EMNİYET İÇİNDEKİ "GİZLİ" SAVAŞIN "MEDYADAKİ ŞİFRELERİ"!..SAVAŞI KİMİN KAZANDIĞINI KİM BELİRLEYECEK?..EN ZAYIF HALKA KİM?..CELALETTİN CERRAH MI,RAMAZAN AKYÜREK Mİ?..
Hrant Dink cinayeti emniyet içindeki 'gizli' savaşı da ortaya çıkardı.Karşılıklı sızdırılan bilgilerle önce Trabzon Emniyeti,ardından İstanbul Emniyeti enkaz altında kaldı.Mülkiye müfettişleri bilgi topluyor.Peki şimdi ne olacak?
Polis meydan savaşı
Hrant Dink cinayeti bir nevi emniyet içindeki `gizli´ savaşı da ortaya çıkardı. Önce medyadaki şifreleri çözelim. İlk sızan bilgi: Erhan Tuncel Trabzon´da polis muhbiri, azmettirici Yasin Hayal korunan bir zat. Enkaz altında kalan Trabzon´ın eski ve yeni emniyet müdürleri. Yani Reşat Altay ve şu anda İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek. Tahmini kaynak; İstanbul Emniyeti.
Misilleme gecikmedi. İkinci sızan bilgi: Trabzon Emniyet Müdürlüğü 17 Şubat 2006´da resmi yazıyla Ankara ve İstanbul´u uyardı, işlem yapılmadı. Bu sefer enkaz altında kalan İstanbul Emniyeti. Tahmini kaynak; Trabzon´un eski emniyetçileri.
Sıra son bombada. Hrant Dink´in öldürüleceğine ilişkin 11 ay önce yapılan ihbar kontrol edildi, adres doğru çıkmadı. Tekrar başa döndük. Kafalarına taş atılan Trabzon´un eski emniyetçileri. Atan İstanbul Emniyeti.
Savaş sürüyor. Bu arada mülkiye müfettişleri tüm iddiaları topluyor. Bir nevi `bilgi barajı´ oluşturuluyor. Trabzon´da vali ve emniyet müdürünün alınması, barajı kurmaya yönelik bir setti.
Yanıtı beklenen soru şu: Şimdi ne olacak? Emniyet içindeki operasyonun Trabzon´la sınırlı kalmayacağını düşünüyorum. Başbakan Erdoğan, Etiyopya´ya giderken uçakta ipucunu verdi aslında: `Başka şehre de sıçrayabilir.´
Nihai karar için müfettişlerin raporlarını tamamlaması bekleniyor. Yeni operasyon ufukta gözüküyor. En zayıf halka İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah. Gidici mi? Neden olmasın...
Önce gazetecilik mi?
Hrant Dink´in öldürüldüğü gün gazetemizin manşeti `Yetişemedik´ idi. Manşetin spot cümleleri ise şöyleydi: Hrant Dink başına gelecekleri iki haftadır yazıyordu. Bugün bunu haber yapacak `Yetişin, onu vuracaklar´ diyecektik. Ah, olmadı... Katiller bizden önce davrandı.
Manşetteki maksat, artan tehditlere karşı ilgilileri uyarmaktı elbet. Ama yıllardır zihnimi kurcalayan şu soruyu canlandırdı: Acaba gazeteci, elinde cinayeti önleyebilecek bir bilgi varsa önce yazmayı mı düşünmeli, yoksa cinayeti önlemeyi mi? Diğer türlü soralım: Önce gazetecilik mi?
Bir gün sonra, 21 ocakta Akşam Yazarı Serdar Akinan´ın ilginç bir yazısı vardı. Başbakan Erdoğan´ın da tepkisini çeken o yazı. Akinan özetle diyordu ki, bazı silahlı unsurlar Irak içlerinde çeşitli operasyonlar düzenledi, 8 kişi öldürüldü. KDP, KYB ve ABD´nin bu operasyondan haberi olmadı!
İddialar bununla sınırlı değil. Devam ediyor: 6 aralıkta Türkiye´ye 740 kg. C-4 ve beş adet Stinger füzesi girdi. Malzemeyi taşıyan mercedes minibüs Afyon´da 9 Aralık´ta konakladı. Bu füzelerden biri Büyükada´ya götürüldü, kalanı Esenler´de bir adrese bırakıldı. Akinan, bu iddialara yazısında yer verdikten sonra `ispatlayamam ama kaynağıma güveniyorum´ diyor.
Eğer bunlar doğruysa, iddia edildiği gibi devletin de bundan haberi yoksa, birçok masum insanın ölümüne yol açabilecek faciayı önlemek adına önce ilgilileri uyarmak, gazeteciyi Erhan Tuncel sınıfına sokar mı?
Zor bir soru. Ama üzerinde kafa yormaya değer buluyorum.
Bu arada, Serdar Akinan´ın kapısını çalanlar olabilir. Mesela; konaklamanın yapıldığı Afyon´dan veya teslimatın yapıldığı İstanbul´dan...
Şamil Tayyar/Star
ht