"EN BÜYÜK BENİM DİYEN MEDYA PATRONLARININ DA PATRONLARI VAR"
Mehmet Barlas, bugün basın özgürlüğünden dem vuranların geçmişte jurnalcilik yaptığını ileri sürdü!
"En büyük patron benim" diyenlerin de patronları
var...
Bir arkadaş topluluğunda ikiz kardeşler üzerinde
çeşitlemeler yapılıyormuş.
Bu arkadaşlardan biri "Benim de tek yumurta ikizim varmış, ama
bebekken banyoda boğulup ölmüş" demiş.
Sonra eklemiş,
- Hatta onun değil de benim öldüğümü söylüyorlar...
Bizim sosyopolitik ve ekonomik yaşamımızda da böyle ikizler yok
mudur?
Kimin yaşadığını, kimin öldüğünü bilemezsiniz.
Örneğin Özal'ın hazırlayıp yürürlüğe koyduğu 24 Ocak 1980 Kararları
ile "Serbest Pazar" ekonomisine geçtik.
Ama hâlâ en büyük patron devlet değil mi?
Eğer devlet (ya da iktidar) kızarsa en zengin bir anda en yoksula
dönüşmez mi?
Farklı deneyimler
Avrupa kökenli çok uluslu
çok büyük bir şirketin en üst yöneticisiyle konuşuyorduk.
- İki dünya savaşı geçirmenin getirdiği deneyimleri asla
unutmayız... Şu anda bütün fabrikalarımız kapansa, tüm borçlarımızı
ödeyecek mali yapımız var, demişti.
Bizde ise dünya savaşlarından değil iktidar değişimlerinden deney
ve servet kazanmış girişimcilerimiz var ekonomimizde.
İmara kapalı bir araziyi ucuza satın alıp, sonra buna imar izni
çıkartıp olağanüstü kazanç sağlamak da "Girişimcilik" değil mi
bizde?
Sonuçta devlet (veya kamu gücü) yok mu çoğu servetlerin
temelinde?
Farklı iktidarlar döneminde zirvelere tırmanan girişimcilerin,
devir değişince müflis konumuna düştüklerini de görmedik mi?
Yumurta ikizleri
Medya-siyaset ilişkilerini
şirazesinden çıkartan olgu da "Türk Serbest Pazar Ekonomisi"nin
yumurta ikizi olan "Türk Kökten Devletçilik"i olmadı mı?
Gazeteler okurlarına doğru haber ve objektif yorum vermekten çok,
kamu pastasından pay almayı amaçlayan patronların iktidarlara mesaj
vermesinin aracı olan organlara dönüşmedi mi?
28 Şubat post-modern darbesinin sanıkları olarak tutuklu bulunan
subaylar, kendilerini azmettirenlerin hâlâ özgür basınının
temsilcileri olarak yazdıklarını bugün okurken, acaba neler
hissediyorlar?
Veya seçmenin baraj altına itip yok ettiği ANAP'ın yürekten
taraftarları, pasta paylaşımı döneminde kendilerine sınırsız destek
veren medya organlarının, şimdiki "AK Parti iktidarına nasıl
yaranabiliriz" çabasında yine "Pasta paylaşımı"nın hayal edildiğini
düşünmüyorlar mıdır?
Mikrofon yerine telefon
Başbakan Erdoğan'ın
bazı yazarları hedef alarak patronlara hitaben "Bunlara hâlâ neden
yazdırıyorsunuz" demesi, sadece bir üslup farkını işaret
ediyor.
Yakın dönemdeki eski iktidarların sahipleri ve şimdi tutuklu olan
subaylardan bazıları, mikrofonu değil telefonu kullanarak yazarları
susturmazlar mıydı?
Şimdi "Basın özgürlüğü gitti" diye feryat eden bazı gazeteciler de,
susturulan meslektaşlarının arkasından teneke çalıp, jurnalcilik
etmezler miydi?
Demokrasimizin ve Serbest Pazar Ekonomisinin yumurta ikizi olan her
alandaki "Kökten Devletçilik" yaşadıkça, hangisinin hayatta
olduğunu anlamamız pek mümkün olmayacaktır.
"En büyük patron benim" diye çalışanlarına hava basan patronların
patronunun "Devlet" ya da "İktidar" olduğunu inkâr edebilir
misiniz?
Mehmet BARLAS / SABAH