Erdoğan'dan Arınç'a yanıt: Eğer itiraz ediyorsam...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan , AK Saray’da her hafta muhtarlara seslenme geleneğini bugün de sürdürdü.
"Kürt sorunu yoktur Kürt kardeşlerimin sorunu vardır" görüşünü
yineleyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, çözüm sürecine atfen
"Silahların gölgesinde barış olmaz. Verilen sözlerin defalarca
çiğnendiği bir ortamda somut adımları görmeden daha ileriye
gidemeyiz" dedi. Erdoğan, Bülent Arınç'ın kendisiyle ilgili
sözlerine de şöyle yanıt verdi: "Eğer itiraz ediyorsam, bazı
yanlışlara dikkat çekiyorsam, bugüne kadar yaşananları yakından
bilen biri olarak yapıyorum. Bu ülkede paralele, yapılanmaya dikkat
çekerek yapıyorum..."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan , AK Saray’da her hafta
muhtarlara seslenme geleneğini bugün de sürdürdü. Ancak bu kez,
salı günü yerine toplantı pazartesi günü yapıldı.
Erdoğan, konuşmasında muhtarlara şöyle söslendi:
Biz bu coğrafyanın insanları olarak birbirimize kenetlenebilsek,
dışardan hiçbir güç bizim aramıza nifak sokamaz. Biz emredildiği
gibi birbirimizi kardeş görsek, Allah’ın ipine sımsıkı sarılsak
inanın dışarıdan hiçkimse gelip de bizim ağzımızın tadını bozamaz.
Bu coğrafyanın tüm bireyleri ellerini şöyle kenetleyecek, başını da
iki elinin arasına alacak ve başkalarını suçlamadan önce kendi
muhasebesini yapmak suretiyle yoluna devam edecektir.
SUNNİLERİN, ŞİİLERİN AKLI YOK MU?
Sunnilerle şiilerin birbirleriyle çatışması dışarıdan birilerine
fayda sağlıyor. Sunni’lerin aklı yok mu, şii’lerin aklı yok mu, bir
takım terör örgütlerinin vahşice saldırıları, o terör örgütlerine
değil, onları kukla gibi oynatanlara fayda sağlıyor. O terör
örgütlerine sempati duyanların, kol kanat gerenlerin allah aşkına
hiç aklı yok mu? Kuranı kerim’de rabbimiz bizi uyarıyor “hiç
akletmezmisiniz, tefekkür tezekkür etmez misiniz?” işte
akledilmediği için şii yada sunni üzerine bombaları bağlayıp bir
camiye girip ibadet eden Müslümanları barbarca katledilebiliyor.
Yemen’de olanları duyuyorsunuz değil mi? 350 bin insanın katili,
sırf mensubu olduğu mezhep nedeniyle hoş görülebiliyor. Katliamları
barbarlığı maalesef destek görebiliyor. Babası, humus’ta 30 bin
insanı öldürdü, kendisi 11 kat insanı suriye’de öldürdü. Genlerine
işlemiş bunların. İnanın ne sunni kazanıyor, ne de şii. Ne türk
kazanıyor, ne de kürt arap kazanıyor. Her zaman kaybeden biz,
Müslüman. Kazanan ise bizim kardeşlerimizi birbirleriyle
çatıştıranlar oluyor.
GEZİ’DE OLANLARI UNUTMAYALIM
6-8 Ekim tarihlerinde olan olayları unutmayalım, Gezi olaylarında
olanları unutmayalım. Vatandaşlarımızın araçları dükkanları nasıl
yakıldı yıkıldı unutmayalım. Belediyelerin otobüslerinin nasıl
yakıldığını unutmayalım. Bütün bunlar nerede oluyor? Kendi
ülkemizde olanlar da bunlar. Türklerle kürtlerin kardeşliği öyle
sıradan pamuk ipliğine bağlı bir kardeşlik değildir. Bunun
özellikle bilinmesini isterim. Özellikle genç nesillerin,
kardeşliğin boyutunu derinliğini ruhunu çok çok iyi anlamasını
gönülden arz ederim. Biz Malazgirt savaşında kürt kardeşlerimizle
omuz omuza savaştık, haçlı seferlerine karşı omuz omuza
savaştık.
ORTAK TARİHİMİZ 30-40 YILDAN İBARET DEĞİL
Aynı sofraya oturduk, kız aldık kız verdik. Aynı toprağı değil aynı
kaderi paylaştık. Şunu açık açık ifade etmek isterim. Yaklaşık bin
yıldır bu topraklarda Kürtlerin yegane dostu ve kardeşi Türkler.
Türklerin de yegane dostu ve kardeşi kürtler olmuştur. Açın bin
yıllık tarihine bakın. Kürtlerin zor zamanlarında yanlarında sadece
Türklerin olduğunu göreceksiniz. Türklerin yanlarında Kürtlerin de
olduğunu göreceksiniz. Birinci dünya savaşının ardından ayrıştırma
çabasına, Türklerden önce kürtlerin kendisi karşı çıkmış, bizi
birbirimizden ayıramazsınız diye duygularını gayelerini ifade
etmişlerdir. Bizim ortak tarihimiz öyle 30-40 yıldan ibaret
değildir. 30-40 yıl içindeki gelişmelere bakıp kardeşliği
sorgulayanlar tarihe haksızlık ederler. Bizim Kürtlerle olan
ilişkimizi muhabbetimizi ancak ve ancak Türkler ve Kürtler olarak
biz tanımlarız. Marjinal, ateist, inançsız, bu topraklarından
değerinden kopuk akımları çıkıp da bizim birbirimize olan
muhabbetimizi yeniden tanımlayamazlar.
2005 YILINDA DEDİM Kİ...
2005 yılında Diyarbakır’da kardeşlerime dedim ki “Kürt meselesi
benim meselemdir” o gün inkar politikalarını elimizin tersiyle
ittik. O gün asimilasyonu bir daha geri gelmemek üzre tarihe havale
ettik. Red inkar politikalarının son bulmasıyla birlikte, yani
devletin sorunları kabul ederek çözüm çabasına girmesiyle birlikte
Kürt sorunu kavramı artık geçerliliğini yitirmiştir. Ben Kürt
sorunu yoktur dediğimde, bunu artniyetli şekilde başka yerlere
çekmeye çalışıyorlar. Benim söylediğim açıktır. Türkiye ’de artık
Kürt sorunu yoktur, kürt kardeşlerimin sorunları vardır. Bu başka
bir şey, yatıp kalkıp Kürt sorunu şöyle kürt sorunu böyle, başka
bir şey yok ağızlarında. Kardeşim bana bırak bu işleri söylemeyi,
Kürt kardeşlerimin sorunu varsa bana onu getir. Türk kardeşimin de
var, Romanın da var, Azerinin de var, Zaza kardeşimin hepsinin
sorunları var. ha bunları gidermek için çalışacağız. Ayrım
yapmayacağız. Sanki bu ülkede Kürt sorunundan başka mesele yok. Bu
bu ülkeyi bölmeye gayret etmektir. Bu ayrımcılıktır.
İTHAL KAVRAMLARLA YOLA ÇIKANLAR DOKU UYUŞMAZLIĞI
YAŞIYOR
sorunların çözüldüğü bir ortamda, kürt sorunu kavramını kullanmak,
açıkça haksızlıktır. Bu ülkede 36 ayrı etnik unsur var. hepsini biz
türkiye cumhuriyeti vatandaşlığı altında topladık. Millet nedir
biliyor musunuz, her türlü etnik unsuru tek çatı altında toplayan
çatının anlamıdır. Millet bununla oluşur ve bunu hazmedemiyorlar.
İthal kavramlarla yola çıkanlar, ithal çözümler önerenler doku
uyuşmazlığı yaşarlar. Şu anda doğu ve güneydoğu illerimizde, kürt
kardeşlerimiz nezdinde çok önemli bir tehdit mesele var. hem terör
örgütü hem siyasi parti, kendi yaşam tarzını dayatarak benim kürt
kardeşimin ruhuyla özüyle oynamaya çalışıyor. Onların dünya görüşü
yaşam tarzı bu coğrafyaya ait değildir. Onların diliyle konuşmaya
başladığınız anda bu tahribatın bir unsuru olursunuz.
Bütün hayatım boyunca, farklı etnik unsurlara bakışım çok net
olmuştur. Yaradılanı severim yaradandan ötürü.
Bundan 40 yıl önce de bu zaviyeden bakıyordum, bugün de bu
zaviyeden bakıyorum. Bu bakış açısı bu toprakların özüdür, ruhudur.
Kim ki etnik unsurları bir farklılık ayrışma husumet vasıtası
olarak kullanıyorsa, bu topraklar üzerinde bin yıllardır muhafaza
eden kardeşliğe ihanet içindedir.
POLİTAKALARIMIZI TERÖR BELİRLEYEMEZ
Hiçbir zaman tehditlere telkinlere saldırı ve sabotajlara aldırış
etmedik. Terör bizi tehdit etti boyun eğmedik. Nice darbe girişimi,
nice saldırı, Gezi olayları, 17-25 Aralık darbe girişimi, hepsi de
Kürt kardeşlerimin sorunlarının çözümünü engellemek için sahneye
konulmuştur. Ama biz hiçbirine eyvallah etmedik. Bizim
politikalarımızı terör belirleyemez. Bizim istikametimizi, darbe
tehditleri, çatışma tehditleri de belirleyemez. Sadece ve sadece
milletimiz belirledi, bundan sonra da sadece ve sadece milletimiz
belirler.
Kürt kardeşlerimize bakışımızla, inanın 40 yıl önce neredeysek
bugün de oradayız. Biz de hiç kırıklık göremezsiniz.
İstikametimizin sarsıldığını göremezsiniz. Ne terör ne de çeteler,
uluslararası çeteler, ulusal paralel çeteler bize istikamet
çizemez. Bu meseleyi çözmek için kefenimizle yola çıktık. Ne dedik?
terör örgütü silahları bırakacak dedik. Öyle mi? Çünkü ben
cumhurbaşkanlığı makamına gökten zembille inmedim, 12 yıl
başbakanlık yaptım. Ondan öncesinde belediye başkanlığı yaptım.
Buralardan halkımın içinde bu toprakları eşiye eşiye bu duruma
geldik. Hangi köyde, hangi beldede, hangi ilçede, ilde ne var ne
yok bunları bilen birisiyiz.
ANKARA’DA OTURUP ÜLKE YÖNETİLMEZ
Daha dün evvelsi gün Denizli’deydik. 24 kere ben denizli’ye
gitmişim. Acaba şöyle cumhuriyet tarihinde hangi başbakan,
cumhurbaşkanı bir ile 24 kere gitmiş olsun? Ankara’ya oturup
buradan yönetmeye kalkarsan işte 12 yıl önceki Türkiye olurdu.
ECDAD ÇİZMİŞ PROJEYİ
Az önce söylendi bak İstanbul boğazı. Boğazın altından Marmaray.
Ecdadımız hayal etmiş, projeyi de çizmişler. Ama onların projesini
biz hayata geçirdik ve şu anda Marmaray çalışıyor. Ve şimdi bir de
tünel yapılıyor. Yine Marmarayın güneyinde, oradan da iki katlı
tünelden otomobiller geçecek. Bir de Yavuz Sultan Selim Köprüsü
yapılıyor. O da inşallah yetiştirilebilirse bu yıl sonuna
yetiştirilmeye çalışılacak. Bir de iki köprü arasından yine denizin
altından, oradan da yine aynı şekilde hem raylı hem de lastikli
sistem üç katlı bir tünel daha yapılacak. Yani bu ne demek, asya
ile avrupa’yı üç denizin altından, üç denizin üstünden birbirine
bağlıyoruz.
ÇÖZÜME KATKI SUNMAK İSTİYORLARSA SİLAHLARIN GÖLGESİNDEN
KURTULACAKLAR
Terör örgütü silahları bırakacak dedik, söyleyecek sözü varsa
siyaset zemininde söyleyecek dedik. 13 yılda yaptıklarımız, silahı
tamamen zeminsiz bahanesi bırakmıştır. Sıkılı yumruklarla hiçbir
sorun çözülemez. O silahları bırakmadığınız sürece zerre kadar
katkınız olmaz. Şimdi söylüyorlar, silahlar bırakılsın. İfade
olarak çok güzel. Tamam da bir yıl önce Nevruzda yine bunlar
söylenmişti. Ve tamam dendi. E ne oldu? Ben ne dedim, uygulamaya
bakarız. Uygulama görmeden bunlara inanmak mümkün değil.
Dolayısıyla uygulamayı görelim, işte şimdi 2,5 ay sonra seçimler
var. 30 mart seçimlerinde tehditlerle bu işler yürüdü,
cumhurbaşkanlığı seçimlerinde tehditlerle yürüdü. Artık bu
tehditlerden halkımızı kurtarmak zorundayız. Burada da muhatabım
asla terör örgütü değildir. Bu çağrımı terör örgütüne değil,
vesayetinden kendisini kurtaramayan o siyasi partiye yapıyorum.
Eğer çözüme katkı sunmak istiyorlarsa, önce silahların gölgesinden,
tasallutundan kurtulacaklar.
SİLAHLARIN GÖLGESİNDE BARIŞ OLMAZ, SOMUT ADIMLARI GÖRMEDEN
DAHİ İLERİ GİTMEYİZ
Tekrar söylüyorum. Her ne pahasına olursa olsun, son nefesimize
kadar bu ülkede çözüm süreciyle tesis ettiğimiz kardeşliğimizin
mücadelesini sürdüreceğiz. Ancak hiç kimsenin Kürt kardeşlerimi
zehirlemesine, haksız muhataplık kazanmasına müsaade edemeyiz,
etmemeliyiz. Silahların gölgesinde barış olmaz. Verilen sözlerin
defalarca çiğnendiği bir ortamda somut adımları görmeden daha
ileriye gidemeyiz. Şurada allah aşkına soruyorum. Diyarbakır’daki
merhum yasin börü ve arkadaşlarının alçakça katledilmesinin
üzerinden çok geçmedi.
İstanbul Okmeydanı’nda, Burakcan’ın ölümünün üzerinden daha çok
geçmedi. Terör örgütü nasıl onu da orada şehit etti biliyorsunuz.
Şu ana kadar çıkıp da bunun özeleştirisini yaptılar mı? Kendilerini
hala sorgulamadılar. Biz bu şımarıkça tavırlar boyun mu eğeceğiz?
Yasin börü, olayların içinde değildi, kurban eti dağıtıyordu. Bu
sözüne güvenilmeyen figürlerle yol mu yürüyeceğiz? Her türlü oyunu
oynayanlarla nasıl devam edeceğiz? Önce silahı bırakacaksın. Bak
IRA ingiltere’de irlanda’da silahları betonlara gömdüler. Sizin
buna benzer attığınız bir adım var mı şu anda? Yok. Silahı
bırakacaksın, savaşın fitne ve nifakın dilini bırakacaksın.
Söyleyecek sözün varsa, siyaset zemininde söyleyeceksin. Ha siz
çözüm istemiyorsanız, kusura bakmayın keyfiniz bilir. Biz bu
meseleyi çözmek için onlara değil milletimize güvenerek yola
çıktık. Silahlara rağmen, silahların tasallutunda siyaset yapanlara
rağmen biz bu meseleyi çözeriz.
6-8 EKİM’DE KİM SOKAĞA DAVET EDEN KİMDİ?
6-8 ekim tarihlerinde milleti sokağa davet eden kimdi? Ondan sonra
yalana başladılar. Ne yapmadın ya, sokağa davet ettin. Kendileri
için hak aradılar. Şimdi çıkmışlar utanmadan cumhurbaşkanı çözümün
karşısında diyorlar. Cumhurbaşkanı çözümün yanında mı karşısında mı
geriye dönüp 12 yıllık döneme bakarsın görürsün. Kürt demek yasaktı
bu ülkede. Kürtçe şarkı türkü yasaktı. Sokakta kürtçe konuşmak
yasaktı. Anne evladıyla cezaevinde kürtçe konuşamıyordu. Bölgede
seyehat etmek yasaktı. Yol yoktu, öğretmen yoktu, hastane doktor
yoktu. Bunların hepsini biz çözdük. İktidara geldiğimizde, ne
yapılması gerektiğini sormuştum. Bana bir şey söylediler, ohal’i
kaldırın yeter dediler. O zaman başbakan sayın Abdullah gül’dü. İki
ayda OHAL kaldırıldı. Hükümet güvenoyu aldı, 28 Kasım’da, 30
Kasım’da OHAL kaldırıldı. Bununla kalmadık. Faili meçhul dönemini
sona erdirmekten, kürtçe televizyondan, seçmeli kürtçe dersine,
çocuklara isim verilmesinden, yerleşim birimlerinin adlarına kadar
her anlamda tarihi adımlar attık. Bu bölgede de çok büyük
yatırımlar gerçekleştirdik. Batıda ne varsa, güneydoğuda doğuda
aynı hizmetlerin verilebilmesini biz sağladık. Önce demokratik
açılım diyerek, sonra milli birlik ve kardeşlik projesi diyerek,
ardından çözüm süreci diyerek bugünlere geldik. Bütün bunları
birileri bizi zorladığı için değil, bölgedeki kardeşlerimizin de bu
ülkenin birinci sınıf vatandaşı olduğuna inandığımız için, ebedi
kardeşlerimiz olduğu için yaptık.
Elbette bu meselede tümüyle ortadan kalkmış değil. Ama biz
türkiye’nin tüm meseleleriyle birlikte bu meseleyi de çözme
irademizin sonuna kadar arkasındayız. Türk kardeşimin, Kürt
kardeşimin, arap kardeşimin ne sorunu varsa, Alevinin sunninin,
işçinin, sanayicinin ne sorunu varsa allahın izniyle hepsini de
çözeceğiz. Çözüm süreci bir iki etnik unsurun değil, iki bölgenin
değil, tüm milletimizin ve tüm Türkiye’nin ortak meselesidir. Kim
çözümde yanımızda olursa onunla yürürüz, ama iki yüzlülerle asla
yol yürüyemeyiz.
EĞER İTİRAZ EDİYORSAM PARALEL YAPILANMAYA DİKKAT ÇEKEREK
YAPIYORUM
Bizim hiçkimseye meşruiyet kazandırmak gibi bir gayemiz yok olamaz.
Türkiye, terör örgütleri karşısında, Vandallar karşısında, paralel
ihanet şebekeleri karşısında boyun eğmez. Eğer itiraz ediyorsam,
bazı yanlışlara dikkat çekiyorsam, bugüne kadar yaşananları
yakından bilen biri olarak yapıyorum. Bu ülkede paralele,
yapılanmaya dikkat çekerek yapıyorum. Bir şeyi daha özellikle
söylüyorum. Paralel devlet yapılanmasının, bizlere yönelttiği
çağrılara bakarsanız, nerelerle nasıl paslaştıklarını
görürsünüz.
MESELESİ KOLTUK OLANLAR BİZİ ANLAYAMADI
Eğer eleştiriyorsam bunu ülkem adına, kardeşlik adına, barış adına
yapıyorum. Biz dertliyiz. Dert adamı söyletir. Bu ülkenin derdini
sızını içimizde hissettiğimiz için konuşuyoruz. Meselesini ikbal
olanlar bizi anlayamadı, meselesi koltuk olanlar bizi anlayamadı.
Ucuz kahramanlık peşinde olanlar bizi anlayamadı. Biz şahsi
meseleleri işin içine katmadan, hükümetimizle devletimizle bu işi
çözeceğiz. Muhalefet katkı sağlayacaksa buyursun sağlasın.
Bundan sonraki gelişmelere ilişkin söz söylemek, değerlendirme
yapmak, teklifte bulunmak herhalde benim hakkım.
KENDİNİ BİL, HADDİNİ BİL, NESLİNİ BİL
Birileri çıkmış ne diyor, artık tek adamsın, yanında kimse yok.
Yahu bunlar çok zavallı ya. Ya ben cumhurun başkanıyım ya, ben bu
milletin başkanıyım. Büyüklerimizin çok güzel bir lafı var “kendini
bil, haddini bil, neslini bil” Ama bunlarda hiçbirisi yok.