Elektrik kesintisi Türkiye’nin Nükleer Enerji Arayışı’na cevap mı?..
Medyaradar medya-siyaset analisti Atilla Akar Türkiye’yi felce uğratan elektrik kesintisine “Küresel enerji savaşları” açısından ve “siber Sabotaj” ihtimali üzerinden yaklaştı...
Elektrik kesintisi ile ilk karşılaştığımda bende çoğu kişi gibi
okkalı küfürler savurdum. Önceleri sakindim. “Birazdan gelir nasıl
olsa” diyordum. Süre ilerledikçe endişelerim artmaya hatta paniğe
dönüşmeye başladı. Çünkü yazılacak yazılarım, yetiştirilecek bir de
kitabım vardı.
Sonra uygarlığımızın ne derece elektriğe bağımlı olduğunu düşündüm
ve canım sıkıldı. (Eski daktilolu günlerimi özlemle andım!)
Ardından bir ara merakla izlediğim “Revolution” dizisi aklıma
geldi. (Meğer tek hatırlayan ben değilmişim!) Söz konusu dizi
yaşanan ani bir “teknolojik kıyamet” sonrası tüm dünya çapında
elektriklerin gitmesini ve ardından yaşanan kaosu anlatmaktaydı.
Devletler çökmüş, “milisler iktidarı” ortaya çıkmış ve durum
giderek bir “ortaçağ manzarası” halini almıştı.
Neyse, bunlar bende olayın çağrıştırdıkları. Önceleri üzerinde
fazla durmadım, ne kadar yaygın olur ise olsun gene de bunlar
Türkiye’deki “olağan olaylar”dan sayılabilirdi. Sonra bu kesintinin
onlarca ili kapsaması, saatlerce sürmesi beni epeyce düşündürdü.
Ortada en hafifinden “alışılmamış” bir durum vardı. Ve elbette
olayın oluş şekline ilişkin onlarca “makul sebep” (?) ileri
sürülebilirdi.
Fakat söz konusu alan enerji alanı olunca üzerinde durup etraflıca
bir düşünmek gerekecekti. Anlaşılan Türkiye’nin enerji konusunda
-bildiğimiz ve bilmediğimiz- birçok girişimi, projesi vardı. Bütün
bunlar elbette dünyada bu alanda söz sahibi –sınırlı sayıda- ülke,
çevre ve şirket üzerinde etki yapmış olmalıydı.
İlgili alanda süren ve trilyonluk cirolarla stratejik gelecekleri
etkileyen “küresel derin savaş” ise kızışıyordu. Bu alanda süren
çetin mücadelede rakipler birbirlerinin “kafasını koparma”nın
yollarını arıyorlardı. Türkiye’nin “enerji koridoru”nda ancak
“nakliyeci ülke” olmasına izin veren bu güçler mesele Türkiye’nin
kendi enerjisini kendisinin üretmesi olunca birden hassaslaşıp,
acayip köpürüyorlardı.
İşte tam bu noktada birden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın
Türkiye-Slovakya iş-forumundaki konuşması dikkatimi çekti. “Nükleer
enerjide üçüncü adımı atacağız” diyen Erdoğan’ın konuşmasında
“manidar” yanlar mevcuttu. (Erdoğan sadece elektrik kesintisine
cevap mı verdi, yoksa birileri bu konuşmaya yol açan gelişmeler
ekseninde bir “cevap mı verdi bilmiyorum!) Kanaatimce ilgili
konuşma söz konusu kesintiye izah olabilecek veriler taşıyordu.
Erdoğan ne diyordu bir bakalım;
"Nükleer enerji noktasında da adımlarımızı atmış bulunuyoruz.
Ülkemizin birisi güneyde birisi kuzeyde olmak üzere şu anda yürüyen
iki önemli çalışması söz konusu. Tabii bunun devreye girmesi bizim
için 7-8 yılı bulacak. Ardından üçüncü bir nükleer enerjinin de
adımlarını atacağız. Çünkü Türkiye'nin enerji ihtiyacı her geçen
gün arttığı gibi bunları çeşitlendirmekte de bir sorumluluğumuz
var."
Tabii son dönemde ülkedeki iç siyasi kavga öyle noktalara vardı ki
artık “söylenen”e değil “söyleyen”e odaklanıyoruz. Tavrımızı bu
belirliyor. Bu ise sürekli yönlendirilmemizi beraberinde getiriyor.
Tabii isteyen -artık fikri baskıya varan- her zamanki gibi “Komplo
teorisi yapmayın” diyebilir!
Ancak belli ki buradaki konu aslında ne Erdoğan ne de başka
biridir. Buradaki konu Türkiye’nin yakın dönemdeki enerji politika
ve stratejileridir. Ali gider Veli gelir. Kalıcı olan Türkiye’dir.
Bu ise gelmiş geçmiş ve şu anki iktidarların varlığından ya da
yokluğundan çok daha önemlidir. Böyle bakmak gerekiyor.
Dolayısıyla Türkiye’nin nükleer enerji sahibi olmasını istemeyen
veya projenin kendi üzerlerinden yürümesini isteyen kimi güçler bir
tür “siber savaş” veya benzeri sabotaj yöntemiyle bu krizi geçici
olarak yaratmış olabilirlerdi. Böylelikle Türkiye’ye şu mesajlar
verilmiş olurdu;
1) Nükleer enerjiye yönelme ve geliştirme
2) Alternatif enerji modelleri üretme
3) Tek ve klasik enerji modellerine bağımlı ol
4) Bu alanda bizim irademiz ve iznimiz dışında at oynatmaya
kalkma
Böylelikle Türkiye’ye “ufak bir hatırlatma” yapılmış olabilir. O da
“Bize rağmen ve bizim tayin ettiğimiz yollar dışında enerji
politikaları çizmeye yönelme. Hele nükleere hiç yönelme. Yöneldiğin
an elindeki en ilkel enerji kaynağından (Elektrik) bile olursun.”
Amiyane tabirle sanki “Dimyata pirince giderken eldeki bulgurdan
olursun” denmek istenmişe ve bir tür “uyarı” yapılmak istenmişe
benzemektedir.
Elbette olayın oluş biçimine dair daha pek çok “Reel gerekçe” ileri
sürülebilir. (Avrupa Birliği’nin “Siz kaliteli elektrik
sağlayamıyorsunuz” diyerek Türkiye'yi AB sisteminden çıkarması,
İskenderun’da bir termik santralin devreden çıkması, elektrik
fiyatlarının anlık olarak belirlenmesi nedeniyle elektrik üreten
bazı özel santrallerin düşük fiyat saatlerinde elektrik satmak
istemedikleri gibi özelleştirme sonrası doğan “liberal azgınlık”a
dikkat çeken bakışlar geçerli olabilirdi. Hatta ve hatta sadece
meşhur “beceriksizlik yasaları”nın işlemesi bile mümkündü. )
Bu benim “Penceremden” böyledir ve “kesinlik” ileri süremem.
Sonuçta elektriğin ülkedeki dağıtım ve kontrolü belli bir
elektronik-siber ağ üzerinden sağlanıyor. Buna yapılacak bir “dış
müdahale” ile ağ bir süreliğine de olsa felç edilebilir.
Dolayısıyla başımıza gelen bu “ilk geniş çaplı kesinti” olayına çok
ve bilhassa “siber sabotaj” ihtimali yönünden bakmakta yarar var.
(Tam bu noktada CHP Milletvekili Umut Oran’ın soruları yerinde ve
isabetlidir. Oran “2014 yılında ABD’nin Ulusal Güvenlik
Ajansı (NSA)’nın Çin'in ve birkaç ülkenin ABD'nin bütün elektriğini
siber saldırıyla kesebileceğini” bilgisini hatırlatması ve bu
riskin Türkiye için geçerli olup olmadığını sorması yerindedir. )
Zamanlama açısından Türkiye’ye “siber sabotaj” yoluyla belli bir
“mesaj” verilmek istenmiş olabilir. Ayrıca bu konularda son
derece hazırlıksız ve savunmasız olduğumuz anlaşılıyor!
Tabii bu arada kimi enerji şirket ve lobilerinin ve onlarla
ilişkili kimi malum “Uyanıklar”ın da bilhassa TBMM’den bu
hafta içinde geçirilmeye çalışılan “Nükleer santral yasa tasarısı”
esnasında böylesi bir “dümen çevirme” ihtimalini de dışlayamam.
Çünkü trilyonluk ciroların döndüğü bu “piyasa” her tür kumpasa çok
açık bir piyasadır.
Öyle veya böyle; Türkiye’ye yönelik “Enerji ve ihale savaşları”
keskinleşerek sürüyor. (Tam bu noktada Sinop’ta nükleer santral
kurulmasına ilişkin Japonya ile imzalanan anlaşmanın görüşmeleri
yapılıyorken kesintinin gündeme gelmesi hayli dikkat çekicidir. )
Bu çok taraflı savaşta belli ki herkes türlü manevralar peşinde.
Hele hele Nükleer gibi sonuçları statüko bozabilecek kadar
önemli bir konunun yanında (Safiyane “Nükleer karşıtlığı”
yapanların kulakları çınlasın!) giden elektriğin ve bir süre
karanlıkta kalmamızın lafı mı olur canım?..
[email protected]