ERDOĞAN KABUSTAN BİR AN ÖNCE UYANSIN! ZANA, ONUN SON ŞANSI!
Taraf yazarı Ahmet Altan, Başbakan Erdoğan'ın 2005'teki müthiş performansını ve şimdiki durumu analiz etti.
Memleketin gündemi, suratımıza doğru patlayan bir şarapnel gibi,
her yanımızdan olaylar geçiyor, hepsine hâkim olmak neredeyse
imkânsız.
En tuhafı da çok olumlu ve çok olumsuz işler birarada.
Önce iyi haberlerden başlayalım.
Sabah gazetesi çok esaslı bir gazetecilik yaptı, eğer haberde bir
hata yoksa Musa Anter’in katilini ortaya çıkardı.
Resmini de çekti.
Cinayet sanığı da gözaltına alındı.
Sabah, “sanığın” yirmi yıldır aynı yerde yaşadığını söylüyor.
Eğer katil Sabah’ın bulduğu isimse belli ki uzun yıllardır “bir
güç” tarafından korunuyor.
Anter cinayetinin failinin “korunmadan” bunca uzun zamandır
saklanması zaten mümkün değil.
“Derin devletimizin” bitmez tükenmez cinayetlerinden biri daha
belki bu kez aydınlanacak, sadece katili değil, onu koruyanları da
bulup ortaya çıkarmak artık devletin görevi.
Bu cinayetin arkasında Ankara’nın gölgesi gözüküyor her zaman
olduğu gibi.
Anter’in cinayeti aydınlanırsa sanırım birçok “olay” da ona bağlı
olarak ortaya çıkar.
İkinci iyi haber, elbette Başbakan Erdoğan’la Leyla Zana’nın
görüşecek olması.
Zana’nın açıklamaları, özellikle barış için Erdoğan’a olan güvenini
dile getirmesi BDP tarafından olumlu karşılanmadı ama onun gibi bir
“sembol ismin” barışın peşine düşmesi ve Erdoğan’ın ona randevu
vermesi umutlu bir gelişme.
Leyla Zana sıradan biri değil.
Erdoğan’a böylesine büyük bir kredi açmasının, gidip Başbakan’la
görüşmeyi kabul etmesinin mutlaka önemli bir nedeni olmalı.
Bizim henüz haberdar olmadığımız bazı gelişmelerin işareti olma
ihtimali çok yüksek bence bu görüşmenin.
Başkalarını bilmem ama ben en küçük barış ihtimalini, en önemsiz
görünen barış çabasını bile önemsemeye hazırım.
Barış, büyük bir bina gibi taş üstüne taş konarak inşa ediliyor,
Zana-Erdoğan görüşmesi de bir “taş” olabilir bu yapıda, neden
olmasın?
Türkiye’nin bu meseleyi bir türlü hâlledememesi sonunda Kürt
sorununu “uluslararası” bir olay hâline getirdi; Barzani’nin
gittikçe daha fazla rol üstlendiği, Mahabad Cumhuriyeti’nden bu
yana ilk kez “bağımsız bir Kürt devleti” kurmaya çok yaklaştığı bu
dönemde “bölgesinde” herhangi bir sorun istemediği biliniyor,
“barış” Barzani için hayati bir önem taşıyor.
Tam bilemiyorum ama Zana’nın bu barış atağının sadece Türkiye’nin
Kürt sorunu içinde değil, Kürt meselesine daha geniş bir açıdan ve
“bölgesel” bakan bir anlayışla değerlendirilmesi gerektiğini
sanıyorum.
Sanırım Zana daha “bölgesel” bir denklemden bakarak barışın
gerçekleşebileceğine inandığı için Başbakan Erdoğan’la
görüşecek.
Belki yanılıyorum ama ben, Zana’nın sözlerinden ve BDP’nin
tepkilerinden böyle bir sonuç çıkardım.
PKK’yı dışlamadan ama Kürt meselesini sadece PKK’ya endeksleyip
meseleyi bir “asayiş sorunu” gibi de görmeden atılacak adımlar,
bizi barışa yaklaştırabilir.
Barış, bütün ülkede Kürtlerle Türklerin birlikte, aynı sevinç ve
aynı mutlulukla kutlayabileceği çözümleri içerirse gerçek ve kalıcı
olur.
Bütün ülkede barış bayramının yapıldığı günü bu topraklar görecek,
ben görür müyüm bilmem ama öyle bir günün geleceğini düşünmek bile
insanı sevindirmeye yetiyor, Zana’nın ziyareti de o açıdan önemli
bir gelişme.
Umarım, Başbakan Erdoğan da bu ziyaret vesilesiyle daha barışçı,
Kürtleri sevindirecek, hepimizi umutlandıracak ve şu gergin ortamı
biraz da olsa yatıştıracak sözler söyler.
Ben de Zana gibi Erdoğan’dan bütün ümidimi kesmiş değilim, bir gün
yeniden 2005’teki o muhteşem performansına geri dönmesini, kötü bir
kâbustan uyanır gibi uyanıp bugün yaptıklarını unutarak “kendi
geçmişinden” yeni bir gelecek yaratmasını ümit ediyorum.
Hepimizin biraz ümide ve huzura ihtiyacı var doğrusu.
Bu ülkeyi barış ve demokrasi kurtarır, herkesin bunda çıkarı var,
Başbakan bir adım atmak ve şu anda zayıf ve acemi gözüken
Türkiye’yi yeniden “güçlü” görüntüsüne kavuşturmak istiyorsa,
herkesi etrafında toplayacak bir açıklama için Zana’nın ziyareti
iyi bir fırsat bence.
Her ne kadar Kundera, “ümidin ahmakların afyonu olduğunu” söylese
de ben Pandora’nın kutusundaki bütün kötülükleri dengeleyebilmek
için insanoğlunun elinde kalan en önemli “aletin” gene de ümit
olduğunu düşünüyorum.
Bakalım, Başbakan biraz ümit vermek konusundaki “cimriliğini”
sürdürecek mi yoksa olumlu bir çıkışla havayı dağıtacak mı
göreceğiz.
Tabii, kötü işler de var.
Ordu gene denetim dışında tutuluyor.
Ombudsmanlık kanununda ordunun denetimine geçit verilmemiş.
Orduyu denetlemeden bu ülke gerçek bir devlete kavuşamaz.
Orduyu denetlemek de sadece generalleri hapse atmakla olmaz, bir
denetim sistemi kurmak gerekir.
Gerçek bir denetim sistemi olsa zaten hapiste de general olmaz.
Bekleyeceğiz.
Bu ülkeye demokrasi ve barış gelsin diye bekleyeceğiz.
Her gün inatla bekleyeceğiz.
Biz görmesek de çocuklarımız görsün diye bekleyeceğiz.
Biri görecek o günleri nasıl olsa.
Ahmet Altan/ Taraf