ERDOĞAN DA ABDÜLHAMİT GİBİ DAVRANIYOR!
Tıpkı II. Abdülhamit gibi Recep Tayyip Erdoğan'ın da Türkiye İslamcılığının ufuk ve sınırlarını "devletin çıkarları"na göre belirlediğini söylemek mümkün...
Vatan gazetesi yazarı Ruşen Çakır "Medyada bir süredir "İslamcılık"
üzerine bir tartışma sürüyor. Bu tartışmaya geçmeden önce
İslamcılık nedir sorusuna hızlı bir cevap verelim." dedi ve
köşesinde kaleme aldığı Bir "devlet projesi" olarak
Türkiye’de İslamcılık başlıklı yazısıyla yılların birikimini kağıda
döktü.
Çakır’a göre yaklaşık 140 yıl sonra İslamcılık yeniden bir "devlet
projesi" haline geldi/getirildi. Yani tıpkı II. Abdülhamit gibi
Recep Tayyip Erdoğan’ın da Türkiye İslamcılığının ufuk ve
sınırlarını "devletin çıkarları"na göre belirlediğini söylemek
mümkün...
İşte Çakır’ın yazısından çarpıcı bir bölüm:
"1990 yılında "Ayet ve Slogan: Türkiye’de İslami Oluşumlar" adlı
kitabımı kaleme alırken imdadıma İsmail Kara’nın İslamcılık tanımı
yetişmişti. 22 yıl sonra yine Kara’nın (kendisi artık profesör),
"Türkiye’de İslâmcılık Düşüncesi" adlı müthiş başvuru kitabından
istifade etmekte bir sakınca yok. Ona göre İslamcılık "XIX-XX.
yüzyılda, İslâm’ı bir bütün olarak (inanç, ibadet, ahlâk, felsefe,
siyaset, eğitim) yeniden hayata hâkim kılmak ve akılcı bir metodla
Müslümanları, İslâm dünyasını batı sömürüsünden, zâlim ve müstebit
yöneticilerden, esaretten, taklitten, hurafelerden kurtarmak,
medenileştirmek, birleştirmek ve kalkındırmak uğruna yapılan
aktivist ve eklektik yönleri baskın siyasî, fikrî ve ilmî
çalışmaların, arayışların, teklif ve çözümlerin bütününü ihtiva
eden bir hareket"tir.
KAVRAM ALABİLDİĞİNE GENİŞ ÇÜNKÜ
Prof. Kara’nın İslamcılığın kapsama alanını alabildiğine geniş
tutmasına şaşmamak lazım çünkü 19. yüzyıl sonlarından günümüze
kadar İslam coğrafyasının her bir köşesinde kendilerini İslam’la
tarif eden ama birbirine hiç benzemeyen, hatta kimi durumunda
birbirleriyle kavgalı nice hareket ortaya çıktı.
Başlangıçta marjinal görülen bu hareketlerin zaman içinde
bulundukları toplumların en önde gelen akımları haline geldiklerini
gördük. Bunlardan kimisi devrimle (İran), kimisi seçimle (Türkiye),
kimisi halk hareketlerinin ardından gelen seçimlerle (Tunus,
Mısır...) iktidara da geldi.
Sonuçta İslamcılık düşüncesi ve İslami hareket dendiğinde çok
zengin ve dinamik bir tarihten söz ediyoruz.
İSLAMİ HAREKETİN TARİHİ ZENGİN AMA TARTIŞMA
YAVAN
Lakin yazının başında sözünü ettiğimiz ülkemizdeki son İslamcılık
tartışması için aynı şeyi söylemek pek mümkün değil; hayli yavan ve
ufuk açıcı olmayan bir polemikler toplamıyla karşı karşıya
olduğumuz bile söylenebilir.
Halbuki tartışmaya birbirlerinden farklı isimler katılıyor: Kimisi
kendisini hâlâ İslamcı görüyor, kimisi İslamcılıkla bağını (yumuşak
ya da sert, önemli değil) bir şekilde koparmış, kimilerininse
İslamcılıkla hiç ilgisi olmamış ama bu hareketi anlamaya çalışıyor,
hatta içlerinde Müslüman olmayan da var. (...)
BİR DEVLET PROJESİ OLARAK İSLAMCILIK
Ülkemizin önde gelen siyaset tarihçilerinden olan Princeton
Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Hanioğlu, İslamcılığın Osmanlı
Devleti’nde geç organize olmasını esas olarak onun bir "devlet
projesi" haline getirilmesi olduğunu söyleyip şöyle devam
ediyor:
"İslâmcılığın ’din ü devlet’ temelinde bir ’devlet projesi’ haline
getirilmesi, hem ideolojinin çoğulcu bir ortamda ve açık
tartışmayla oluşturulmasını önlüyor, hem de ’devletin çıkarları’nın
onun ufuk ve sınırlarını belirlemesi sonucunu doğuruyordu."
(...) Prof. Hanioğlu bana katılır mı, emin değilim ama yaklaşık 140
yıl sonra İslamcılığın yeniden bir "devlet projesi" haline
geldiğini, getirildiğini; yani tıpkı II. Abdülhamit gibi Recep
Tayyip Erdoğan’ın da Türkiye İslamcılığının ufuk ve sınırlarını
"devletin çıkarları"na göre belirlediğini; bunun sonucunda İslamcı
ideolojinin çoğulcu bir ortamda ve açık tartışmayla oluşmasının
önlendiğini düşünüyorum.