05 Tem 2010 11:58 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:26

''EN DANGALAK MÜSLÜMAN BİLE 'ALLAHÜEKBER NE DEMEK' DİYE SORMAZ!''

Engin Ardıç isim vermeden Oray Eğin'e çattı.

Bilirim bildiririm

Düşünme yetenekleri yok, doğru bildiklerini sorgulama yetenekleri yok, "yanılmış olabilirim" şeklinde bir özeleştiri becerileri yok, değişim de çaplarına uygun değil.
Yalnızca farklı düşünenlere değil, zaman içinde düşünceleri evrilmiş olanlara küfür etmek gibi pis de bir alışkanlıkları var.
Yani, çok beğenirmiş ve ulaşmaya çalışırmış gibi yaptıkları "aydınlanma felsefesinin" temeline aykırı bu adamlar!
İşçiyi iktidara getirdiklerini söyleyen komünistlerin işçiyi kapitalistlerden çok daha fazla ezmeleri ve sömürmeleri gibi bir şey yani...
"Kemalist" arkadaşlardan sözediyorum.
Çünkü Kemalizm bir ideolojidir. (Atatürkçülük bir dünya görüşüdür. Çağdaş yaşam biçimini önerir. O kadar ki, Atatürkçü olmak için Atatürkçü olmaya bile gerek yoktur! Avrupa Birliği’ne yön verenler çağdaş ve ilericidirler ama bizim aklımıza gelen anlamda Atatürkçü değildirler!)
Kemalizm’in her ideoloji gibi "dogmaları" vardır. Bunlar tartışılamaz. Karşı çıkan da tepelenir.
Kemalist ideolojinin tartışılamayan savlarından biri de "ezanın Türkçe okunması gerekliliğidir"...
Böylece cahil halkın "ezanı anlayacağı" ve böylelikle de "hurafelerden kurtulacağı" varsayılır.
Yani, "Allahüekber" yerine "Tanrı uludur" dediğin zaman halk aydınlanacaktır. (Oyunu da eşek değilse CHP’ye verecektir!)
"Anladıkça tam tersine belki dinine daha çok sarılacağı" hiçbir Kemalist’in aklına hiç gelmemiştir ama!
Biz de berikilere anlatmaya çok çalıştık ama, kimisi düpedüz kafasız olduğu için, kimisi bizden nefret ettiğinden, kimisi Kemalizm’in ticaretini yaptığından yani bundan ekmek yediğinden, dolayısıyla müşterisini kızdırmamak için, kimisi de "liberallere" her ne pahasına olursa olsun düşmanlık gütmeye kararlı ve yeminli bulunduğundan, anlamadı:
Ezan, bin dört yüz yıldır binlerce caminin minaresinden milyonlarca kez okunduğu için artık bir "ritüel" olmuştur. Yani içeriği değil şekli öne çıkmıştır.
Ezanı "anlayıp anlamamak" değildir mesele. Anlama sorunu, belki yedinci yüzyılın başında Arap yarımadasında, ortalıkta henüz Arapça konuşan "münkirler ve münafıklar" olduğu sıralarda önem taşırdı...
Bugün en cahil, en kütük, en mankafa Müslüman bile ezanın ne anlama geldiğini, inananları neye çağırdığını bilir. En dangalak Müslüman bile "Allahüekber ne demek" diye sormaz. "Anlayamadım, şunu Türkçe söyleyin" demez. İşin güzel tarafı, gayrımüslimler de bilirler. Hiçbir Hıristiyan arkadaşımdan "bu adam günde beş kere size niçin sesleniyor" sorusunu duymadım.
O zaman da, "nece" okunduğunun hiçbir pratik önemi kalmaz. "Come to salvation" desem ne değişecek? Amerikalılar hidayete mi erecekler?
İçeriği de, bir ayet değil, bir hadis değil, alt tarafı bir "çağrıdan" ibarettir: Tanrı uludur, Muhammed onun elçisidir, bilirim bildiririm ki ondan başka yoktur tapacak, haydi namaza gelin, haydi kurtuluşa gelin... Budur. Bu kadardır. (Kemalistler, "eşhedü" yani "tanıklık ederim" kelimesini değiştirmekte ve çarpıtmakta da sakınca görmemişlerdi.)
Eee, şimdi ben Türkçe’sini yazınca okuyucum bilinçlendi de Kemal Kılıçdaroğlu’nu beğenmeye mi başladı?
"Eskiden ezan ne güzel Türkçe okunurdu" hayıflanması, "dinde reform isteğinden" falan değil, "otuzlu ve kırklı yıllara geri dönme" şeklinde ahmakça bir özlemden kaynaklanıyor.
Yani, tek parti diktasına! Bürokratların altın çağına.
Dinle devlet işlerinin ayrılmasına değil, dinin, bürokrasi güdümündeki despot devlet tarafından baskı altında tutulmasına.
Desenize, herifler yirminci yüzyılı anlayamadılar ki yirmi birinci yüzyılı anlayabilsinler... On sekizinci yüzyılın aydınlanma felsefesini anladıklarını da hiç sanmam ayrıca.

Engin Ardıç/Sabah