"EMİN ÇÖLAŞAN'IN ÇOK PARASININ OLMASININ BAMBAŞKA BİR ANLAMI VAR"!..
"İki tür gazeteci vardır: Biri mesleğini zengin olmak, para kazanmak için araç olarak kullanır. İkinci tip de, kazandığı parayla gazeteciliğini zenginleştirir, kendini geliştirir" diyen Oray Eğin'e göre Çölaşan hangi kategoriye giriyor?..
Emin Çölaşan´ın parası
Medya ortamlarının her zaman için en sıcak sohbet malzemelerinden biri Emin Çölaşan´ın malvarlığı. Ne zaman birkaç gazeteci bir araya gelse, konu illa ki açılır. Söz dönüp dolaşıp Hürriyet yazarının ne kadar parasının olduğuna geliyor, herkes türlü spekülasyonlar yapıyor, bahisler açılıyor, hesaplanmaya çalışılıyor. En son Melih Gökçek de beyhude bir girişimde bulundu. Çölaşan´ın malvarlığını kamu malzemesi haline getirmek için uğraşıp yüzüne gözüne bulaştırdı.
Emin Çölaşan´ın parasını tartışmaya açanlara bu ünlü gazetecinin özel hayatına göz atmalarını tavsiye edebilirim. Emin-Tansel Çölaşan çifti yıllardır Ankara´da yaşar, işlerinin ve görüştükleri sınırlı sayıda arkadaşlarının dışında çok renkli bir sosyal hayatları yoktur. Dışarıda yemeğe gitmezler, kokteyllerde boy göstermezler. Emin Çölaşan uçak yolculuğundan çok hoşlanmadığı için seyahate de pek çıkmazlar. Zaten bütün gününü Hürriyet´in Ankara bürosunda geçirir, yapmaktan keyif aldığı tek şeyi yapar: Yazı yazar, araştırır. Bunun karşılığında da elbette bir ücret alır.
Unutmamak gerekir ki Çölaşan hâlâ Türkiye´nin en çok okunan köşe yazarlarından biridir. Kitapları yüzbinlerce satmış, Türkiye´de fenomen olmuş bir gazetecidir. Üstelik de çok iyi bir gazetecidir. Onun her söylediğine katılmak belki mümkün değil ama gazeteciliğe katkıları ve mesleki titizliği de takdir edilesidir.
Emin Çölaşan´ın bu kadar etkin bir kalem olarak işinin karşılığını almasından daha anlaşılır bir durum yoktur. Öte yandan, para sahibi olmakla ilgili de çok basit bir kural vardır: Eğer siz de para harcamazsanız, sizin de paranız olur. Çölaşan çifti, mütevazı yaşantılarıyla, Ankara gibi bir şehirde isteseler de para harcayamazlar zaten.
Bir de Türkiye´de parası bankada duran bir insanın hiçbir şey yapmadan nasıl kolayca bu servetin miktarını artırabileceğini düşünün. 1994 ve 2001 krizlerinde gecelik faizlerdeki aşırı yükseliş, repo oranları, yüzde 1000´e varan kazançlarla para zaten kendi kendini büyütürdü. Bankada nakit parası olan, Türk Lirası´nda tutup çok az uğraşan biri için bunun miktarını artırmak mümkün. Altında başka bir şey aramak da yersiz.
Ama her şey bir yana, Emin Çölaşan´ın çok parasının olmasının bambaşka bir anlamı var. Bu kalem, yıllardır kendi çizgisinden ödün vermeden gazetecilik yapıyorsa, duruşunu hep muhalif olmak üzerine kurmuşsa ve bu yoldan sapmamışsa kazandığı paranın da etkisi büyüktür. Emin Çölaşan, istediğini rahatça yazabiliyor çünkü parası var. Bir gazetecinin parasının olması onun aynı zamanda özgürlüğü de demektir. Sonuna kadar hakkıyla kazanılan para, gazeteciyi hiç kimseye, hiçbir çıkar grubuna muhtaç bırakmaz, hiç kimseye boyun eğmeden ne düşündüğünüzü yüksek sesle söyleyebilirsiniz.
Bir keresinde Ufuk Güldemir´e kapıyı vurup çıkabilme cesaretini sormuştum. Bana "Bir kere ben para kazanan gazeteciydim. Para kazanan gazeteci çok önemlidir. Gazeteciyken de param vardı. Birikimim vardı. Para nedeniyle kararlarımı esnetmezdim. İşsiz kalacağım diye çekinmezdim" diye yanıt vermişti.
Emin Çölaşan´ın parasına da bu açıdan bakmak gerek. Türk Basını´nda gazetecinin özgür olması, duruşunu koruyabilmesi, eğilip bükülmemesi parasının olmasıyla çok ilgili. İki tür gazeteci vardır: Biri mesleğini zengin olmak, para kazanmak için araç olarak kullanır. İkinci tip de, kazandığı parayla gazeteciliğini zenginleştirir, kendini geliştirir.