleri. Cemaat
elitlerine ait düşüncelerin cemaatte yaygın kabul gördüğüne dair
kanıt-kanaat olmadıkça bunu cemaate atfetmek doğru değil. Çünkü,
Fethullah Gülen, Cemaat ve ?Elitleri’, kesişim noktaları olsa da 3
ayrı özne, bunlardan biri ?bütünüyle’ diğeri yerine kullanılamaz.
Sorunuza gelirsek; özellikle MİT krizinden sonra "cemaat elitleri"
ile hükümet arasında kavga ağır ifade belki ama bir gerilim olduğu
aşikar. Birbirlerinin ikbalinde belli öçüde payı olan herkeste, her
grupta ortaya çıkar bu gerilim, kaçınılmazdır. Ama tam da aynı
nedenle, o paydaşlık nedeni ile birilerinin sandığı ya da umduğu
gibi kılıcı çekip dalmazlar birbirlerine.
Hiç gündemde yokken, yaklaşık bir yıl önce, Türkiye’de
siyasetin Cumhurbaşkanlığı seçimi odaklı değişebileceğini, Abdullah
Gül’ün yeniden Cumhurbaşkanı seçilmesinin gündeme gelebileceğini
yazdınız. Geldiğimiz nokta bu ihtimalin kağıt üzerindeki varlığı,
bugün ne düşünüyorsunuz ?
Daha ötesini de yazdım aslında, Cumhurbaşkanlığı seçiminin 2012’de
yapılmasının da gündeme gelebileceğini... Açıkça söyleyeyim, 2-3 ay
öncesine kadar da bunu hala muhtemel buluyordum. İki mesele var;
bir, küresel oyuncuların önümüzdeki bir kaç 10 yıllık oyun planları
Türkiye’de mevcut iktidarın tutumu ile çatışırsa iç siyasetin
değişimini zorlayabilir, bunun çeşitli işaretleri mevcut...
ikincisi çok daha somut; mevcut Anayasa’da, 104. Madde’de yeralan
yetkilerle, halkın seçtiği, yüzde 50’nin üzerinde oy alarak
seçilmiş bir Cumhurbaşkanı ile bu sistemde, aynı partiden dahi
olsalar Cumhurbaşkanı ve Başbakan çatışır. Denilebilir ki
"Çankaya’da oturacak kişinin fiili yarı-başkanlığını tanıyacak bir
başbakan olursa bu çatışma olmaz"... Bu kağıt üstü doğrusudur.
Kağıt altına bakalım o zaman... Somut bir öngörün var mı
peki ?
İki yıl siyasette çok uzun bir süre, hele Türkiye için. Yine de
Cumhurbaşkanı va Başbakan’ın son açıklamaları önemli. Sayın
Cumhurbaşkanı yeniden adaylık kendisine sorulduğunda "Bakarız,
önümüzde daha çok zaman var" demiştir. Sayın Başbakan ise uzun uzun
Anayasa 104’teki Cumhurbaşkanlığı yetkilerini anlatmış, "Bakmayın
bizde icranın başı Başbakan sanılıyor ama Cumhurbaşkanı’dır.
Kabineyi bile toplar. Başbakan, Bakan gibidir" demiştir.Latife ile
söylüyorum, aslında bu açıklamadan sonra ben Sayın
Cumhurbaşkanı’nın yerinde olsam toplarım ara sıra Bakanlar
Kurulu’nu. Şunu söylemek mümkün, Sayın Erdoğan Çankaya’ya çıkmak ve
fiili ya da resmi Yarı-Başkan olmak istiyor. Sayın Cumhurbaşkanı
ise "Bakarız" diyor. Şu an için fotoğraf bu. Bir de şu eklenebilir,
bana göre Sayın Gül, fiili ya da resmi bir Yarı-Başkanlık
sisteminde Başbakan olmaz...
Düzenli yazdığınız konulardan birisi de Kürt Sorunu... En
son tarihsel arka planına işaret edip, "bu iş BM kapısına
gidebilir" mealinde bir şey söylediniz. Nedir size göre durum
?
Bir türlü anlaşılmadığını düşündüğüm bir kaç temel nokta var. Bir
kere Kürt Sorunu PKK ile ortaya çıkmış bir şey değil, PKK süreç
içindeki sonuçlardan biri. Sorun, 1830’dan sonra 2. Mahmut’un
bölgedeki idari yapıyı değiştirmesi ile başlıyor, çok net.
Cumhuriyet bu sorunu tevarüs etmiş. Başlangıçta; sorunu adıyla,
"Kürt sorunu" diyerek zikreden Atatürk’ün dahi 1830’daki duruma
dönüleceğini söylediği belgeler mevcut. Mesela 1923 İzmit Basın
toplantısı. Her ne olmuşsa olmuş bugüne gelinmiş. Bugün dramatik
olan şey şu, Türkiye’nin güneyinde Erbil merkezli, genişletilmiş
bir bağımsız yapının emareleri gün be gün çoğalıyor. Türkiye Kürt
Sorununu çözemez ve o bağımsız yapı hayata geçerse parçalanma
tehlikesi ile yüz yüze gelebilir. Bendeniz bir kaç yıldır
söylüyorum bunu, sorunu yakından bilen ve bugüne kadar temkinli bir
dil kullanmayı tercih etmiş olan Eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat
Öneş de geçtiğimiz hafta aynıyla söylemiştir bu tehlikeyi. Artık
anlaşılması gerekiyor; vakit gerçekten daralıyor ve gündelik
politikanın dilini-araçlarını kullanarak, bu her iki taraf için de
geçerli, bu sorunu çözmemiz zor.
Ahmet Tezcan/Pusula
· BODRUMDA
159 BİNLİRAYA !
· KENTSELDÖNÜŞÜMÜN
FATURASI 500 MİLYAR TL!
· AVRUPAKONUTLARI
ATAKENT 3’TE 263 BİN LİRAYA!
· EVİNİZ
4 AYSONRA YIKILABİLİR!
· 1000
TL TAKSİTLE !ADANUSPARK’TA METREKARESİ 2 BİN 960 LİRA!
· ERDOĞANBAYRAKTAR:
KÖRFEZ ÜLKELERİ ÇOK CİDDİ!
· BAŞARIR
İNŞAAT KURTKÖYÜ UÇURACAK!
· AKSESUARLARI
DOĞRU KULLANARAK MEKANLARI ZENGİNLEŞTİRİN !
· SOSYAL
TESİSLERİ AÇILDI! 216 SANCAKTEPE’DE 195 BİN LİRAYA!
· 95
BİNTL’YE İSTANBUL’UN MERKEZİNDE
· VATAN
ŞAŞMAZ EVDAĞITACAK
· TÜRK
TELEKOM ALLİANZ KONUT SİGORTASI HEDİYE EDİYOR!
· ANKARAGOLFKENT’TE
1+1 148 BİN TL’YE
· SİVAS
STADYUMUİHALEYE ÇIKIYOR
· EVVİVA
HOME’DA 59 BİN640 TL! 595 TL TAKSİTLE!!
· EVGÖR
MOBİLYA BABALAR GÜNÜ’NE ÖZEL KOLTUK TASARLADI!
· TÜRKTELEKOM
13 MİLYON EVİ SİGORTALIYOR
· TÜRKİYE’YEMİLYAR
DOLARLIK FIRSAT
· KURTKÖY
ELİT GRAND PALAS’TA EXECUTİVE SUİT DAİRELER SATIŞTA!
· VİALAND
AVMEYÜP 2013′TE AÇILACAK!
· SEDASAYANDAN
SOSYAL SORUMLULUK PROJESİ !
· KUŞTEPE’YE
TALİHKUŞU KONDU!
· BAKIRKÖYREFERANS
PROJESİ SATIŞA ÇIKIYOR!
· NEXTLEVEL’DA
3.3 MİLYON TL’YE PENTHOUSE!
· KENTSELDÖNÜŞÜM
YASASI TAM METNİ
· CEMİLE
REKORFİYATA EV ALDI!
· RİSKLİ
EVLER İFŞAEDİLECEK
· 1000
TL PEŞİNAT BEĞENMEZSEN İADE! GOLFKENT’TE 148 BİNLİRADAN
BAŞLIYOR!