10 Ağu 2015 10:28
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:47
Ekrem Dumanlı'dan Gülerce'ye ağır hakaretler! Muhbirlerin, müfterilerin, ispiyoncuların...
Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı son günlerde Cemaate yönelik itiraflarıyla gündeme gelen Hüseyin Gülerce'ye ağır ifadeler kullandı.
Bugünkü yazısında Gülerce'nin ismini vermeden eleştiren Dumanlı, "Muhbir olmak, hayatının hitamında ispiyoncu damgası yemek zor bir durum olsa gerek" diye yazdı.
İşte Dumanlı'nın yazısındaki "Düş yakasından insanların artık!" başlığıyla o sözleri:
"Allah hiç kimseyi böyle çetin bir imtihan sonunda rezil rüsvay etmesin. Dile kolay; bir yanda yıllarca yan yana göründüğün insanların hakları hukukları ve onların sende bıraktığı vicdan azabı; diğer tarafta yaranmaya, göze girmeye çabaladığın yeni yerdeki insanlardan gördüğün istiskal. Üstelik bugün tabasbus ettiğin yeni ocağın hakkında bir zamanlar demedik söz, yapmadık kötülük bırakmamışsın. Kim unutur ki...
Vicdanını rahatlatabilmek için mazeretler ararsın sürekli. Kendine hak verdirecek senaryolar yazarsın. Yalanlar düşmez dilinden. Tek bir arzun vardır; toplumun seni 'dönek' olarak görmemesi, hesaba çekmemesi, yalanlarını yüzüne vurmaması. Heyhat! Sana karşı yükselen istikrah duygusu senin kaçınılmaz alın yazındır. Ayrıldığın arkadaşların senin düştüğün vahim duruma acır, senin için ıstırap çeker. Yaranmaya çalıştığın yer senin bir gün kendilerini de satacağını, sağlam pabuç olmadığını; hatta şimdiki halinin bir çeşit çaşıtlık olduğunu düşünür...
Fırıldak adamlar buradayken de ölçüsüzdür, mübalağacıdır; oradayken de. Oysa mesele çok basit: seversen beraber yürürsün; hoşuna gitmeyen bir şey varsa çeker gidersin.
Sen yine de bir çıkış yolu arar, onların güven ve takdirini kazanmaya çalışır, muktedirleri memnun etmek istersin. Geçmişe dair yalan yanlış nakillerde bulunduğun yetmez; geleceğe dair (artık hiçbir bağın kalmadığı kişiler hakkında) hayal mahsulü ispiyonlarda bulunursun. Eline silah değmemiş insanların silahlı mücadele edeceğini söyleyecek kadar alçalır, denaat ve şenaat örnekleri sunarsın. Oysa karşınızdaki kişiler İslam dünyasında onlarca defa oynanan o klasik entrikayı iyi bilir. Bilir ki masum sivil hareketler sudan bahaneler uydurularak diktatörlerce "terör örgütü" ilan edilir. Bu maksada matuf çirkin olaylar sahnelenir, aşağılık itirafçılar bulunur. İslam dünyasında bin kez oynanan o çadır tiyatrosunun yalancı meddahları Türkiye'deki birikim ve donanımın bu kirli tezgâha izin vermeyeceğini anlayamaz. Ama dener. Denerken zayıf karakterli adamları, korkak şövalyeleri, şöhret budalalarını, mal mülk sevdasının altında ezilenleri yoklar. Ve beş-on zavallı bu tuzağa düşerek kendilerini mahveder, evlatlarına taşınmaz bir utanç bırakır...
Sen o mekkar kadronun gaddar köstebeği olursun ve tarihe öylece geçersin. Ne bu dünyada ne öbür âlemde çocuklarının, torunlarının yüzüne bakabilecek bir miras bırakabilirsin. Sen kendini rahatlatma adına herkese batan bir gemiden ve o sefineyi terk eden farelerin mazeretinden; hatta faziletinden (!) bahsedersin. Oysa fikrin namusuna, düşüncenin onuruna inanan herkes Ece Ayhan'ın o veciz cümlesini hatırlar hep: "Gerçeklikte gemiler terk eder fareleri." Yani? Kervan devam eder gider maksuduna, köstebekler kalır yollarda...
Profesyonel muhbir ve müfterilere söyleyeceğim odur ki: Bir kavşağa gelindi ve sen kendini inkâr ederek yeni bir yol seçtin. Haklı olmaktan değil, güçlü olmaktan yana kullandın reyini. Tırsak halini ne kadar gizlersen gizle yazgını değiştiremeyeceksin. Muhbirlerin, müfterilerin, ispiyoncuların tarih yazdığı ya da tarihte şerefle yâd edildiği görülmüş mü? İstiğfar edip helallik dilemedikçe talihsiz halin değişmeyecek. Sen satış-pazarlamayı tercih ettin ve kendine yazık ettin. Hayırlısı olsun, uğurlar olsun; var git gideceğin yere. Ve düş artık yakasından masum insanların, düş artık..."
İşte Dumanlı'nın yazısındaki "Düş yakasından insanların artık!" başlığıyla o sözleri:
"Allah hiç kimseyi böyle çetin bir imtihan sonunda rezil rüsvay etmesin. Dile kolay; bir yanda yıllarca yan yana göründüğün insanların hakları hukukları ve onların sende bıraktığı vicdan azabı; diğer tarafta yaranmaya, göze girmeye çabaladığın yeni yerdeki insanlardan gördüğün istiskal. Üstelik bugün tabasbus ettiğin yeni ocağın hakkında bir zamanlar demedik söz, yapmadık kötülük bırakmamışsın. Kim unutur ki...
Vicdanını rahatlatabilmek için mazeretler ararsın sürekli. Kendine hak verdirecek senaryolar yazarsın. Yalanlar düşmez dilinden. Tek bir arzun vardır; toplumun seni 'dönek' olarak görmemesi, hesaba çekmemesi, yalanlarını yüzüne vurmaması. Heyhat! Sana karşı yükselen istikrah duygusu senin kaçınılmaz alın yazındır. Ayrıldığın arkadaşların senin düştüğün vahim duruma acır, senin için ıstırap çeker. Yaranmaya çalıştığın yer senin bir gün kendilerini de satacağını, sağlam pabuç olmadığını; hatta şimdiki halinin bir çeşit çaşıtlık olduğunu düşünür...
Fırıldak adamlar buradayken de ölçüsüzdür, mübalağacıdır; oradayken de. Oysa mesele çok basit: seversen beraber yürürsün; hoşuna gitmeyen bir şey varsa çeker gidersin.
Sen yine de bir çıkış yolu arar, onların güven ve takdirini kazanmaya çalışır, muktedirleri memnun etmek istersin. Geçmişe dair yalan yanlış nakillerde bulunduğun yetmez; geleceğe dair (artık hiçbir bağın kalmadığı kişiler hakkında) hayal mahsulü ispiyonlarda bulunursun. Eline silah değmemiş insanların silahlı mücadele edeceğini söyleyecek kadar alçalır, denaat ve şenaat örnekleri sunarsın. Oysa karşınızdaki kişiler İslam dünyasında onlarca defa oynanan o klasik entrikayı iyi bilir. Bilir ki masum sivil hareketler sudan bahaneler uydurularak diktatörlerce "terör örgütü" ilan edilir. Bu maksada matuf çirkin olaylar sahnelenir, aşağılık itirafçılar bulunur. İslam dünyasında bin kez oynanan o çadır tiyatrosunun yalancı meddahları Türkiye'deki birikim ve donanımın bu kirli tezgâha izin vermeyeceğini anlayamaz. Ama dener. Denerken zayıf karakterli adamları, korkak şövalyeleri, şöhret budalalarını, mal mülk sevdasının altında ezilenleri yoklar. Ve beş-on zavallı bu tuzağa düşerek kendilerini mahveder, evlatlarına taşınmaz bir utanç bırakır...
Sen o mekkar kadronun gaddar köstebeği olursun ve tarihe öylece geçersin. Ne bu dünyada ne öbür âlemde çocuklarının, torunlarının yüzüne bakabilecek bir miras bırakabilirsin. Sen kendini rahatlatma adına herkese batan bir gemiden ve o sefineyi terk eden farelerin mazeretinden; hatta faziletinden (!) bahsedersin. Oysa fikrin namusuna, düşüncenin onuruna inanan herkes Ece Ayhan'ın o veciz cümlesini hatırlar hep: "Gerçeklikte gemiler terk eder fareleri." Yani? Kervan devam eder gider maksuduna, köstebekler kalır yollarda...
Profesyonel muhbir ve müfterilere söyleyeceğim odur ki: Bir kavşağa gelindi ve sen kendini inkâr ederek yeni bir yol seçtin. Haklı olmaktan değil, güçlü olmaktan yana kullandın reyini. Tırsak halini ne kadar gizlersen gizle yazgını değiştiremeyeceksin. Muhbirlerin, müfterilerin, ispiyoncuların tarih yazdığı ya da tarihte şerefle yâd edildiği görülmüş mü? İstiğfar edip helallik dilemedikçe talihsiz halin değişmeyecek. Sen satış-pazarlamayı tercih ettin ve kendine yazık ettin. Hayırlısı olsun, uğurlar olsun; var git gideceğin yere. Ve düş artık yakasından masum insanların, düş artık..."