Ekrem Dumanlı ilk yazısında bombaladı! "Kim terörist?"
Ekrem Dumanlı, hakim tarafından serbest bırakıldıktan sonraki ilk yazısını Kim terörist? başlığıyla kaleme aldı.
14 Aralık operasyonu kapsamında Genel Yayın Müdürü olduğu Zaman
Gazetesi'ne yapılan polis baskını ile gözaltına alınan Ekrem
Dumanlı, hakim tarafından serbest bırakıldıktan sonraki ilk
yazısını Kim terörist? başlığıyla kaleme aldı.
İşte Dumanlı'nın o köşe yazısından çarpıcı bölümler...
11 EYLÜL'E İLK TEPKİ GÜLEN'DEN GELDİ
11 Eylül 2001 sabahı dünya dengeleri yeniden kuruldu. New York'taki
İkiz Kuleler'e yapılan terör saldırısında yüzlerce insan hayatını
kaybetti. Ve fatura yeryüzündeki bütün Müslümanlara kesildi.
(...)
Aynı yılın 12 Eylül'ünde; yani o malum terör saldırısından bir gün
sonra Washington Post'ta bir taziye yayımlandı. Bu taziyenin
altında Fethullah Gülen'in imzası vardı. Washington Post'ta yer
alan tarihî metinde Hocaefendi, bütün dünyaya şöyle sesleniyordu:
"Müslüman terörist olamaz; terörist de Müslüman olamaz!"
Ezber bozucu bir beyandı bu ve ne yazık ki İslam dünyası bu çığlığı
duymaya hazır değildi. Ortadoğu'nun tanınmış pek çok uleması El
Kaide adlı terör örgütü hakkında bir şey diyemiyor; hatta açıktan
açığa destek vermekten çekinmiyordu. Cihat sananlar vardı vahşeti.
Canlı bomba olup öldürmeyi şahadet sananlar vardı. Oysa bir yönüyle
intihardı yapılan, diğer yönüyle cinayetti. Hâlbuki İslam'a göre
bir insanı öldüren, bütün insanlığı öldürmüş sayılırdı. İslam
dünyasından belki de ilk kez bir İslam âliminin "Müslüman terörist
olamaz!" feryadı yükseliyordu. Nerede yapılırsa yapılsın ve hangi
ülkeye karşı ifa edilirse edilsin, insanların öldürülmesine karşı
çıkıyordu. Kur'an ve sünnetin temel disiplinlerini bilenler için
Hocaefendi'nin sözleri derin bir mana taşıyordu; ancak meselelere
sathi bir gözle bakanlar bu İslamî duruşu anlayamadı. Hâlâ da
anlamış değiller.
ÖZGÜRLÜKÇÜLÜĞÜ PARAVAN HALE GETİRMEK
Konjonktür gereği demokrat görünen birileri belli mevzileri ele
geçirdikleri anda özgürlükçü ve reformist kimliği terk etmeye
başladı. Önce AB paltosunu çıkarıp atanlar, liberal ceketleri
paralayıp yeni fırtınalara savurdu. Tâ baştaki radikal eğilimler
nüksettikçe bu ülkede El Nusralar gündeme geldi, El Kaideler
konuşulmaya başlandı, IŞİD ile Türkiye devleti arasında
bağlantılardan bahsedilir hale geldi. Türkiye'nin göbeğinde IŞİD'e
militan toplama büroları kuruldu. Kimilerine göre 3 bin, kimilerine
göre 5 bin kişi Türkiye'den götürülüp IŞİD'e katıldı. Memleketimiz
"cihatçı radikal gruplar"ın merkezi haline geldi. Suriye krizi bir
girdaba dönüştü; Türkiye'yi terör merkezli kara paranın ve silah
ticaretinin içine çekti. Ne oldu da Türkiye, demokrasisi ve
Müslüman kimliği ile dünyada "model ülke" olarak gösterilirken bir
anda radikal grupların yuvası şeklinde algılanmaya başlandı?
Sorumluları kimdir bu manzaranın?
Geçen hafta yaşanan feci hadiselere iki farklı duruş açısından
bakmak gerekiyor: Bir tarafta Fethullah Gülen Hocaefendi'nin öteden
beri terörü lanetleyen dimdik duruşu; diğer tarafta da demokrasi
ile radikal eğilimler arasında savrulup duranların bocalayışı.
Hocaefendi 2004 yılında Nuriye Akman'a verdiği röportajda "Dünyada
en nefret ettiğim insanlardan bir tanesi Bin Ladin'dir. Çünkü
Müslümanların aydınlık çehresini kirletmiştir." demişti. Hâlbuki
bazı "siyasal İslamcılar"ın bu sözleri duymaya bile tahammülü
yoktu. Bugün de tahammüllerinin olduğu söylenemez.
CEBİR, ŞİDDET, SİLAH YOKKEN
Bir "Tahşiye örgütü" üzerinden koskoca bir camiayı silahlı terör
örgütü olmakla suçlamak ne kadar korkunç bir hızlân, ne utanç
verici bir bühtandır! Hiçbir hukuki gerekçe ve somut delile
dayanmaksızın Fethullah Gülen Hocaefendi'ye ve onu sevenlere "terör
örgütü" isnadında bulunanlar ya terör nedir bilmiyor; ya da kendi
terör güdülerini ve ilişkilerini gizlemek için tuzaklar kuruyor.
Ortada "cebir", "şiddet", "silah" gibi unsurlar olmadan barışçı ve
demokrat insanlara terör isnadında bulunanlar, tarihi gerçekleri
örtbas edemezler, beyazı siyah, siyahı beyaz gösteremezler. Güya
Tahşiye diye bir örgüt varmış da, onlar Zaman ve STV yayınlarıyla
terörist ilan edilmiş de, sonra polis operasyon yapmış da bazı
insanlar mağdur olmuş! Bu yalan zincirinin hangi halkasına
dokunsanız elinizde kalır. Hocaefendi'nin 2009'da herkul.org'da
yayınlanan sohbetini "kumpas"ın başlangıç tarihi sayanları, eldeki
bütün somut olgular yalanlıyor.
TEK SATIR YAZAMAYANLARIN FOYASI ORTAYA ÇIKIYOR
"Tahşiye" adlı örgüt 2008'in başında araştırılmaya başlanmış zaten.
Emri veren o günkü Emniyet Genel Müdürü Oğuz Kağan Köksal iken ve
şimdi AKP milletvekilliğine devam ederken Cemaat bunun neresinde?
Polis şefleri üzerinden yürüttüğünüz algı operasyonuna rağmen MİT
raporu bu örgütün yıllar öncesinden takip edildiğini ortaya
çıkarmadı mı? Bütün bu fırıldakları çevirenlerin sonunda işi Zaman
ve STV'ye dayaması ve oradan saçma sapan çıkarımlarda bulunması
acziyetin ifadesi değildir de nedir? Dönemin İstanbul Valisi
Muammer Güler (AKP'nin mustafî bakanı) Tahşiye örgütüne yapılan
operasyonu basın toplantısıyla kamuoyuna arz ederken Amerika'ya da
mesaj veriyordu. "Bak işte El Kaide ile mücadele ediyoruz." diyordu
adeta. Amerikalı yetkililer, bu ucuz numarayı yuttu mu? Sanmam. Ne
yazık ki İslam'ı suiistimal eden terör gruplarına karşı gereken
mücadele verilmedi; "Radikal İslamî Gruplar" Türkiye'de nüfuz
kazandı. Sorumluları kim acaba? Hükümet borazanı bazı
meslektaşlarımız Tahşiyeci arkadaşlarını kollamak için "Bunların El
Kaide ile ilgisi yok" diyor koro halinde. Ne var ki Tahşiye lideri
diye anılan kişi ekrana çıkınca bu örgütü yıllardır araştırıyorum
diyen ama tek satır yazısına rastlanmayan bazılarının foyası ortaya
çıkıyor. Adam canlı yayında "Üsame bin Ladin'i seviyorum"
diyor.
DEMOKRASİDEN DÖNÜŞ MÜMKÜN OLMAYACAKTIR
Fethullah Gülen Hocaefendi'nin de, Zaman'ın da, STV'nin de terör
karşısında dimdik duruşu bellidir. Hocaefendi, İstanbul Dedeman
Otel'de bir basın toplantısı yapmış ve aynen şöyle demişti:
"Demokrasiden geriye dönüş mümkün olmayacaktır." (29 Haziran
1994)
Hocaefendi böyle derken bugün kendini demokrat göstermeye çalışan
bir kısım "İslamcılar", söylenen o veciz sözü küfür sayıyordu. Tam
20 yıl önce ifade edilen bu demokratik duruşu hâlâ içine
sindiremeyenlerin intikam duygularıyla karşı karşıyayız. Dönüp
dolaşıp geldikleri kürkçü dükkânı insanın yüreğini burkuyor. Boşuna
uğraşmayın; kim onlarca yıldır kendini terörden ayrıştırdı ve ona
karşı tavır aldı bu gayet iyi biliniyor; tıpkı bir türlü terör
örgütlerine mesafe koyamayanların, onlara insan ve silah yardımında
bulunmaktan kaçınmadığı bilindiği gibi. Akıl almaz suçlamaları
yargıya dikte ettirmeye kalkanların, masum insanlara iftira etmek
yerine aynaya bakma zamanı gelmedi mi?