EKRANLARIN KİRLİ YÜZÜ! MİLLİYET YAZARINDAN İBRETLİK YAZI!
Milliyet Cadde yazarı Ali Eyüboğlu, televizyonlarda dönen kirli dolapları köşesinde yayınladı..
EKRANLARIN KİRLİ YANI-2
El değiştiren televizyonun yöneticisi, teker teker çağırıyor,
kanaldan alacağı olanları... TV yöneticisinin
alacaklılara dediği şu:
“Satış işleminden sonra hiç hesapta olmayan borçlar karşımıza
çıktı. Çekler, senetler takibe verilmiş, mahkeme, avukat
masrafları, yasal faizler derken raporlarda 100 TL görünen borçlar
200, 300 TL’ye çıktı. Kanalın size olan borcu da 100 TL’den 270
TL’ye yükseldi, ama 270 TL’yi boşverin, 50 TL’de anlaşalım. Bundan
sonra nasılsa sizinle daha çok işler yaparız.”
Alacaklı resti çekse biliyor ki, ömür boyu kapanacak ona o
kapı...
220 bin TL’yi unutma pahasına mecburen kabul ediyor teklifi...
Güçlü tarafın güçsüz tarafın ekmeğine nasıl kan doğradığına bir
başka örnek daha:
Son bölüm paraları uçtu!
Türkiye’nin köklü kanallarından birine bir diziyi birkaç sezon
sürdüren yapımcı, iş “final” yaptıktan sonra oyuncularına, “Şimdiye
kadar aldığınız bölüm paralarını diş kirasına sayın” diyerek son
bölümün paralarını ödemedi.
Oyunculardan hiçbirinin, “Olur mu öyle şey? Verin benim hakkımı”
diyerek bir ekmek kapısını kapatmayı göze alamayacağını biliyor da,
o yüzden yatıyor son bölüm paralarının üstüne...
Çünkü güç kendinde...
Aynı televizyon kanalına çektiği dizi olaylı bir şekilde biten bir
başka yapımcının başrol oyuncularına kaç bölüm borcu var biliyor
musunuz?
Kimine 10, kimine 12 bölüm...
Üstelik çalıştıkları kanal, ödemeleri aksatan bir kurum
değil...
Bölüm yayınlandıktan birkaç iş günü sonra, yapımcının hesabına
parayı yatıran bir kanal...
Yayıncı kuruluştan parayı al, ama oyuncularının hakkını ödeme?
Olacak şey mi, ama oluyor işte!
Bu kadarına da pes artık!
Bir yapımcı, “Kesin kabul edilir ve birkaç sezon sürer bu dizi”
umuduyla, çok güvendiği bir projeyi teklif ediyor Türkiye’nin
önemli kanallarından birine...
TV yöneticilerinden biri, “Çok güzel iş. Hemen sunacağım bunu
yönetime. Sen benden cevap bekle” diyor yapımcıya...
O da sevinerek çıkıyor kanaldan.
İki gün sonra şöyle bir telefon alıyor kanal yönetiminden:
“Sunduğun iş çok güzel, kabul edildi, ama yukarıdan gelen talimatla
iş başkasına verildi. O yüzden projeden vazgeçtiğine dair bir yazı
göndermen lazım bize.”
El mahkum, ayak gardiyan!
O yüzden yapımcı, “Bu nasıl bir adaletsizliktir? Rızkımı alıp
elimden, ikram ediyorsunuz palazlandırmak istediğiniz birine”
diyerek “isyan bayrağı” açmak yerine, mecburen “teslim bayrağı”nı
çekip istenen yazıyı gönderiyor kanala...
Reklamdan payımı isterim!
Oynadıkları diziyle yıldızı parlayan oyunculara bir iletişim
şirketinden reklam teklifi gelir.
Teklif çok caziptir.
Oyuncular teklifi kabul eder ve birlikte oynarlar reklam
filminde...
Yapımcı itiraz eder bu işe...
Önce dizinin yaratıcısına baskı uygular, “Para almadan nasıl izin
verdin?” buna diye...
O da, “Bizim yarattığımız dizi karakterleriyle rol almadılar ki
dizide. Neyin payını isteyeceğim? Bırakın da biraz para kazansın
çocuklar” diye itiraz eder.
Yapımcı bakar ki ondan hayır yok, kendi girer devreye...
“Benim oyuncularımı benden izinsiz oynatamazsınız” dediği iletişim
şirketinden, “Bize göre hiçbir hakkınız yok bu işte. Şayet varsa
bir iddianız, gidin mahkemeye” yanıtını alınca, bakın ne yaptı o
yapımcı?
Prodüksiyon ekibine, “Üç oyuncuya da iş programı vermeyeceksiniz.
Mecburen her gün sete gelecekler, bakalım o zaman reklam çekimine
nasıl vakit ayıracaklar?” talimatı verir.
Birkaç gün sonra da amacına ulaşır.
Oyunculardan ikisi 75’şer bin TL, diğeri de 50 bin TL “komisyon”
ödemek zorunda kalırlar yapımcıya.
Bu konuya şimdilik bir virgül koyarken şunu da vurgulamak isterim
ki, iki gündür isim vermeden yazdığım bu olayların hiçbiri eski
değil, hepsi yeni...
Birkaç gün ya da birkaç haftalık mevzular hepsi.
Ali Eyüboğlu'nun yazısının tamamı için
tıklayın