05 Tem 2017 08:40
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 22:57
Erdoğan Aktaş'ı çileden çıkarttılar! Ey reklamcı! Ellerini kız babasının üstünden çek!
CNN Türk Genel Müdürü Erdoğan Aktaş, Babalar Günü gibi özel günlerin tanıtımlarında "duygu sömürüsü" yaptıklarını belirttiği reklamcılara seslendi.
Reklamcıların Babalar Günü, özel gün tanıtımları için çektikleri
filmler CNN Türk Genel Müdürü Erdoğan Aktaş'ı çileden çıkarttı.
Çekilen reklam filmlerinde kız babalarına zulüm yapıldığını,
iletilen duygusal mesajların adeta bir terör saldırısı haline
dönüştüğünü ifade eden Aktaş, "Tek derdi vardır reklamcının,
babaların gönül tellerini, ciğerini, aklını, kalbini söküp atmak.
İtiraf edeyim, her biri de başarılı oluyor yani" diye yazdı.
İşte Erdoğan Aktaş'ın kişisel blog sayfası aktaserdogan.com'da kaleme aldığı o yazısı:
Ey reklamcı! Ellerini kız babasının üstünden çek!
Aslında bu yazıyı yazmayacaktım. Babalar günü haftası şöyle bir yükseldim, sonra yatıştım ve düşüncelerimi ifade etmekten vazgeçtim. “Nasıl olsa geçti, en az bir yıl rahatız” dedim kendi kendime. Fakat o da ne; işkence devam ediyor, saldırılar sürüyor. Reklamcıların kız babalarına yaptığı zulüm bitecek gibi değil. Her geçen gün duygu sömürüsü çıtasını biraz daha yükseltiyorlar.
Bu gidişata bir dur demek lazım, çünkü reklamcıları duygusal mesajları adeta bir terör saldırısı haline geldi. Özel gün tanıtımları falan… Babalar günü etkinlikleri filan. Çektikleri o filmler beni çileden çıkarıyor. Sanki hepsi bir araya gelip sözleşmiş ve kız babalarına saldırmak için planlar yapmış gibi.
Hele ki babalar günü reklam filmleri. Arkadaş, bir malın, markanın filan tanıtımı değil yaptıkları, taammüden babaları öldürme girişimi gibi. Ne yapmaya çalışıyorlar anlamıyorum ki.
POTANIN DEĞİL DRAMIN PERİLERİ
Kadın Milli Basketbol takımı sahada. Her biri son derece başarılı sporcu kızlarımız. Işıklar sönüyor filan, perde iniyor falan… Sonra babaları tek tek perdede kızlarını nasıl sevdiklerini anlatıyor. Hayır yani, duygulanmamak mümkün değil tamam ama bir babanın kızını nasıl sevdiğini anlatmasına gerek yok ki. Zaten gerçekten bu duyguyu anlatmak için henüz hiçbir dilde yeterli kelime yok ki. Neyse… Bu bölüm sürerken kızlar hıçkıra hıçkıra ağlıyor tabi.
Hadi ızdırap bitti diyorsun, bu sefer perde kalkıyor ve kızların babaları ortaya çıkıyor. Bir salon dolusu duygu fırtınası yani. Göz yaşları sel olup akıyor. Kızlar ağlıyor, babaların boğazı düğüm düğüm (hani erkekler ağlamaz ya; güya o sebep), salondakiler ağlıyor, tribündekiler hıçkırıklara boğuluyor, ekran karşısındakiler mendillere sarılıyor. Duygu fırtınası dalga dalga yayılıyor.
Ey reklamcı arkadaş, bir babanın kızına, bir kız çocuğunun babasına duygularını anlatmanın yolu sadece gözyaşlarından mı geçiyor? İlla elinize aldığınız bıçağı defalarca göğsümüze sokup sokup çıkaracak mısınız yani? Nedir sizin amacınız? Çekin elinizi kız babaların üzerinden…
BIÇAĞI SOKTUN BARİ ÇEVİRME
Ya da bir başka reklam/tanıtım filmi… Çatışmalarda şehit olmuş bir baba uzaktan kızının başarılarını izliyor. İnsan görünce kahroluyor tabi. Reklam filminde babasının kendisini izlediğini sadece o kız görebiliyor, tabi baba da kızını. Kız çocuğunun başarısı tescilleniyor, sonra baba oradan uzaklaşıyor. Kız çocuğu babasını gidişini göremiyor. Üstelik baba, öyle bir ayrılıyor ki o mekandan, tarifi mümkün değil. Çünkü bir babanın kızından ayrılmasının tarifi yoktur. Zaten bir baba kızından, dünya değiştirse bile ayrılmaz. Biliyoruz bunları ama reklamcı bildiğimizi bilmiyor. Saldırdıkça saldırıyor. Kız babalarının tepesinde, kalbinde, göğsünde tepinmeye devam ediyorlar.
VUR BABANIN GÖNÜL TELLERİNE
Sonra bir başka reklam filmi. Filmin başında bir babanın kızını yıllarca türkü söyleyerek uyuttuğunu görürüz. Sonra belli ki kız çocuğu büyümüş, üniversiteye başlamış ve yurtta kalmaktadır. Üniversiteli kızımızı bir türlü uyku tutmaz, ranzada oturur, ayaklarını karnına çeker ve duvara yaslanır. Yaslandığı duvarda annesi ve babasıyla çekilmiş fotoğrafı asılı. Yüzünde, uykusuz kalmaktan çok, yalnızlığın ve özlem duymanın inanılmaz bir ifadesi var. Ey reklamcı! Hangi hakla bir kız çocuğunu bu kadar savunmasız, bu kadar üzgün, bu kadar perişan ve bu denli çaresiz gösterirsin? Bunun bile hesabının ayrıca sorulması gerekir ya; neyse…
Bir gsm operatörü reklamı olması vesilesiyle, kız çocuğu cep telefonundan babasını arar. Baba telefonu “Kızım” diye açar ancak kız çocuğu konuşmakta zorlanır yutkunur ve devam eder; “Baba ben uyuyamıyorum” der. Sonra babasının sazını duyarız. Yıllardır göğsünde büyüttüğü, türkülerle uyuttuğu kızına, yine türkü söylemeye başlar. Ama ne türkü…
Bir ay doğar ilk akşamdan geceden neydem neydem geceden
Şavkı vurur pencereden bacadan, dağlar kaşımış yoldum üşümüş
Nasıl edem ben uykusuz mu kaldın dünkü geceden
Neydem neydem geceden uyan uyan yar sinene sar beni
Dağlar kışmış yolcum üşümüş nasıl edem ben
Reklam filmindeki baba sazın tellerine asılırken, reklamcı da babaların gönül tellerine asılır. Öyle böyle değil hani. Tek derdi vardır reklamcının, babaların gönül tellerini, ciğerini, aklını, kalbini söküp atmak. İtiraf edeyim, her biri de başarılı oluyor yani.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
İşte Erdoğan Aktaş'ın kişisel blog sayfası aktaserdogan.com'da kaleme aldığı o yazısı:
Ey reklamcı! Ellerini kız babasının üstünden çek!
Aslında bu yazıyı yazmayacaktım. Babalar günü haftası şöyle bir yükseldim, sonra yatıştım ve düşüncelerimi ifade etmekten vazgeçtim. “Nasıl olsa geçti, en az bir yıl rahatız” dedim kendi kendime. Fakat o da ne; işkence devam ediyor, saldırılar sürüyor. Reklamcıların kız babalarına yaptığı zulüm bitecek gibi değil. Her geçen gün duygu sömürüsü çıtasını biraz daha yükseltiyorlar.
Bu gidişata bir dur demek lazım, çünkü reklamcıları duygusal mesajları adeta bir terör saldırısı haline geldi. Özel gün tanıtımları falan… Babalar günü etkinlikleri filan. Çektikleri o filmler beni çileden çıkarıyor. Sanki hepsi bir araya gelip sözleşmiş ve kız babalarına saldırmak için planlar yapmış gibi.
Hele ki babalar günü reklam filmleri. Arkadaş, bir malın, markanın filan tanıtımı değil yaptıkları, taammüden babaları öldürme girişimi gibi. Ne yapmaya çalışıyorlar anlamıyorum ki.
POTANIN DEĞİL DRAMIN PERİLERİ
Kadın Milli Basketbol takımı sahada. Her biri son derece başarılı sporcu kızlarımız. Işıklar sönüyor filan, perde iniyor falan… Sonra babaları tek tek perdede kızlarını nasıl sevdiklerini anlatıyor. Hayır yani, duygulanmamak mümkün değil tamam ama bir babanın kızını nasıl sevdiğini anlatmasına gerek yok ki. Zaten gerçekten bu duyguyu anlatmak için henüz hiçbir dilde yeterli kelime yok ki. Neyse… Bu bölüm sürerken kızlar hıçkıra hıçkıra ağlıyor tabi.
Hadi ızdırap bitti diyorsun, bu sefer perde kalkıyor ve kızların babaları ortaya çıkıyor. Bir salon dolusu duygu fırtınası yani. Göz yaşları sel olup akıyor. Kızlar ağlıyor, babaların boğazı düğüm düğüm (hani erkekler ağlamaz ya; güya o sebep), salondakiler ağlıyor, tribündekiler hıçkırıklara boğuluyor, ekran karşısındakiler mendillere sarılıyor. Duygu fırtınası dalga dalga yayılıyor.
Ey reklamcı arkadaş, bir babanın kızına, bir kız çocuğunun babasına duygularını anlatmanın yolu sadece gözyaşlarından mı geçiyor? İlla elinize aldığınız bıçağı defalarca göğsümüze sokup sokup çıkaracak mısınız yani? Nedir sizin amacınız? Çekin elinizi kız babaların üzerinden…
BIÇAĞI SOKTUN BARİ ÇEVİRME
Ya da bir başka reklam/tanıtım filmi… Çatışmalarda şehit olmuş bir baba uzaktan kızının başarılarını izliyor. İnsan görünce kahroluyor tabi. Reklam filminde babasının kendisini izlediğini sadece o kız görebiliyor, tabi baba da kızını. Kız çocuğunun başarısı tescilleniyor, sonra baba oradan uzaklaşıyor. Kız çocuğu babasını gidişini göremiyor. Üstelik baba, öyle bir ayrılıyor ki o mekandan, tarifi mümkün değil. Çünkü bir babanın kızından ayrılmasının tarifi yoktur. Zaten bir baba kızından, dünya değiştirse bile ayrılmaz. Biliyoruz bunları ama reklamcı bildiğimizi bilmiyor. Saldırdıkça saldırıyor. Kız babalarının tepesinde, kalbinde, göğsünde tepinmeye devam ediyorlar.
VUR BABANIN GÖNÜL TELLERİNE
Sonra bir başka reklam filmi. Filmin başında bir babanın kızını yıllarca türkü söyleyerek uyuttuğunu görürüz. Sonra belli ki kız çocuğu büyümüş, üniversiteye başlamış ve yurtta kalmaktadır. Üniversiteli kızımızı bir türlü uyku tutmaz, ranzada oturur, ayaklarını karnına çeker ve duvara yaslanır. Yaslandığı duvarda annesi ve babasıyla çekilmiş fotoğrafı asılı. Yüzünde, uykusuz kalmaktan çok, yalnızlığın ve özlem duymanın inanılmaz bir ifadesi var. Ey reklamcı! Hangi hakla bir kız çocuğunu bu kadar savunmasız, bu kadar üzgün, bu kadar perişan ve bu denli çaresiz gösterirsin? Bunun bile hesabının ayrıca sorulması gerekir ya; neyse…
Bir gsm operatörü reklamı olması vesilesiyle, kız çocuğu cep telefonundan babasını arar. Baba telefonu “Kızım” diye açar ancak kız çocuğu konuşmakta zorlanır yutkunur ve devam eder; “Baba ben uyuyamıyorum” der. Sonra babasının sazını duyarız. Yıllardır göğsünde büyüttüğü, türkülerle uyuttuğu kızına, yine türkü söylemeye başlar. Ama ne türkü…
Bir ay doğar ilk akşamdan geceden neydem neydem geceden
Şavkı vurur pencereden bacadan, dağlar kaşımış yoldum üşümüş
Nasıl edem ben uykusuz mu kaldın dünkü geceden
Neydem neydem geceden uyan uyan yar sinene sar beni
Dağlar kışmış yolcum üşümüş nasıl edem ben
Reklam filmindeki baba sazın tellerine asılırken, reklamcı da babaların gönül tellerine asılır. Öyle böyle değil hani. Tek derdi vardır reklamcının, babaların gönül tellerini, ciğerini, aklını, kalbini söküp atmak. İtiraf edeyim, her biri de başarılı oluyor yani.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ