27 Haz 2012 10:29
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:51
ERDOĞAN İTİDALİ KAYBETTİ, BELAYA DAVETİYE ÇIKARTTIK!
Türkiye'nin durduk yerde savaşın eşiğine geldiğini belirten Ahmet Altan, hükümetin Suriye krizindeki politikasını analiz etti.
İtidal
Türkiye, Suriye sınırına asker sevk etmeye başlamış.
Bence doğru ama geç kalmış bir karar.
Devletin “reaksiyon süresinin” epey uzun olduğu anlaşılıyor.
Bu harekât, uçağın düşürüldüğü gün başlamalıydı bence.
Biliyorum, bugünlerde “itidal” sözcüğü pek revaçta.
Herkes hükümete, “itidalli” davranmasını, “mutedil” olmasını öneriyor.
İtidal kelimesinin benim bilmediğim bir anlamı mı var diye bir daha baktım, “ılımlı, ölçülü” olmak anlamına geliyor.
Hükümetin “ılımlı ve ölçülü” davranmasını öneriyor insanlar.
İtidal iyidir, zamanında yapılırsa.
Türkiye, Mavi Marmara’yı Akdeniz’e, keşif uçağını Suriye hava sahasının civarına göndermeden önce “itidalli” davranmalıydı, başına bir bela gelebileceğini hesaplamalı ve bundan kaçınmalıydı.
Ama Türkiye, bilerek ya da bilmeyerek belaya bulaştı, uçağı düşürüldü, iki pilotu hâlâ bulunamıyor.
Suriye’nin ve Esed’in hiç de “itidalli” davranmadığı ortada.
Suriye ordusunun Türk uçağını görmesiyle vurması arasında 15 dakikalık bir süre var, bu “süre” uçağın hatayla vurulmadığını ve emrin doğrudan doğruya Şam’dan geldiğini gösteriyor bence.
Böyle bir saldırı karşısında nasıl bir “itidal” gerekiyor?
Komşu ülke bilerek ve isteyerek uçağınızı vurup, pilotlarınızı öldürüyor.
Bir devlet, bütün insanlarından sorumludur, insanını kaybettiğinde mutlaka bunun bir cevabı olması, bütün dünyaya vatandaşlarına dokunmanın bir bedeli olduğunu göstermesi gerekir.
Bunun illa savaş olması gerekmiyor.
Türkiye’nin bugün başlattığı harekât, bence yapması gereken harekâttır.
Sınıra asker gönderip manevralara başlamak doğru ve “ölçülü” bir cevaptır.
Esed “itidalli” davranmazsa, devamının ne olacağını kimse bilemez.
Esed uçağı vurarak bir risk aldı, bundan sonraki hamlesinde yeniden risk alırsa Türkiye de riskten kaçınamaz.
Ölçülülük, ılımlılık, dikkat, hesap, “uçağı göndermeden” önce gerekiyordu, uçağı göndermeden göstermeniz gereken ölçülülüğü uçak düştükten sonra gösterirseniz, başınıza alacağınız bela daha da büyür.
Karşı taraftaki saldırganlık artar çünkü.
Yarın ne olacağını bilemezsiniz.
Durduk yerde bir savaş ihtimalinin eşiğine geldik ama bu noktada artık itidal değil kararlılık gerekiyor.
Meseleyi buralara getirmemek, “itidalli” davranmak gerekiyordu ama bunu beceremedik, şimdi yeni şartlara uygun hamleler yapmaktan başka çare yok.
Ben, söyle ya da böyle Türkiye’nin bir belaya bulaşacağından epeydir endişeliyim.
Belaya davetiye çıkaran bir dış politika izliyoruz, belayı çağıran bir üslup kullanıyoruz.
Bugün yeryüzünde hiçbir ülke “Ortadoğu benden sorulur” diyemez, Amerika da diyemez, Rusya da diyemez, İsrail de diyemez, Türkiye de diyemez, bunu söyleyen mutlaka ciddi bir sorunla karşılaşır.
Türkiye’nin “itidalli” davranması gereken nokta burası ama burada Ankara itidalli davranamıyor, sanıyorum kafalarında bir Türkiye hayali var ve gerçekleri bu hayale uydurmaya uğraşıyorlar.
AKP hükümetinin kafasındaki Türkiye hayali “dışarıda” gerçekleşmez, o hayali “içeride” gerçekleştirmeye çalışmaları lazım ama içeride parmaklarını bile kımıldatmayıp, hayallerini “dışarıda” arıyorlar.
Sen ülkenin içinde barışı sağlayamıyorsan, sen kendi Kürt vatandaşlarının haklarını teslim etmiyorsan, sen faşist yasalarını değiştirmiyorsan, sen bir pankart açtı diye çocukları yıllarca hapislerde süründürüyorsan, sen kendine benzemeyen bütün vatandaşlarının hayatlarına müdahale etmeye çalışıyorsan, sen Alevilerin haklarını hâlâ kabul etmiyorsan, sen hâlâ ülkeyi 12 Eylül Anayasası’yla yönetiyorsan, sen Uludere’de kendi vatandaşlarını bombalayıp özür dilemiyorsan, “Ortadoğu’ya nizamat vermeye” aday olamazsın.
Babamın bir benzetmesi vardır, “bardağın taşmasıyla, dökülmesi arasında fark var” der, Türkiye kendi iç sorunlarını çözüp de Ortadoğu’ya doğru taşmıyor, Türkiye kendi iç sorunlarını çözemeyip Ortadoğu’ya dökülüyor.
Bu durumda beladan kurtulmamız zordur işte.
Hükümete asıl bu dış politikası nedeniyle “itidal” tavsiye edilmeli, “sakin olması, ölçülü olması” gerektiği söylenmeli.
“Kendi Kürt halkın senden şekvacıyken sen başka halkların haklarını ben korurum” diyemezsin, demeli.
Türkiye, Ortadoğu’da güçlü olmak istiyorsa bu ancak Ortadoğu’nun “imreneceği” bir ülke olmasıyla mümkün, kendi sınırları içindeki savaşı durduramayan bir ülke “imrenilecek” bir ülke olabilir mi sizce?
Kürtaj yasağını Kürt meselesinden daha fazla önemseyen bir hükümet imrenilecek bir hükümet olabilir mi sizce?
Televizyondaki hayalî kahramanların özel hayatlarını ciddi ciddi tartışan bir yönetim ciddiye alınabilir mi sizce?
Hükümet, Suriye sınırına asker sevk ederek bence çok doğru bir iş yaptı ama ne yazık ki “doğru işlerin” hep savaşa doğru yol alacağı bir alana soktu Türkiye’yi.
Bu son krizde Erdoğan’a değil Esed’e “itidal” çağrısı yapılmalı bence, Erdoğan’a bu son olayda değil genel politikası için itidal gerekiyor.
İtidali tümden kaybetmiş gibi görünüyor çünkü.
Ahmet Altan / Taraf
Türkiye, Suriye sınırına asker sevk etmeye başlamış.
Bence doğru ama geç kalmış bir karar.
Devletin “reaksiyon süresinin” epey uzun olduğu anlaşılıyor.
Bu harekât, uçağın düşürüldüğü gün başlamalıydı bence.
Biliyorum, bugünlerde “itidal” sözcüğü pek revaçta.
Herkes hükümete, “itidalli” davranmasını, “mutedil” olmasını öneriyor.
İtidal kelimesinin benim bilmediğim bir anlamı mı var diye bir daha baktım, “ılımlı, ölçülü” olmak anlamına geliyor.
Hükümetin “ılımlı ve ölçülü” davranmasını öneriyor insanlar.
İtidal iyidir, zamanında yapılırsa.
Türkiye, Mavi Marmara’yı Akdeniz’e, keşif uçağını Suriye hava sahasının civarına göndermeden önce “itidalli” davranmalıydı, başına bir bela gelebileceğini hesaplamalı ve bundan kaçınmalıydı.
Ama Türkiye, bilerek ya da bilmeyerek belaya bulaştı, uçağı düşürüldü, iki pilotu hâlâ bulunamıyor.
Suriye’nin ve Esed’in hiç de “itidalli” davranmadığı ortada.
Suriye ordusunun Türk uçağını görmesiyle vurması arasında 15 dakikalık bir süre var, bu “süre” uçağın hatayla vurulmadığını ve emrin doğrudan doğruya Şam’dan geldiğini gösteriyor bence.
Böyle bir saldırı karşısında nasıl bir “itidal” gerekiyor?
Komşu ülke bilerek ve isteyerek uçağınızı vurup, pilotlarınızı öldürüyor.
Bir devlet, bütün insanlarından sorumludur, insanını kaybettiğinde mutlaka bunun bir cevabı olması, bütün dünyaya vatandaşlarına dokunmanın bir bedeli olduğunu göstermesi gerekir.
Bunun illa savaş olması gerekmiyor.
Türkiye’nin bugün başlattığı harekât, bence yapması gereken harekâttır.
Sınıra asker gönderip manevralara başlamak doğru ve “ölçülü” bir cevaptır.
Esed “itidalli” davranmazsa, devamının ne olacağını kimse bilemez.
Esed uçağı vurarak bir risk aldı, bundan sonraki hamlesinde yeniden risk alırsa Türkiye de riskten kaçınamaz.
Ölçülülük, ılımlılık, dikkat, hesap, “uçağı göndermeden” önce gerekiyordu, uçağı göndermeden göstermeniz gereken ölçülülüğü uçak düştükten sonra gösterirseniz, başınıza alacağınız bela daha da büyür.
Karşı taraftaki saldırganlık artar çünkü.
Yarın ne olacağını bilemezsiniz.
Durduk yerde bir savaş ihtimalinin eşiğine geldik ama bu noktada artık itidal değil kararlılık gerekiyor.
Meseleyi buralara getirmemek, “itidalli” davranmak gerekiyordu ama bunu beceremedik, şimdi yeni şartlara uygun hamleler yapmaktan başka çare yok.
Ben, söyle ya da böyle Türkiye’nin bir belaya bulaşacağından epeydir endişeliyim.
Belaya davetiye çıkaran bir dış politika izliyoruz, belayı çağıran bir üslup kullanıyoruz.
Bugün yeryüzünde hiçbir ülke “Ortadoğu benden sorulur” diyemez, Amerika da diyemez, Rusya da diyemez, İsrail de diyemez, Türkiye de diyemez, bunu söyleyen mutlaka ciddi bir sorunla karşılaşır.
Türkiye’nin “itidalli” davranması gereken nokta burası ama burada Ankara itidalli davranamıyor, sanıyorum kafalarında bir Türkiye hayali var ve gerçekleri bu hayale uydurmaya uğraşıyorlar.
AKP hükümetinin kafasındaki Türkiye hayali “dışarıda” gerçekleşmez, o hayali “içeride” gerçekleştirmeye çalışmaları lazım ama içeride parmaklarını bile kımıldatmayıp, hayallerini “dışarıda” arıyorlar.
Sen ülkenin içinde barışı sağlayamıyorsan, sen kendi Kürt vatandaşlarının haklarını teslim etmiyorsan, sen faşist yasalarını değiştirmiyorsan, sen bir pankart açtı diye çocukları yıllarca hapislerde süründürüyorsan, sen kendine benzemeyen bütün vatandaşlarının hayatlarına müdahale etmeye çalışıyorsan, sen Alevilerin haklarını hâlâ kabul etmiyorsan, sen hâlâ ülkeyi 12 Eylül Anayasası’yla yönetiyorsan, sen Uludere’de kendi vatandaşlarını bombalayıp özür dilemiyorsan, “Ortadoğu’ya nizamat vermeye” aday olamazsın.
Babamın bir benzetmesi vardır, “bardağın taşmasıyla, dökülmesi arasında fark var” der, Türkiye kendi iç sorunlarını çözüp de Ortadoğu’ya doğru taşmıyor, Türkiye kendi iç sorunlarını çözemeyip Ortadoğu’ya dökülüyor.
Bu durumda beladan kurtulmamız zordur işte.
Hükümete asıl bu dış politikası nedeniyle “itidal” tavsiye edilmeli, “sakin olması, ölçülü olması” gerektiği söylenmeli.
“Kendi Kürt halkın senden şekvacıyken sen başka halkların haklarını ben korurum” diyemezsin, demeli.
Türkiye, Ortadoğu’da güçlü olmak istiyorsa bu ancak Ortadoğu’nun “imreneceği” bir ülke olmasıyla mümkün, kendi sınırları içindeki savaşı durduramayan bir ülke “imrenilecek” bir ülke olabilir mi sizce?
Kürtaj yasağını Kürt meselesinden daha fazla önemseyen bir hükümet imrenilecek bir hükümet olabilir mi sizce?
Televizyondaki hayalî kahramanların özel hayatlarını ciddi ciddi tartışan bir yönetim ciddiye alınabilir mi sizce?
Hükümet, Suriye sınırına asker sevk ederek bence çok doğru bir iş yaptı ama ne yazık ki “doğru işlerin” hep savaşa doğru yol alacağı bir alana soktu Türkiye’yi.
Bu son krizde Erdoğan’a değil Esed’e “itidal” çağrısı yapılmalı bence, Erdoğan’a bu son olayda değil genel politikası için itidal gerekiyor.
İtidali tümden kaybetmiş gibi görünüyor çünkü.
Ahmet Altan / Taraf