Elif Çakır'dan olay yazı 'Tek parti dönemi gibi! Erdoğan bize bunu vaad etmemişti'
"Erdoğan ve arkadaşları, bize böylesi bir Türkiye vaad etmemişlerdi" diyen Karar yazarı Elif Çakır: "Bülent Arınç'ın konuşmasının iptal edilmesi tek parti dönemi uygulamasına benziyor!"
Karar gazetesi yazarı Elif Çakır, dün Bülent Arınç’ın Turgut Özal
Üniversitesi’ndeki konuşmasının güvenlik gerekçesiyle iptal
edilmesini 1930’lu yıllardaki tek parti yönetiminin uygulamalarına
benzetti. Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan sonra kurulan Türkiye’deki
ikinci parti olan Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluş ve kapanış
süreçlerine değinen Çakır, Fethi Okyar’ın İzmir ziyaretinin ve
kentte yapacağı konuşmanın güvenlik gerekçesiyle iptal edilmesine
değinerek, “Son dönemde, muhalefete, eleştiriye hiçbir tahammülü
olmayan 'tek parti' dönemini anımsatan olayların bugün yaşanıyor
olması… Beni geçmişe ‘tek parti’ dönemine götürdü. Oysa… Bizim
bildiğimiz, tanıdığımız, oy verdiğimiz, aynı zamanda statükocu,
ceberrut devlet anlayışının mağduriyetini yaşayan kadrolardan AK
Parti’nin vaadi bu değildi. Erdoğan ve arkadaşları, bize böylesi
bir Türkiye vaad etmemişlerdi.” dedi
Elif Çakır’ın bugün (18 Mayıs 2016) yayımlanan “AK Parti nereye
doğru gidiyor?” başlıklı yazısı şöyle:
Sene 1930. “Halkın kendi haline bırakılmaması gerektiğine” şiddetle
inanan Atatürk, halkı asla kendi haline bırakmayacak bir “tek
partili rejim”in başındadır.
Yok, Atatürk, ülke “kurtuluş mücadelesi” verdiği ve başkaca bir
alternatifi olmadığı için “tek partili” rejim kurmuş falan
değil.
Bilakis, çocukluğundan bu yana “üstün insan” olduğuna inanan
Atatürk ideolojik olarak “tek partili rejim”e inanan birisiydi.
“Kuvvetler birliğini” şiddetle, ısrarla ve büyük gururla savunması
da, “kuvvetler ayrılığını” savunanları “deli, mecnun, çılgın”
olarak tanımlaması da bu yüzdendir…
Atatürk hem “tek adamlık” ister, hem “tüm yetkiler kendisinde
toplansın” ister hem “kendisinden habersiz kuş uçmasın” ister…
Hem de kurduğu rejimin “otoriter rejim” olarak anılmasından
rahatsızlık duyar, tarihe de “otoriter adam” olarak geçmek
istemez.
Ancak…
Batı medyasında yavaştan yavaştan Atatürk’ün “otoriter”, “diktatör”
olduğu yönünde haberler yer almaya başlar.
Durumun ciddiyetinin farkına varır.
***
Takvimler 1930 Temmuz’unu gösterir. Atatürk, Paris Büyükelçisi olan
Fethi Okyar’ı çağırır ve “Bugünkü manzaramız aşağı yukarı bir
“dictature” manzarasıdır. Vakıa bir Meclis vardır. Fakat dahilde ve
hariçte bize ‘dictature’ nazarıyla bakıyorlar” der.
İkinci bir partinin kurulmasını istemektedir. Fethi Okyar sorar,
“Demokraside sert tartışmalar, eleştiriler olacaktır. Peki, bu
nasıl olacak? Siz buna tahammül edebilecek misiniz?”
Atatürk’ün cevabı kısa ve nettir: “Başka çaremiz yok.”
Ağustos ayında tamamen Atatürk’ün kontrolünde, Fethi Okyar’ın Genel
Başkanlığında Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulur.
İsmet Paşa durumu önce kavrayamaz. Atatürk, İsmet Paşa’nın
endişelerini ise şu sözlerle giderecektir: “Ben babayım. İkiniz de
benim çocuklarımsınız. İkinizin bana göre hiçbir farkı yok.”
Atatürk’ün Yalova’da kurdurduğu SCF İstanbul’a da uymaz, Ankara’ya
da… Anadolu’ya da… Halk SCF’ye büyük önem atfedip “beklenen
kurtarıcı” gibi görür.
Oysa istenen, arzulanan bu değildir.
SCF bir tabela partisidir. Batı’ya karşı göstermeliktir.
Fakat, Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşu ülkede büyük bir
heyecan oluşturur, halkın Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan
memnuniyetsizliği belirgin bir şekilde açığa çıkar. Halk yoğun bir
şekilde SCF’ye katılmaya başlar. Yoğun talepleri gören Okyar,
İzmir’e bir ziyaret düzenlemeye karar verir.
Atatürk’ün “kendi mizacına göre oluşturduğu medyası” ve CHF’ye
yakın diğer basın organları, SCF ve Okyar’a yönelik ciddi
itibarsızlaştırma haberleri yaparlar. Tepki gösterirler. CHF’nin
yöneticileri, Fethi Okyar’ın İzmir’e gitmesini engellemeye
çalışırlar. Ancak nafile!
Fethi Okyar ve arkadaşları İzmir’e doğru yola çıkarlar. Mustafa
Kemal Paşa da İzmir valisine bir telgraf çeker: “Fethi Bey İzmir’e
gelecek, halk Fethi Bey’e karşı tepki gösterebilir, fena muamelede
bulunabilir, emniyeti için tedbir alınsın.”
İzmir Emniyeti tedbirin en mükemmelini alır ve Okyar’a “güvenlik
nedeniyle” programı iptal ettiklerini bildirirler!
Güvenlik! Tedbir!
Okyar buna inanmak istemez ancak yine de konuşmayı önce ertesi güne
erteler, sonra 7 Eylül’e…
Sonrasında da zaten çiçeği burnunda SCF’yi kapatırlar.
***
Bu hikayeyi nereden hatırladım?
Dün, AK Parti’nin kurucularından Bülent Arınç’ın Turgut Özal
Üniversitesi’ndeki konuşmasının Ankara Emniyeti’nce ‘güvenlik
nedeniyle’ iptal edilmesi...
Yargı eliyle engellenmeye çalışılan MHP kongresinde devreye Ankara
Valiliği’nin girerek ‘kongre yapılmayacak’ açıklaması yapması…
Özetle…
Son dönemde, muhalefete, eleştiriye hiçbir tahammülü olmayan “tek
parti” dönemini anımsatan olayların bugün yaşanıyor olması…
Beni geçmişe ‘tek parti’ dönemine götürdü.
Oysa..
Bizim bildiğimiz, tanıdığımız, oy verdiğimiz, aynı zamanda
statükocu, ceberrut devlet anlayışının mağduriyetini yaşayan
kadrolardan AK Parti’nin vaadi bu değildi. Erdoğan ve arkadaşları,
bize böylesi bir Türkiye vaad etmemişlerdi.
İnşallah AK Parti, içine sürüklendiği bu durumun ve yanlışlarının
farkına varır ve zaman kaybetmeden fabrika ayarlarına döner.