09 Ağu 2011 14:58
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:39
ELİF ŞAFAK İSKENDER'İ YAZMAK İÇİN NEDEN İNGİLTERE'YE TAŞINDI? ORAY EĞİN'DEN BOMBA İDDİA!
İskender'in kapağının aşırma olduğunu iddia eden Oray Eğin, bu kez Elif Şafak'ın İngiltere'ye taşınması konusunu tartışmaya açtı.
Elif Şafak ne kadar intihalci
Daha 21 yaşındayken yazarlığı bile kanıtlanmamış Zadie Smith’e yayınevi tam 250 bin pound avans veriyor. İngiliz yayıncılık dünyasını sarsan bu miktar ’İnci Gibi Dişler’ (White Teeth) romanı için. Tabii beklenti çıtası da anında yükseldi.
’İnci Gibi Dişler’ Batı edebiyatının en meşhur, en bilinen metinlerinden biri. Bir yazarın bu kadar göz önündeki kitaptan intihal yapması için düpedüz aptal olması gerek.
Oysa Elif Şafak çok akıllı, hatta zaman zaman zekasını kurnazlığa çalıştırıyor. O da Smith’ten aşırma yapmayacağını, yapılmayacağını bilir. Hele hele Batı’da adı bu kadar duyulmuşken, şöhreti hızla artarken kariyerine böylesi bir etik leke sürmez.
’İskender’ romanının ’İnci Gibi Dişler’den apartma olduğu iddiasına bu yüzden ihtimal veremiyorum.
İyi de nasıl oluyor aralarında yayıncıların, çevirmenlerin, editörlerin olduğu bir koro Zadie Smith’le Elif Şafak arasında böyle bir paralellik kuruyor, bu intihal iddiaları bu kadar yüksek sesle gündeme geliyor?
Elif Şafak yazdıklarını bir başka yazardan çalmıyor ama Batı’da ’üçüncü dünya’ kökenli yazarlara yol açan bir temadan, o akan nehirden nasibini almak için uğraşıyor.
Sahi, neden durup dururken bu romanı yazmak için İngiltere’ye taşındı sizce?
Eğer Türkiye gibi küçük bir ülkeden geliyorsanız, dünya edebiyatına katkınız sınırlıysa Batı’da kabul görmenin belli formülleri var. Kendi ülkenize küfretmek bunun bir yoludur, genellikle de kabul görür. Trinidad ve Tobago doğumlu V.S. Naipaul büyük şöhretini romanlarında kendi ülkesiyle dalga geçmesine borçludur mesela.
Kendi ülkenizin tabu konularında resmi ideolojinin dışında, Batı’nın hoşuna gidecek tezler öne sürmek de bir yöntemdir. Halil Berktay gibi bir profesör Ermeni Soykırımı çıkışıyla Batı akademi dünyasında kendisine kolaylıkla yol bulur. Orhan Pamuk ’1 milyon Ermeni’yi öldürdük, 30 bin Kürt’ü kestik’ demeseydi, sistematik olarak Batı gazetelerine Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde demeç ve makale vermeseydi böyle kolay kabul görür müydü?
Elif Şafak da bu yollardan geçti. En kolay ve garantili formül olan Ermeni Soykırımı temasını kullandı önce, bu sayede Amerika’da adını duyurdu. Ardından hem Batı’da, hem de kültürel iklimin sonucu Türkiye’de kabul görecek Sufizm’i işledi.
Dahası, Amerikalı yayımcı için cazip bir figür Elif Şafak: Başı açık, modern, Strasbourg’da doğmuş, güzel bir kadın İslam’dan bahsediyor, çok kültürlülükten, kadın olmaktan dem vuruyor. Kendi ülkesinde ’zulüm gördüğü’ imajı da var; 301’den yargılanması Paul Auster’ın ’Sunset Park’ romanına bile girdi!
Bu zulüm hikayeleri, ezilmişlik, hele de başı açık bir kadınsanız Batılı’nın çok hoşuna gider, bu imaj tutar; Elif Şafak da Ilımlı İslam sentezine, 11 Eylül sonrası Batılı’nın arzu ettiği Müslüman kadın figürüne son derece uygun. Böylesi bir kontenjan açığı vardı, ustaca bunu kullandı.
Kendisine kızmak yersiz, kuralları bir başka dünya belirliyor ve onların kurallarına göre oynarsanız kazanıyorsunuz. Elif Şafak’ın da yaptığı buydu.
Ama tabii bir aşamadan sonra nehir bitti. Nobel alamayacağını, treni kaçırdığını biliyor.
Neden İngiltere’ye gitti sorusuna dönersek...
İşte tam da bu yüzden. ABD’den alacağını aldı artık Elif Şafak.
Bütün yazarlığını mühendis gibi hesapçılık üzerine kurmuş biri olarak Monica Ali’nin, Hanif Kureishi’nin ve Zadie Smith’in yıkandığı nehri gözüne kestirdi. Belli ki ’İngiltere’de göçmenlikle ilgili bir şeyler yazarsam tutar’ diye düşündü. Tamamı göçmen olan bu yazarlar gibi o da İngiltere’ye ’göçtü’ ve o da bu davayı sahiplendi.
İçeriği değil ama formülü kaptı.
Böyle yayıncı düşman başına, Türkiye’deki Doğan Kitap’ın şuursuz bir editörü ağzından ’Ne Zadie Smith’i, bu konuları işleyen başka bir sürü yazar var, bakın kimler’ diyerek ve isimleri vererek niyeti açık etti zaten!
Kendisini savunduğu mektupta ’İngiliz yayıncım ve ajansım defalarca okuyup çok beğendi romanımı’ yazıyor Elif Şafak. Demek ki Türkiye’deki bu tartışmalar olmasa (ki İngiltere’ye illa ki yansıyacaktır) her şey planladığı ve istediği gibi gidecek.
Belki İngiliz vatandaşı olursa Booker bile verirler. Keşke... Bize başarısını, istediğini almasını sadece alkışlamak düşer.
Ama şunu da söyleyeyim: Benim gözümde büyük yazarlık bütün bunlardan çok bağımsız bir mertebe. Büyük yazarlık formüllerle, planlarla, gizli ajandayla değil, çok daha başka bir güçle oluyor.
Oray Eğin/Akşam
Daha 21 yaşındayken yazarlığı bile kanıtlanmamış Zadie Smith’e yayınevi tam 250 bin pound avans veriyor. İngiliz yayıncılık dünyasını sarsan bu miktar ’İnci Gibi Dişler’ (White Teeth) romanı için. Tabii beklenti çıtası da anında yükseldi.
’İnci Gibi Dişler’ Batı edebiyatının en meşhur, en bilinen metinlerinden biri. Bir yazarın bu kadar göz önündeki kitaptan intihal yapması için düpedüz aptal olması gerek.
Oysa Elif Şafak çok akıllı, hatta zaman zaman zekasını kurnazlığa çalıştırıyor. O da Smith’ten aşırma yapmayacağını, yapılmayacağını bilir. Hele hele Batı’da adı bu kadar duyulmuşken, şöhreti hızla artarken kariyerine böylesi bir etik leke sürmez.
’İskender’ romanının ’İnci Gibi Dişler’den apartma olduğu iddiasına bu yüzden ihtimal veremiyorum.
İyi de nasıl oluyor aralarında yayıncıların, çevirmenlerin, editörlerin olduğu bir koro Zadie Smith’le Elif Şafak arasında böyle bir paralellik kuruyor, bu intihal iddiaları bu kadar yüksek sesle gündeme geliyor?
Elif Şafak yazdıklarını bir başka yazardan çalmıyor ama Batı’da ’üçüncü dünya’ kökenli yazarlara yol açan bir temadan, o akan nehirden nasibini almak için uğraşıyor.
Sahi, neden durup dururken bu romanı yazmak için İngiltere’ye taşındı sizce?
Eğer Türkiye gibi küçük bir ülkeden geliyorsanız, dünya edebiyatına katkınız sınırlıysa Batı’da kabul görmenin belli formülleri var. Kendi ülkenize küfretmek bunun bir yoludur, genellikle de kabul görür. Trinidad ve Tobago doğumlu V.S. Naipaul büyük şöhretini romanlarında kendi ülkesiyle dalga geçmesine borçludur mesela.
Kendi ülkenizin tabu konularında resmi ideolojinin dışında, Batı’nın hoşuna gidecek tezler öne sürmek de bir yöntemdir. Halil Berktay gibi bir profesör Ermeni Soykırımı çıkışıyla Batı akademi dünyasında kendisine kolaylıkla yol bulur. Orhan Pamuk ’1 milyon Ermeni’yi öldürdük, 30 bin Kürt’ü kestik’ demeseydi, sistematik olarak Batı gazetelerine Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde demeç ve makale vermeseydi böyle kolay kabul görür müydü?
Elif Şafak da bu yollardan geçti. En kolay ve garantili formül olan Ermeni Soykırımı temasını kullandı önce, bu sayede Amerika’da adını duyurdu. Ardından hem Batı’da, hem de kültürel iklimin sonucu Türkiye’de kabul görecek Sufizm’i işledi.
Dahası, Amerikalı yayımcı için cazip bir figür Elif Şafak: Başı açık, modern, Strasbourg’da doğmuş, güzel bir kadın İslam’dan bahsediyor, çok kültürlülükten, kadın olmaktan dem vuruyor. Kendi ülkesinde ’zulüm gördüğü’ imajı da var; 301’den yargılanması Paul Auster’ın ’Sunset Park’ romanına bile girdi!
Bu zulüm hikayeleri, ezilmişlik, hele de başı açık bir kadınsanız Batılı’nın çok hoşuna gider, bu imaj tutar; Elif Şafak da Ilımlı İslam sentezine, 11 Eylül sonrası Batılı’nın arzu ettiği Müslüman kadın figürüne son derece uygun. Böylesi bir kontenjan açığı vardı, ustaca bunu kullandı.
Kendisine kızmak yersiz, kuralları bir başka dünya belirliyor ve onların kurallarına göre oynarsanız kazanıyorsunuz. Elif Şafak’ın da yaptığı buydu.
Ama tabii bir aşamadan sonra nehir bitti. Nobel alamayacağını, treni kaçırdığını biliyor.
Neden İngiltere’ye gitti sorusuna dönersek...
İşte tam da bu yüzden. ABD’den alacağını aldı artık Elif Şafak.
Bütün yazarlığını mühendis gibi hesapçılık üzerine kurmuş biri olarak Monica Ali’nin, Hanif Kureishi’nin ve Zadie Smith’in yıkandığı nehri gözüne kestirdi. Belli ki ’İngiltere’de göçmenlikle ilgili bir şeyler yazarsam tutar’ diye düşündü. Tamamı göçmen olan bu yazarlar gibi o da İngiltere’ye ’göçtü’ ve o da bu davayı sahiplendi.
İçeriği değil ama formülü kaptı.
Böyle yayıncı düşman başına, Türkiye’deki Doğan Kitap’ın şuursuz bir editörü ağzından ’Ne Zadie Smith’i, bu konuları işleyen başka bir sürü yazar var, bakın kimler’ diyerek ve isimleri vererek niyeti açık etti zaten!
Kendisini savunduğu mektupta ’İngiliz yayıncım ve ajansım defalarca okuyup çok beğendi romanımı’ yazıyor Elif Şafak. Demek ki Türkiye’deki bu tartışmalar olmasa (ki İngiltere’ye illa ki yansıyacaktır) her şey planladığı ve istediği gibi gidecek.
Belki İngiliz vatandaşı olursa Booker bile verirler. Keşke... Bize başarısını, istediğini almasını sadece alkışlamak düşer.
Ama şunu da söyleyeyim: Benim gözümde büyük yazarlık bütün bunlardan çok bağımsız bir mertebe. Büyük yazarlık formüllerle, planlarla, gizli ajandayla değil, çok daha başka bir güçle oluyor.
Oray Eğin/Akşam