Emin devlet olmaktan çıkan Suud'a, hac için gitmek halen farz mıdır?
Eski Anadolu Ajansı (AA) Genel Müdürü ve Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, hocalara ve din alimlerine bir soru yöneltti.
Öztürk, "Emin devlet, emin belde olmaktan çıkan Suud’a, hac için
gitmek halen farz mıdır? Kutsal toprakların, emin insanlar ve
devlet tarafından yönetilmesi vacip midir, değil midir?" diye
sordu.
Öztürk'ün "Mekke ve Medine’nin statüsü değişmeli"
başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
İlk defa umreye gitmiştim. 15 yıl önceydi. İlk giden her Müslüman
gibi heyecanım çok yüksekti. Mekke’yi ilk gördüğümde iki şeyin
şaşkınlığını yaşamıştım:
Biri, İslam dünyasının her yanından gelen ve “ümmet” dediğimiz
topluluğu oluşturan dünya Müslümanlarının fakirliği ve perişan
haliydi.
İkincisi ise kirlilik, düzensizlik ve kargaşa içinde kutsal
şehirleri yöneten Suud devletinin, hacı adaylarına uyguladığı
mezhep baskısıydı.
Bu iki şey o manevi ortamda beni rahatsız etse de, ibadete kendimi
vererek unutmaya çalıştım. Lakin her yıl gittiğimde, fakirlik ve
pejmürdelik içinde görünen Müslümanların durumu değil de, Suud
rejiminin Vahhabi mezhebine göre ibadet yapmam için uyguladığı
baskı beni rahatsız ediyordu.
Neden Mekke ve Medine Vahhabi mezhebine göre yönetilir?
Mekke’ye doğru el açıp dua edenlere, Kabe’nin örtüsüne sarılıp
ağlayanlara, Peygamberimiz’in huzurunda gözyaşı dökenlere Suudlu
polisler müdahale ediyor, “Haci haram” diyerek nezaketsizce
fiziksel müdahalede bulunuyordu.
Sonunda Medine’de Peygamberimiz’in mescidinde, bana yapılan bu
müdahalelerden birine karşı tepki verince, polisler o kutsal
mescidin içinde beni tartaklayıp, tutuklamak istediler.
Peygamberimiz’in huzurunda, mescidin içinde arbede yaşanmasına
neden olduğum için utanç duydum. Ama oradaki polisler hiç de
utanmadan beni tartaklamaya ve götürmeye kalktılar.
Suçum, Peygamber’in huzurunda gözyaşı dökmek ve buna müdahale eden
polise direnmek!
Eminim, umre ya da hacca giden herkes Suud polislerinin bu
müdahaleleriyle karşılaşmıştır. Ancak ben o gün şunu not etmiştim
defterime:
‘Neden Vahhabi mezhebine göre burada ibadet etmek zorundayım? Neden
Mekke ve Medine bu kadar pislik içinde, bu kadar düzensiz ve
perişan halde? Neden bütün tarihi mirasımız, hatıralarımız, tarihi
eserlerimiz “şirk!” denerek Suud rejimi tarafından yıkıldı ve kimse
ses çıkarmadı? Neden İslam alemi için kutsal bu topraklar ortak bir
komisyon tarafından yönetilmiyor?
Mekke Medine olmasa Suud'ın itibari kalmaz
Suudi Arabistan devleti, Mekke ve Medine’nin statüsünü ve yönetim
şeklini tartışmayı, Allah’ın varlığını tartışmaktan daha tehlikeli
görür! İnanın bunu sadece toprak egemenliği açısından düşünmüyor.
Suud rejimi, tüm meşrutiyetini ve saygınlığını bu iki kutsal
şehrimizin varlığından alır. Müslümanlar “Kutsal Topraklar”
dediğinde, Suud rejimi de bundan pay alır kendine.
Eğer Mekke ve Medine olmasa, Suud, Kuveyt gibi, Birleşik Arap
Emirlikleri gibi, Bahreyn gibi, petrolü, parası olan ama
saygınlığı, gücü olmayan ülke konumuna düşer.
Bu nedenledir ki, Riyad ne zaman bu tartışma açılsa, deliye dönmüş
deve gibi kaçar oradan.
Bunu tartışmadığı gibi, kutsal toprakların perişan halini
düzeltmeyi, iyileştirmeyi de beceremez.
Mekke ve Medine'nin statüsünü neden
tartışmalıyız?
Şimdi Mekke ve Medine’nin statüsünü yeniden tartışmak gerekiyor.
Sadece mezhebi baskı, kötü yönetim, beldenin perişan edilmesi değil
sorunumuz. Artık Suud, konsolosluğunda adam öldüren, onu parçalara
ayırıp ortadan kaldıran bir devlet olmakla suçlanıyor. Yani “emin”
bir devlet değil artık.
Şimdi kim, İstanbul’daki Suud konsolosluğuna vize için gitse,
aklına bu binada adam kesildiği gelecektir. Benim gibi Suud
rejimini eleştiren gazetecilerin umre ya da hacca gitmesi halinde
can güvenliği tehlikede demektir.
Kim Suud’un Cemal Kaşıkçı gibi yabancı gazetecileri, yazarları,
ilim adamlarını muhalif olduğu gerekçesiyle “kesmeyeceğini” garanti
edebilir? Hiç kimse veremez. Nitekim Cemal Kaşıkçı, kaybolmadan üç
gün önce verdiği demeçte, ülkesinde keyfi olarak insanların
tutuklandığını, ortadan kaybolduğunu söylemişti.
Prens Selman rejimi iktidarda olduğu sürece, Suud’un hiçbir
konsolosluğu, büyükelçiliği ve toprakları güvenli değildir. O
topraklara giden hacıların can güvenliği tehlikededir. Bir infaz
timi elçiliğe ya da kutsal topraklara giden herhangi bir kişiyi
kaçırıp, Cemal Kaşıkçı gibi yok edebilir.
Peki din alimlerimize, hocalarımıza soruyorum: Emin devlet, emin
belde olmaktan çıkan Suud’a, hac için gitmek halen farz mıdır?
Kutsal toprakların, emin insanlar ve devlet tarafından yönetilmesi
vacip midir, değil midir?
ABD tarafından esir alınmış bir devlet özgür
değildir
Mekke ve Medine’nin statüsü bir de ABD-Suud ilişkisi nedeniyle
değişmek zorundadır.
Trump, tüm dünyanın gözü önünde, “biz olmazsak iki hafta iktidarda
kalamazsın, paraları öde kral” diyerek, Suud Kralı’nı aşağıladığı
gibi, haraca bağladığını, esir aldığını, ABD kontrolünde olduğunu
göstermiş oldu.
Yani kutsal toprakların bulunduğu ülkenin yönetimi, ABD tarafından
zorla esir alınmışsa, orada can ve mal güvenliği, özgürlük söz
konusu olabilir mi? Yarın ABD, Mekke ve Medine’nin güvenlik
nedeniyle kapatılmasını istese, bu rejim ona karşı gelemeyecek
derecede esir durumdadır.
İşte bu nedenlerle, bu iki kutsal şehir, İslam ülkelerinin ortak
yöneteceği özerk bir yapıya dönüşmeli. Suud rejimi de diğer ülkeler
kadar söz sahibi olmalı.
Mekke ve Medine Müslümanlara aittir, Suud hanedanlığına değil. O
yüzden perişan haldeki kutsal şehirlerimizin bir an önce özerk bir
yapıya kavuşması için Müslüman ülkelerin harekete geçmesi
gerekir.