"Erdoğan konuştukça başını sallayanlar, mahallelerine döndüğünde arenaya çıkmış kaplan kesiliyor"
Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gazetecilere yönelik olarak kullandığı ifadeleri yorumladı
Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak, Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'ın gazetecilere yönelik olarak kullandığı “Benimle
aynı şeyi konuşmak zorunda değilsiniz. Ama ülkemizin ve
milletimizin menfaatleri söz konusu olduğunda yerli ve millî
olmanız gerekir" ifadesini yorumladı. Albayrak, "Seyahat ve
toplantılarda son derece “uyumlu” davranan, Erdoğan konuştukça
başını sallayan bazı meslektaşlarımız, kendi mahallelerine
döndüklerinde arenaya çıkmış kaplan kesiliyor, önce tasvip, tasdik
hatta taltif ettikleri şeyleri ekranlarda yerden yere vuruyorlar"
diye yazdı.
Nuh Albayrak'ın "Millî duruş ve medya münafıklığı"
başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen cumartesi akşamı Tarabya Köşkü’nde
medya patron ve yöneticilerine verdiği iftar epeyce konuşuldu.
Kimi gelenlerden-gelemeyenlerden bahsetti, kimi ikram edilen
yemeklerden, kimi de görünen yüzünde sakal bırakıp, görünmeyen
yerlerde sigara içenlerden…
Bendeniz de, konuşmada yer alan bir cümleden hareketle
medya-iktidar ilişkileri hakkında birkaçkelam etmek istiyorum.
Önce davetli kesitini kısaca hatırlatmak gerekirse, “yandaş”larla
sınırlı bir iftar değildi. Bu davetlere katılanları “yandaş”
olmakla suçlayan “candaş”ların da çoğu oradaydı.
Mesela Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bütün siyasi hayatı boyunca en
usturuplu ama en ağır yıpratıcı muhalefeti yürüten Doğan Grubu’nun
Onursal Başkanı Aydın Doğan da oldukça geniş bir yönetici ve yazar
ekibi ile bu iftara katılmıştı ve Erdoğan’a en yakınında yer
almıştı.
Gerçi, bu tür gruplara mensup gazetecilerin, iktidar
temsilcilerinden yoğun ilgi ve itina görmesi, onlara daha itinalı
davrananlar tarafından hep garip karşılanmış ve eleştirilmiştir ama
bendeniz, Aydın Doğan’ın Erdoğan’a yakın oturtulmasını bu tür bir
rahatsızlık sebebiyle zikretmedim. Tam aksine, bu nazik davranışıne
kadar anlayabildiklerini sorgulamak için hatırlatmak istedim.
Yandaş değil, millî olun…
Gelelim o cümleye…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, o akşam yaptığı konuşmanın bir bölümünde,
“Benimle aynı şeyi konuşmak zorunda değilsiniz. Ama ülkemizin ve
milletimizin menfaatleri söz konusu olduğunda yerli ve millî
olmanız gerekir”dedi.
Medyamızdaki yaygın problemi teşhis eden bir cümle bence…
Kimsenin “yandaşlık” gibi bir zorunluluğu olmadığı ama milletimizin
ortak çıkarları konusunda “milli” bir duruş sergilemek zorunda
olduğu gerçeğini dile getirerek, “muhaliflere baskı” istismarlarını
kökten kurutuyor.
Zira, kendileri gibi düşünmeyenlere en ağır muameleyi reva
görenler, “dur, yapma” diyenleri de istibdatçı olmakla
suçladılar.
Ve bu çarpıtmalar yüzünden, basın özgürlüğü önündeki gerçek
problemleri hiç konuşamadık.
Terörüve teröristi desteklemeyi basın özgürlüğü olarak gören bu
çarpık anlayış, ifade özgürlüğümüze en büyük darbeyi vurmuştur.
İngiliz medyası baskı altında mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan işte bu meslektaşlarımıza en yalın ifadeyle,
“Bana muhalif olabilirsiniz ama milletin yanında yer almak
zorundasınız” dedi.
Gerçekten, Türkiye düşmanlarına müttefik olanlar, kendilerini
patron yapan bu millete karşınasıl bu kadar nankör
davranabiliyorlar.
Saldırgan kişi İngiliz, mağdurlar da Müslüman olunca teröristi
“mağdur” gibi sunan batı medyası kadar milliyetçi(!) olmalarını
istemiyoruz ama darbeci ve teröristlerin de
avukatlığınıyapmasınlar.
Bu patronlar, “Valla ben gazetecilerin işine karışmıyorum” diyerek
kurtulamazlar.
Gazetecilerin işine gerçekten karışmasınlar ama “gazeteci” diye
FETÖ ve PKK tetikçilerine de kurumlarında barındırmasınlar.
Uyarı işe yarayacak mı?
Peki, Sayın Erdoğan’ın bu “millî duruş” uyarısı etkili olacak mı
dersiniz?
Hiç sanmıyorum.
“Nerden biliyorsun” demeyin, bu filmi çok izledik…
Seyahat ve toplantılarda son derece “uyumlu” davranan, Erdoğan
konuştukça başını sallayan bazı meslektaşlarımız, kendi
mahallelerine döndüklerinde arenaya çıkmış kaplan kesiliyor, önce
tasvip, tasdik hatta taltif ettikleri şeyleri ekranlarda yerden
yere vuruyorlar.
Bu dostlarımız ya tribüne oynuyor veya mahallelerindeki acımasız
baskısının kurbanı oluyorlar.
Ama kesin olan bir şey var ki, medyadaki asıl problemin muhaliflik
değil, münafıklık olduğunu ortaya koyuyorlar.