Erdoğan hakkındaki en ilginç analiz: Kalabalıkları hipnotize ediyor, Metallica'dan bile iyi
Ünlü akademisyen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuştuğu Kudüs mitingine gitti, kalabalıkların Erdoğan ile etkileşimini izleyip yazdı.
ABD Başkanı Donald Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak
tanımasının ardından Orta Doğu'da tansiyon yine yükseldi.
İsrail askerlerinin, Gazze'de bu karara yönelik protesto
gösterilerine sert müdahalesi sonucu onlarca Filistinli yaşamını
yitirdi.
Filistin'de bu gelişmeler yaşanırken İsrail'e en sert tepkiyi
Türkiye gösterdi. Ülke genelinde 3 gün yas ilan edilirken
Cumhurbaşkanı Erdoğan da Yenikapı'da düzenlenen 'Zulme Lanet
Kudüs'e Destek' mitingine katıldı.
İşte o mitinge katılan isimler arasında Oda TV'nin yazarı Ahmet
Koyuncu da vardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kalabalıklarla
etkileşimini çözebilmek amacıyla mitinge katılan Koyuncu
izlenimlerini okurları ile paylaştı.
Kendisini "solcu" olarak tanımlayan Koyuncu, miting sonrası
Erdoğan'a duyduğu hayranlığı gizleyemedi ve, "O insanların
gözlerinde kimsesizlerin kimsesi olan bir Tayyip Erdoğan gördüm…
Solcu olan yanlarımdan utandım. Onun yerinde, o insanların yanında
biz olmalıydık. O insanlara biz umut olmalıydık…" diye yazdı.
İşte Ahmet Koyuncu'nun odatv'de yayınlanan çarpıcı
analizi:
18 Mayıs Cuma günü Yenikapı’da KUDÜS Mitingi yapıldı. İşte bu
mitinge ben de katıldım. Sn. Erdoğan’ı 100 metre mesafeden
seyrettim. Peki benim orada ne işim vardı?
İsterseniz, açıklayayım. Ülkemizde nerdeyse 30 yıldır var olan bir
Recep Tayyip Erdoğan gerçeği var. Son 16 yıldır ise iktidarda… Bu
kadar yanlışlarına ve hakkında çıkan iddialara rağmen, hala nasıl
en tepede kalıyor ve insanlardan oy alabiliyor?
Sn. Erdoğan bu insanlara ne yapıyor ki, her şeye rağmen onun
arkasındalar? Kim bu insanlar? Bu insanları medya ve haberler
üzerinden değerlendirenler hep yanıldı ve yanılmaya devam
ediyorlar. Çünkü medya gerçeklerden çok, yaratmak istediği algılar
ile ilgilenir.
Üniversitelere ve akademisyenlere baktım. Halleri, içler acısı…
Çoğunlukla unvanının arkasına sığınmış olan, okumuş lümpen sınıfı…
Aradığımı bu insanlarda da bulamadım.
Bu konuda medyada görünen popüler insanların, hatta sosyologların
söyledikleri de yeterli olmadı. Tarafsız ve cesur analizlere
rastlayamadım. Popüler olmak ve kalabilmek için ilk feda ettikleri
şey, tarafsızlıklarıydı.
İşte bu nedenle kalktım ve Yenikapı Meydanı’na gittim. Canlı olarak
mitingi izledim ve notlar aldım. Medya kanalları yeterince
kalabalık yoktu, diye yazdı. Aylardan, Ramazan… Günler uzun… Hava
oldukça sıcak… Meydanın etrafı kapatılmış, bu nedenle rüzgar da
gelmiyor. Yer beton, 50 dereceye yakın sıcaklık… Yumurta bıraksan
pişer.
İşte bu sıcakta, iyi bir kalabalık vardı. Belediyede çalışan ya da
memur olduğu için gelenler zaten kenarda idi ve kaçacak gölge
arıyorlardı. Sn. Erdoğan’a gönül bağı ile bağlı olan kitle ise ön
ve ortalardaydı.İşte bu nedenle, önlere yaklaşabilmek için 1 saate
yakın uğraştım. Aralarına girdim ve aradığımı bulmaya çalıştım.
Bu insanlar, Sn. Erdoğan’da ne buluyorlardı?
Miting alanında ilk olarak Sn. Bahçeli’yi, ardından Sn. Binali
Yıldırım’ı ve Meclis başkanı Sn. Karaman’ı dinledim. Devlet
protokollerindeki sıkıcı konuşmacılar gibiydiler. Hani konser
öncesi amatör gruplar sahne alır ya, aynen onlar gibiydiler ya da
ana yemek öncesi garnitür…
Ama Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşması yaklaşırken, birden bir
hareket başladı. Çünkü meydanlar tıpkı bir assolisti bekler gibi
onu bekliyor ve tezahürat ediyordu. O sahneye çıktığında ise meydan
yıkılıyordu. O sahneye çıkarken, meydandan ayrılanlar olmuş, benim
olduğum yerden görmek mümkün değildi.
Tam Erdoğan çıkarken insanlara, onların ruh hallerine, duruşlarına
baktım. Sn. Erdoğan konuşurken, sürekli yer değiştirerek insanların
yüzündeki ifadeleri topladım. Samimiyetlerini sorguladım…
Gelenlerin önemli bir kısmı köy kökenli varoş insanları idi. En
alttakilerdi. AKP’nin cefasını çeken çoğunluktular. Giyim
kuşamlarından ve konuşmalarından belliydi. AKP’nin sefasını süren
elitlerini ise, o sıcakta ben göremedim. Sarıklı, cüppeli oranı ise
çok düşüktü.
Yine Sn. Erdoğan’ın sahne performansı iyi idi. Aynı ‘Kudüs’ şiirini
diğer konuşmacılar boğazlarını yırtarcasına okudu. Sn. Erdoğan da o
şiiri okudu. Hiç bağırmadan, aynı tonda, hatta sesine vibrato
vererek… İstenilen duyguyu meydana yayarak…
Daha önce gittiğim konserleri hatırladım. Sn. Erdoğan’ın
performansı Metallica’dan bile daha iyiydi. Sahnede bir Pink Floyd,
bir Roger Waters duruşu vardı. Hatta arkasına üç- beş dansçı
koysanız, Michael Jackson’ı bile zorlardı, demek yanlış olmaz.
Sn. Erdoğan’ın sahneye çıkış anı dikkatimi çekti. ‘Vakit tamam…
İstanbul buluşmaya hazır mısın’ anonsu yapıldığında meydanda adeta
bir kıyamet koptu. Çünkü herkes o anı bekliyordu. Ona gönül bağı
ile bağlanmış olan insanlar için Tayyip Erdoğan ile buluşmak, sanki
bir vuslattı. Bir sevgili ile buluşmak gibi bir şeydi.
Bunu insanların yüzlerinden ve davranışlarında görebiliyordum.
Nasıl sevinmesinler ki? Sn. Erdoğan, onların kendi aralarından
çıkardığı, kendilerine benzeyen kahramanı idi.
Sn. Erdoğan siyah bir takım elbise giymiş, gözünde güneş gözlüğü…
En önemlisi boynunda beyaz kaşkol… Hem de yaz sıcağında… Bir kaşkol
ile kalabalıklara mesajını vermişti. Siz de bilirsiniz, Yılmaz
Güney’in Türk halkında çok büyük etki bırakan kaşkollu filmleri
vardır.
İşte bu tür kaşkol kullanılan kıyafetleri zaman içerisinde
sahnelerin yıldızı olan Sn. İbrahim Tatlıses’te, sahaların yıldızı
olan Sn. Fatih Terim’de görmüşüzdür. Sn. Erdoğan da miting
alanlarının ve siyasetin yıldızı idi. O sahneye çıktığında, tüm
yüzler gülmeye başlamıştı. Sn. Erdoğan kimsesizlerin kimsesi idi,
ama bizim haberimiz yoktu.
TAYYİP ERDOĞAN BİR YARDIMCI EGO İDİ
O meydana çıktığında, alandakilerin yüz ifadeleri, duruşları ve ses
tonları bile değişiyordu. Sn. Erdoğan varken gözlerinin içi
parlıyordu. Yumruklarını daha güçlü sıkarak, daha gür
bağırıyorlardı. Sanki Sn. Erdoğan onlardaki olmayan bir şeyi yerine
koyuyordu. O varken, sanki tüm eksiklikleri kapanıyor ve tam hale
geliyorlardı.
Hatırlayın, Sn. Nihat Doğan, Survivor’da ne diye yakınıyordu? ‘Ben
sinek ikili değilim. Ben gazoz kapağı değilim.’ Çünkü Sn. Nihat
Doğan en alttan gelenlerin çığlığıydı. Neredeyse 50 yıl boyunca
sinek ikili yerine konmuş, gazoz kapağı yerine konmuş olan
milyonlar, Sn. Erdoğan’ın yanında iken, kendilerini güzel onlu gibi
hissediyorlardı.
İşte Sn. Erdoğan da, o sesi duyulmamış olan milyonların sesi idi.
Aslında YARDIMCI EGO gibiydi. Psikolojide çocukluk örselenmeleri
çok olan ya da kendisini değersiz hissettiği ortamda büyüyenler
kendine güven duygusunu geliştiremezler. Bağımlı karakter
geliştirirler.
Büyüdüklerinde ise o ego defisini kapatacak narsistik kişilerle
arkadaşlık yaparlar. Özgüveni yüksek narsistik patronların
yanlarında çalışırlar, özgüveni yüksek liderlerin peşine düşerler
ve bağlanırlar. Sn. Erdoğan, onların patolojisine iyi gelen bir
kahramandı.
İşte bu konuda da halkı suçlamamak gereklidir, diye düşüyorum.
Hayatı ciddi travmalar ve örselenmelerle dolu olan Anadolu insanı
için bu normal bir sonuçtu. Sonuçta Sn. Erdoğan o vasat kalabalığın
özdeşim nesnesi, daha doğrusu libidinal nesnesi idi.
Yani NATO’dan sonra Anadolu’nun ve varoşların bir köşesinde
unutulmuş insanlar bir kendilik değeri yaratamamışlardı. Ama Sn.
Erdoğan’ın yanında iken bu eksikliği unutuyorlardı. Çünkü Tayyip
Erdoğan’ın özgüveni onlara sirayet ediyordu.
Tüm sahneyi geziyor, tüm kalabalığı yakalamak istiyordu. Bir süre
sonra o kalabalığı kalbinden yakalıyordu. Hadislerden Kudüs
şiirine, Çanakkkale’den İstiklal marşına konuşması akıp
gidiyordu.
Tempoyu Sn. Erdoğan belirliyordu. Okuduğu şiirlerde ki iniş ve
çıkışları ile vermek istediği duyguyu veriyor ve meydandakileri
kendinden geçiriyordu. O ve kalabalık aynı frekansa geliyor,
kalabalık ile bütünleşip, tek vücut oluyordu.
ERDOĞAN HİPNOTİK SES TONU KULLANIYORDU
Mitingin ortalarına doğru, Sn. Erdoğan’ın sesinin hipnotik bir tona
girdiğini fark ettim. Önce ne olduğunu anlayamadım. Meydandaki
insanlara baktım. Sn. Erdoğan bir süre hipnotik bir ses tonu ile
konuşarak yatıştırıyor, sonra o kalabalığı uyandırıyordu.
Bunu en az 3 kez yaptığını fark ettim. Ses tonu ve konuşma tarzı
ile adeta kalabalıkları hipnotize ediyordu. Bu durum seslendirme
sisteminden mi kaynaklanıyordu, yoksa Sn. Erdoğan’ın bir özelliği
miydi? İşte bunu ayırt edemedim.
Ayrıca bazı anlarda ise belirli bir ritimde giderken, birden
heyecan ve tempoyu artıyor ve bir duygu piki yaptırıyordu. O
seviyede fazla kalmıyor, hızla heyecanı düşürüyordu. Bir sonraki
heyecan ve duygu pikine craving (aşerme) yaratıyordu. Bu hazırlık
ve duygu pikleri defalarca tekrarlandığında ise katharsis
sağlanıyordu.
Bunu insanların yüzlerinde görebiliyordum. Bu insanlar Tayyip
Erdoğan’dan ne buluyor diyorlar ya, işte ben o meydanda o
insanların ne bulduğunu görebiliyordum. Gerçek Sol’un yanında
olması gereken bu insanların, Sn. Erdoğan yanlarında idi. O,
kenarda kalmışların, unutulmuşların, yani en alttakilerin Müslüm
Babası gibiydi.
Ayhan Işık’ın bir filmi vardı, hatırlar mısınız? Ayhan Işık, Şoför
Kemal rolünde idi ve ezilenlerle birlikte olmuş, ezenlere karşı
mücadele ediyordu. Şoför Kemal en alttakilerin umudu idi. Ezilenler
denince akla, onların yanında olması gereken SOL görüş gelir.
Oysa Sn. Recep Tayyip Erdoğan, o insanların Şoför Kemal’i olmuş.
İşte bunu gittiğim miting de gördüm.
Diyorum ya, o insanların gözlerinde kimsesizlerin kimsesi olan bir
Tayyip Erdoğan gördüm…
Solcu olan yanlarımdan utandım. Onun yerinde, o insanların yanında
biz olmalıydık.
O insanlara biz umut olmalıydık…