11 Ara 2007 13:42 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 12:51

ENGİN ARDIÇ VE HINCAL ULUÇ ARASINDAKİ POLEMİK SÜRÜYOR!.."BEN ATATÜRK DÜŞMANI DEĞİL,ATATÜRKÇÜYÜM" DİYEN ARDIÇ'IN YAZISINA "BAYILAN" ULUÇ "HADİ BENİ DAVET ET,YEMEĞE NE DERSİN" DEDİ!..ULUÇ,TEKLİFİ YAPARKEN ARDIÇ'IN BUGÜNKÜ YAZISINDAN HABERSİZDİ!..

Sabah yazarı Hıncal Uluç ile Akşam yazarı Engir Ardıç arasında "Atatürkçülük" yüzünden patlak veren polemik ilginç bir boyut kazandı.Ardıç'ın bugün kendisi hakkında yazdığından habersiz olan Uluç,"yemek daveti" yaptı.

Engin'e

ENGİN'E güzel yazı yazdırabilmek için tahrik etmek gerekiyor demek.. Gene harika bir Pazar yazısı kaleme almış Ardıç kuşu, bana yanıt verirken..
Yazıya da bayıldım.. "Ben Atatürk düşmanı değil, Atatürkçüyüm" deyişine de..
O zaman biraz ucundan kulağından göster be Engin.. Göster de seni yanlış anlamayalım..
Bir yazı yaz, Atatürk'ün nelerini sevdiğini, nelerini alkışladığını yaz da doya doya okuyalım..
Seni çok özledim.. Yeni Moskova seyahati zor.. Ama bir yemeğe ne dersin?..
Hadi beni davet et..
Gözlerinden öperim!..

Hıncal Uluç/Sabah

Ve işte "Attığın boka teşekkürler, çok çok sevgili Hıncal Bey" diye biten Engin Ardıç'ın Akşam Gazetesi'ndeki bugünkü yazısı....

Ben neymişim be abi?

Internet çıkalı, mertlik bo... zulmadı da, bozulmasına çeyrek var. Yok, haber sitelerinin birbirlerinden ve basından haber araklayıp dayamalarını kastetmiyorum. Çoğu, "kes yapıştır" yöntemini gizlemeye bile gerek görmüyor ama şimdi şimdi bu sitelerin kendi yazarları, farklı stilleri, ayrı ayrı dünya görüşleri oluşmaya başladı. Bu bir gelişmedir.

Yorum olduğunu sandığı abuklamalar gönderen "okur kitlesinden" sözediyorum. Azıcık içi dolu olana "blog" diyorlar.

Yirmi birinci yüzyılda, Andy Warhol´un ünlü öngörüsüyle herkesin on beş dakikalığına ünlü olması gibi, hemen herkes de sanal ortamlarda yazar kesildi.

Fakat ruh hastalarına da gün doğdu.

Çöp tenekesine cüruf boşaltır gibi, ruhlarının pisliklerini Internet´e döktüler.

Sanal ortamda birşeyler çiziktirip göndermek son derece kolay, doğru dürüst "imla" bilmek bile gerekmiyor. Ciddi siteler böyle bir koşul arasalar ve yanlış yazılmış bu tür metinleri yayınlamasalar, "tıklama" sayıları nasıl küt diye gider başaşağı...

Psikopatlara sağlanan ikinci kolaylık, "anonim yazabilme" olanağı. Yani gizlilik. Gözüne bir "rümuz" kestiren, sallıyor abuklamasını...

Elbette herkes "saçmalama özgürlüğüne" de sahiptir, suç kapsamına girmediği sürece.

Fakat insanlarda da "okuduğuna inanma eğilimi" vardır, bu çok doğaldır ve atılan çamurun izi de, bir şekilde kalır.

Örneğin Hıncal Uluç benim Atatürk düşmanı olduğumu söyleyecek kadar alçalınca, kimbilir kaç budala "aaa, bak, Engin böyleymiş, Hıncal söylüyor" demiştir...

Bu, çamur deryasının matbuat kıyısı.

Sitelerde durum daha da rezil.

Ne yazık ki bu toplumun ruh sağlığı son derece bozuk, bu da yalnızca maçlara değil, buralara da yansıyor.

Geçenlerde, kim olduğunu da tahmin ettiğim, kendisine yüz vermemiş olduğum bir hanım, benim evimde eşimle "sorunlarım" olduğunu ileri sürmüştü. Sanırım öyle olduğunu düşünmek hoşuna gidiyordu.

Bir zamanlar gazeteciliğe bulaşmış ve de ne mal olduğu ortaya çıktığı için artık kimsenin iş vermediği, boşta gezen tehlikeli bir psikopat, hakkımda uydurduğu iftiralara önce kendisi inanıyor, sonra öyle "hararetle" savunuyor ki onları...

Kazandığımı ileri sürdükleri paraları da gerçekten kazanmış olsaydım şimdi buralarda ne işim vardı acaba?

Bir de mesnetsiz sallayanlar var.

Bir zamanlar bir "sanal sapığım" vardı, John Doe adıyla yazan İsmail... Takmıştı kafayı...

Çarpık beyninin hangi karanlık kıvrımında ürettiyse, ısrarla benim Balatlı olduğumu, ağabeyimin pabuçlarını giyerek okula gittiğimi söylüyordu...

Hayatımda Balat´tan iki kereden fazla geçmiş bulunsam ve tek çocuk olmasam, hani vallahi "acaba