21 Haz 2017 10:57
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 22:55
"Erdoğan konuştukça başını sallayanlar, mahallelerine döndüğünde arenaya çıkmış kaplan kesiliyor"
Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gazetecilere yönelik olarak kullandığı ifadeleri yorumladı
Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak, Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan'ın gazetecilere yönelik olarak kullandığı “Benimle
aynı şeyi konuşmak zorunda değilsiniz. Ama ülkemizin ve
milletimizin menfaatleri söz konusu olduğunda yerli ve millî
olmanız gerekir" ifadesini yorumladı. Albayrak, "Seyahat ve
toplantılarda son derece “uyumlu” davranan, Erdoğan konuştukça
başını sallayan bazı meslektaşlarımız, kendi mahallelerine
döndüklerinde arenaya çıkmış kaplan kesiliyor, önce tasvip, tasdik
hatta taltif ettikleri şeyleri ekranlarda yerden yere vuruyorlar"
diye yazdı.
Nuh Albayrak'ın "Millî duruş ve medya münafıklığı" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen cumartesi akşamı Tarabya Köşkü’nde medya patron ve yöneticilerine verdiği iftar epeyce konuşuldu.
Kimi gelenlerden-gelemeyenlerden bahsetti, kimi ikram edilen yemeklerden, kimi de görünen yüzünde sakal bırakıp, görünmeyen yerlerde sigara içenlerden…
Bendeniz de, konuşmada yer alan bir cümleden hareketle medya-iktidar ilişkileri hakkında birkaçkelam etmek istiyorum.
Önce davetli kesitini kısaca hatırlatmak gerekirse, “yandaş”larla sınırlı bir iftar değildi. Bu davetlere katılanları “yandaş” olmakla suçlayan “candaş”ların da çoğu oradaydı.
Mesela Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bütün siyasi hayatı boyunca en usturuplu ama en ağır yıpratıcı muhalefeti yürüten Doğan Grubu’nun Onursal Başkanı Aydın Doğan da oldukça geniş bir yönetici ve yazar ekibi ile bu iftara katılmıştı ve Erdoğan’a en yakınında yer almıştı.
Gerçi, bu tür gruplara mensup gazetecilerin, iktidar temsilcilerinden yoğun ilgi ve itina görmesi, onlara daha itinalı davrananlar tarafından hep garip karşılanmış ve eleştirilmiştir ama bendeniz, Aydın Doğan’ın Erdoğan’a yakın oturtulmasını bu tür bir rahatsızlık sebebiyle zikretmedim. Tam aksine, bu nazik davranışıne kadar anlayabildiklerini sorgulamak için hatırlatmak istedim.
Yandaş değil, millî olun…
Gelelim o cümleye…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, o akşam yaptığı konuşmanın bir bölümünde, “Benimle aynı şeyi konuşmak zorunda değilsiniz. Ama ülkemizin ve milletimizin menfaatleri söz konusu olduğunda yerli ve millî olmanız gerekir”dedi.
Medyamızdaki yaygın problemi teşhis eden bir cümle bence…
Kimsenin “yandaşlık” gibi bir zorunluluğu olmadığı ama milletimizin ortak çıkarları konusunda “milli” bir duruş sergilemek zorunda olduğu gerçeğini dile getirerek, “muhaliflere baskı” istismarlarını kökten kurutuyor.
Zira, kendileri gibi düşünmeyenlere en ağır muameleyi reva görenler, “dur, yapma” diyenleri de istibdatçı olmakla suçladılar.
Ve bu çarpıtmalar yüzünden, basın özgürlüğü önündeki gerçek problemleri hiç konuşamadık.
Terörüve teröristi desteklemeyi basın özgürlüğü olarak gören bu çarpık anlayış, ifade özgürlüğümüze en büyük darbeyi vurmuştur.
İngiliz medyası baskı altında mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan işte bu meslektaşlarımıza en yalın ifadeyle, “Bana muhalif olabilirsiniz ama milletin yanında yer almak zorundasınız” dedi.
Gerçekten, Türkiye düşmanlarına müttefik olanlar, kendilerini patron yapan bu millete karşınasıl bu kadar nankör davranabiliyorlar.
Saldırgan kişi İngiliz, mağdurlar da Müslüman olunca teröristi “mağdur” gibi sunan batı medyası kadar milliyetçi(!) olmalarını istemiyoruz ama darbeci ve teröristlerin de avukatlığınıyapmasınlar.
Bu patronlar, “Valla ben gazetecilerin işine karışmıyorum” diyerek kurtulamazlar.
Gazetecilerin işine gerçekten karışmasınlar ama “gazeteci” diye FETÖ ve PKK tetikçilerine de kurumlarında barındırmasınlar.
Uyarı işe yarayacak mı?
Peki, Sayın Erdoğan’ın bu “millî duruş” uyarısı etkili olacak mı dersiniz?
Hiç sanmıyorum.
“Nerden biliyorsun” demeyin, bu filmi çok izledik…
Seyahat ve toplantılarda son derece “uyumlu” davranan, Erdoğan konuştukça başını sallayan bazı meslektaşlarımız, kendi mahallelerine döndüklerinde arenaya çıkmış kaplan kesiliyor, önce tasvip, tasdik hatta taltif ettikleri şeyleri ekranlarda yerden yere vuruyorlar.
Bu dostlarımız ya tribüne oynuyor veya mahallelerindeki acımasız baskısının kurbanı oluyorlar.
Ama kesin olan bir şey var ki, medyadaki asıl problemin muhaliflik değil, münafıklık olduğunu ortaya koyuyorlar.
Nuh Albayrak'ın "Millî duruş ve medya münafıklığı" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen cumartesi akşamı Tarabya Köşkü’nde medya patron ve yöneticilerine verdiği iftar epeyce konuşuldu.
Kimi gelenlerden-gelemeyenlerden bahsetti, kimi ikram edilen yemeklerden, kimi de görünen yüzünde sakal bırakıp, görünmeyen yerlerde sigara içenlerden…
Bendeniz de, konuşmada yer alan bir cümleden hareketle medya-iktidar ilişkileri hakkında birkaçkelam etmek istiyorum.
Önce davetli kesitini kısaca hatırlatmak gerekirse, “yandaş”larla sınırlı bir iftar değildi. Bu davetlere katılanları “yandaş” olmakla suçlayan “candaş”ların da çoğu oradaydı.
Mesela Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bütün siyasi hayatı boyunca en usturuplu ama en ağır yıpratıcı muhalefeti yürüten Doğan Grubu’nun Onursal Başkanı Aydın Doğan da oldukça geniş bir yönetici ve yazar ekibi ile bu iftara katılmıştı ve Erdoğan’a en yakınında yer almıştı.
Gerçi, bu tür gruplara mensup gazetecilerin, iktidar temsilcilerinden yoğun ilgi ve itina görmesi, onlara daha itinalı davrananlar tarafından hep garip karşılanmış ve eleştirilmiştir ama bendeniz, Aydın Doğan’ın Erdoğan’a yakın oturtulmasını bu tür bir rahatsızlık sebebiyle zikretmedim. Tam aksine, bu nazik davranışıne kadar anlayabildiklerini sorgulamak için hatırlatmak istedim.
Yandaş değil, millî olun…
Gelelim o cümleye…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, o akşam yaptığı konuşmanın bir bölümünde, “Benimle aynı şeyi konuşmak zorunda değilsiniz. Ama ülkemizin ve milletimizin menfaatleri söz konusu olduğunda yerli ve millî olmanız gerekir”dedi.
Medyamızdaki yaygın problemi teşhis eden bir cümle bence…
Kimsenin “yandaşlık” gibi bir zorunluluğu olmadığı ama milletimizin ortak çıkarları konusunda “milli” bir duruş sergilemek zorunda olduğu gerçeğini dile getirerek, “muhaliflere baskı” istismarlarını kökten kurutuyor.
Zira, kendileri gibi düşünmeyenlere en ağır muameleyi reva görenler, “dur, yapma” diyenleri de istibdatçı olmakla suçladılar.
Ve bu çarpıtmalar yüzünden, basın özgürlüğü önündeki gerçek problemleri hiç konuşamadık.
Terörüve teröristi desteklemeyi basın özgürlüğü olarak gören bu çarpık anlayış, ifade özgürlüğümüze en büyük darbeyi vurmuştur.
İngiliz medyası baskı altında mı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan işte bu meslektaşlarımıza en yalın ifadeyle, “Bana muhalif olabilirsiniz ama milletin yanında yer almak zorundasınız” dedi.
Gerçekten, Türkiye düşmanlarına müttefik olanlar, kendilerini patron yapan bu millete karşınasıl bu kadar nankör davranabiliyorlar.
Saldırgan kişi İngiliz, mağdurlar da Müslüman olunca teröristi “mağdur” gibi sunan batı medyası kadar milliyetçi(!) olmalarını istemiyoruz ama darbeci ve teröristlerin de avukatlığınıyapmasınlar.
Bu patronlar, “Valla ben gazetecilerin işine karışmıyorum” diyerek kurtulamazlar.
Gazetecilerin işine gerçekten karışmasınlar ama “gazeteci” diye FETÖ ve PKK tetikçilerine de kurumlarında barındırmasınlar.
Uyarı işe yarayacak mı?
Peki, Sayın Erdoğan’ın bu “millî duruş” uyarısı etkili olacak mı dersiniz?
Hiç sanmıyorum.
“Nerden biliyorsun” demeyin, bu filmi çok izledik…
Seyahat ve toplantılarda son derece “uyumlu” davranan, Erdoğan konuştukça başını sallayan bazı meslektaşlarımız, kendi mahallelerine döndüklerinde arenaya çıkmış kaplan kesiliyor, önce tasvip, tasdik hatta taltif ettikleri şeyleri ekranlarda yerden yere vuruyorlar.
Bu dostlarımız ya tribüne oynuyor veya mahallelerindeki acımasız baskısının kurbanı oluyorlar.
Ama kesin olan bir şey var ki, medyadaki asıl problemin muhaliflik değil, münafıklık olduğunu ortaya koyuyorlar.