31 Oca 2020 11:14 Son Güncelleme: 31 Oca 2020 11:43

Ekrem İmamoğlu'nun 'kayak tatili' Yılmaz Özdil'i de kızdırdı: Hakikaten yakışmadı!

Ekrem İmamoğlu'nun Elazığ depremi sonrası hemen Palandöken kayak tatiline gitmesine tepkiler dinmiyor. Bugün bir tepki de Sözcü yazarı Yılmaz Özdil'den geldi.

Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, bugünkü köşe yazısında, Elazığ depreminin ardından deprem bölgesine ziyarette bulunup ardından Palandöken'e ailesiyle birlikte tatile giden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na yöneltilen eleştirilerine hak verdiğini söyledi.

"'Sömestr tatiliydi, 25 gün önceden tatilimi planlamıştım, o güne denk geldi, Palandöken'e gittim, hayat gelip geçiyor' filan… Hakikaten yakışmadı." diyen Özdil, tarihe ışık tutarak benzer örnekleri sıraladı.

Özdil, "Kayak tatili" başlıklı yazısında şunları kaydetti:

"Altı yaşındaydım.


Hayli yaşlı bir komşumuz vardı.

90 küsur.

Vade doldu.

Vefat etti.

İlk kez tanışmıştım ölüm denilen kavramla… Dün gibi hatırlıyorum.

Mahallede adeta yas ilan edilmişti.

Televizyon açmak yasak. Radyo açmak yasak. Teyp yasak.

“Duyulur, ayıp olur” deniyordu.

Yüksek sesle konuşmak bile yasak.

Top oynamak yasak.

Çıt çıkarmaya utanılırdı.

Sessizlik hakim olurdu.

İşine, okuluna gidenler, başı öne eğik, hüzün korteji gibi yürürdü.

Yatağında, eceliyle son nefesini veren 90 küsur yaşındaki insanlarımızı bile, böyle uğurlardık… Hatırlarsınız.

Diri'ye pek olmasa bile…

Ölü'ye saygı vardı en azından.

Sonra?

Sonra bi haller oldu bize.

Lay lay lom iklimi hakim oldu Türkiye'ye.

12 Eylül rejimiyle başlayan çürüme, özellikle Akp döneminde iyice vıcık vıcık bir hal aldı, ayıp kavramı tedavülden kalktı.

Şehitler morgta yatarken, havayi fişekli düğünler ertelenmedi, insanlarımız bombalarla paramparça olurken, televizyondaki eğlence programlarının yayın akışı bile değiştirilmedi, ne uçak kazası, ne sel felaketi, ne de deprem enkazları durdurabildi şen şakrak kahkahalarımızı… “Hayat devam ediyor” yılışıklığıyla hayat elbette devam etti ama, bana göre, bizi biz yapan değerler öldü.

Fakat aslında…

Üzerinde durmak istediğim konu bu değil.

23 Haziran'da…

Tarihte görülmemiş bir hadise yaşandı.

İstanbullular tatile gitmesin, mutlaka oy vermeye gitsin diye bütün Türkiye seferber oldu.

Bodrum belediyesi mesela…

“Değerli İstanbullular, 23 Haziran'da Bodrum'da şiddetli kar yağışı bekleniyor, sahillerimiz kapalıdır, İstanbul'da doğacak güneşin tadını çıkarmanızı tavsiye ederiz” diye, esprili bir mesaj yayınlamıştı.

Çeşme belediyesi, resmi internet sitesinden “23 Haziran'da İstanbul'dan gelen fırtına nedeniyle yüzmek yasaktır, hatta ilçemize gelmek tehlikeli ve yasaktır” demişti.

Datça belediyesi “aynı anda hem kum fırtınası, hem kar fırtınası bekleniyor, 23 Haziran'da bütün plajlarımız kapalı” demişti.


Didim belediyesi YSK'ya gönderme yaparak “23 Haziran'da plajlarımıza giriş YaSaK kardeşim!” demişti.

Kuşadası belediyesi “23 Haziran'da İstanbullulara kapalıyız” demişti.

Bozcaada belediyesi “23 Haziran'da Bozcaada sahillerinde köpekbalığı saldırısı bekleniyor, İstanbul'da oyunuzu kullanın, köpekbalıklarına yem olmayın” demişti.

Konyaaltı belediyesi “sevgili İstanbullular, nem çok nem, başka bir gün bekleriz” demişti.

Edremit belediyesi “23 Haziran'da kentimiz genelindeki tüm sahiller, mesire yerleri, manzara noktaları, tarihi ve kültürel gezi alanlarımızda Demokrasi Tadilatı yapılacak, İstanbullu misafirlerimize duyurulur” demişti.

Selçuk belediyesi “Efes antik kentimiz, açıkhava müzemiz 23 Haziran'da restorasyondadır” demişti.

Safranbolu belediyesi “23 Haziran'da hava muhalefeti nedeniyle turizm mirası kentimizde gezi şartları imkansız” demişti.

Edirne belediyesi “Edirne'yi ve Edirne tava ciğerini seven İstanbullu dostlarımız, 23 Haziran'da tüm ciğerciler kapalı, 24 Haziran'da ciğerler bizden” demişti.

Muğla büyükşehir belediyesi “23 Haziran'da bütün yollarımız İstanbul'a çıkacak” demişti.

Hatay büyükşehir belediyesi “ne künefemiz sünüyor, ne kağıt kebabımız tat veriyor, boranimiz kabak tadı veriyor, 23 Haziran'da yemek yok, her şeyin çok güzel olacağı bir günde buluşmak üzere” demişti.

Adana büyükşehir belediyesi “Adana'ya tatile gelmeye niyeti olan İstanbulluların dikkatine, 23 Haziran'da Adana 150 derece olacak” demişti.

Mersin büyükşehir belediyesi “23 Haziran'da nem oranı rekor kıracak, yüzde 90 olacak, İstanbulluları uyaralım” diye mesaj atmıştı.

Eskişehir büyükşehir belediyesi “23 Haziran'da Sazova Bilim Kültür Sanat Parkı, Kentpark ve Müzeler Kompleksimiz başta olmak üzere şehrimizdeki tüm turistlik alanlar İstanbul'dan gelen yurttaşlarımızın ziyaretine kapalıdır” demişti.

Görülmemiş bir dayanışmaydı.

“Tatil” ve “turizm” denilince ilk akla gelen, tüm gelirlerini tatilden turizmden sağlayan bu cennet köşelerimiz, tarihte ilk kez “gelmeyin” diyorlardı.

“Biz para kaybedelim, hiç önemli değil, yeter ki İstanbul kazanılsın” diyorlardı.

Gerçekten böyle oldu.

Doğma büyüme Ege çocuğuyum, sezonun hiç bu kadar geç açıldığını görmemiştim, 24 Haziran'a kadar Bodrum başta olmak üzere, sahil beldelerimizi hiç bu kadar boş görmemiştim.

Sezonun üçte birini kaybetmişlerdi ama, herkes mutluydu, umutluydu.

İstanbullu…

Tatile gitmeyerek kazandı İstanbul'u.

Hem kendi tatilinden fedakarlık ederek, hem de tatil beldelerimizin fedakarlığıyla kazandı.

Tatil her insanın hakkı.

Hele ki aileyle tatil, ne mutlu, en doğal hakkı.

Ama bazı günler vardır ki, tatile gitmemen gerekir.

O hassas günde tatile gitmezsin, İstanbul'u kazanırsın.

O hassas günde tatile gidersin, kaybedersin!

Ve şimdi maalesef…

“Sömestr tatiliydi, 25 gün önceden tatilimi planlamıştım, o güne denk geldi, Palandöken'e gittim, hayat gelip geçiyor” filan…

Hakikaten yakışmadı.

Yılmaz Özdil'in yazısını okumak için tıklayınız