"EĞER BİR TELEVİZYON KANALIM OLSAYDI, ÜÇ AYA KALMAZ İFLAS EDERDİ!"
Sabah Gazetesi TV yazarlarından Yüksel Aytuğ TV, yaşam ve aktüalite dergisi Kehkeşan'a ilginç açıklamalarda bulundu.
Sabah Gazetesi TV yazarlarından Yüksel Aytuğ "Medya dünyasına dair her şey" sloganı ile yola çıkan TV, yaşam ve aktüalite dergisi Kehkeşan’a ilginç açıklamalarda bulundu.Televizyon makinesinin en iyi eleştirmenlerinden biri olarak gösterilen Yüksel Aytuğ, “Her evde her ailenin fahri bir televizyon eleştirmeni vardır. Bu bazen evin reisi, bazen büyükannesi, bazen de evin en küçük haylazı olabilir.” diyerek hepsinin sesi olmaya çalıştığını dile getiriyor. Sabah Gazetesi’nin Günaydın ekindeki Yakından Kumanda isimli köşesinde, yazılarıyla televizyon dünyasının nabzını tutan Aytuğ, günün 14 saatini mesleği gereği televizyon izleyerek geçiriyor. Televizyon yayınlarındaki detayları iyi yakalayabilmesi ve bunları esprili bir şekilde köşesine taşımasıyla büyük bir okuyucu kitlesine sahip olan Aytuğ, Kehkeşan Dergisi'ne televizyon dünyasını, kariyerini, ilginç anılarını ve çocukluk hayallerini anlattı.İşte o keyifli söyleşi:
Türkiye'de herkes bir şeyleri eleştirmeyi seviyor. Ama
millet olarak da eleştirilere tahammül edemiyoruz. Fakat sizin
eleştirileriniz hem çok okunuyor hem de tarzınız çok beğeniliyor.
Bu başarınızı neye borçlusunuz?
Sanırım bu ülkede
yaşadığım için çok şanslıyım. Hem ekranın içinde hem de dışında
eleştirilmeye namzet o kadar fazla şey var ki... Bazen
"İngiltere'de, Fransa'da, İsviçre'de televizyon eleştirmenliği
yapsaydım, halim nice olurdu?" diye düşünmeden edemiyorum. Eminim
siz de bir kaç saat aralıksız televizyon izlediğinizde benden daha
fazla eleştirilecek olaya şahit olursunuz. Tevazu olarak
değerlendirmeyin ama yaptığım işin gerçekten başarı olup olmadığı
konusunda kuşkularım var... Ben sadece eleştirmen gibi sevimsiz bir
sıfatın oluşturacağı olası antipati halesini kırmaya uğraşıyorum.
Bunun için olabildiğince objektif, gerektiğince nazik, elim
elverdiğince eleştirilerimi mizaha bulayarak servis etmeye gayret
gösteriyorum.
Okurlarınız sizi ilgiyle takip ediyor. Yaptığınız
gözlemleri esprili bir şekilde köşenize taşıyor, yazılarınızla TV
dünyasına renk katıyorsunuz. Peki okuyucularınızdan genellikle ne
tür tepkiler alıyorsunuz?
Yüzde 80 olumlu, yüzde 20
olumsuz tepkiler olarak sınıflandırabilirim. İçlerinde, ben de
dahil pek çok meslektaşıma taş çıkartacak kadar başarılı gözlem ve
eleştiriler kaleme alanlar var. Zaten her evde ailenin bir fahri
televizyon eleştirmeni vardır. Bu bazen evin reisi, bazen
büyükannesi, bazen de evin en küçük haylazı olabilir. Ben hepsinin
ortak sesi olmaya çalışıyorum.
Günde 14 saat TV seyrettiğinizi birçok yerde dile
getiriyorsunuz. Bu kadar çok TV karşısında vakit geçirmek ruh
sağlığınızı nasıl etkiliyor?
Kirleniyorum... Evet, pek
çok zaman ruhsal açıdan kirlendiğimi hissediyorum. Zira televizyonu
keyif amaçlı değil, mesai olarak izlemek insanı çok yoruyor. Hayat
görüşünüzle bağdaşmayan, size zevk vermeyen pek çok programı sadece
iş sorumluluğu nedeniyle sonuna kadar izlemek, hatta pür dikkat
seyredip, not almak zorunluluğunuz var. Bazı zamanlar ciddi ciddi
psikolojik yardım almayı düşündüğüm bile oldu. İçinden sadece
şiddet ve felaket geçen üç ana haber bültenini ard arda izlemek
bile insana yetiyor. Allah tüm meslektaşlarıma kuvvet ve sabır
versin. Benim bu kirlilikten arınma yolum ise her gün düzenli
olarak 2 saatimi belgesel izlemeye ayırmak. Bu süre içinde tüm
kirimden, pasımdan arınıyorum, beynimi ve ruhumu filtre
ediyorum.
Televizyon eleştirmeni olarak yaptığınız işten memnun
musunuz? Siz eleştirilmekten hoşlanır
mısınız?
Çocukluğumdan beri televizyona tutkunum. Bu iş
zaten sevmeden yapılabilecek bir meslek değil. Hatta meslek
olduğunu bile söyleyemem, tam bir yaşam biçimi... Mesai saati yok.
Uykuya direnebildiğim son ana kadar iş başındayım. Eleştiriye
tahammül konusuna gelince: Objektif, yapıcı olduğu, saygısızlığa
varmadığı sürece her fikri, her eleştiriyi sonuna kadar dinler,
içinden işime yarayacak dersler çıkarmaya çalışırım. Çünkü ben de
eleştirirken aynı kriterlere uyuyorum.
Sizce bir TV eleştirmeninin hangi özelliklere sahip
olması gerekir?
Spor yazmak için spordan, ekonomi
yazmak için iktisattan, siyaset yazmak için politikadan anlamak
yeterli olabilir. Ama televizyon eleştirmenliği yapabilmek için
sektörel bilgi ve tecrübenin yanında az önce bu saydıklarımın
tümünden haberli olmak zorundasınız. Zira aynı gün içinde bir spor,
bir siyaset ve bir ekonomi programını kritik etmek zorundasınız.
Bilginiz yoksa söyleyeceğiniz sözünüz de olmaz. Ben 30 yıla varan
gazetecilik yaşantım boyunca ekonomi gazetesinde genel yayın
yönetmenliği, borsa dergisinde yazıişleri müdürlüğü, kadın dergisi
editörlüğü, spor muhabirliği ve yazarlığı yaptım. Şimdi tüm bu
kariyer dallarındaki meyveleri topluyorum. Televizyon yazarlığı
yapmak için mutlaka televizyon seyretmek ilk şarttır. Kulaktan
dolma bilgiler ve başkalarının izlenimleri hem büyük risk oluşturur
hem de sizi tembelliğe iter. Ayrıca bir televizyon eleştirmeninin
sahip olması gereken gazetecilik nosyonunun yanı sıra sektörde
bilfiil mesai harcamış olmasında büyük yarar var. Çünkü bu sektörün
iç dinamikleri sadece dışarıdan gözlemleyerek anlaşılamaz.
Bir dönem TV programı da yaptığınızı biliyoruz. Hep
yorumlayan ve analiz eden kısmındayken kendinizi diğer tarafta
programcı olarak izlediğinizde nasıl buluyordunuz?
Ne
yalan söyleyeyim, bunca yıl geçmesine rağmen hala kendimi
izleyemiyorum. Bana büyük sıkıntı veriyor. Çünkü kendimin de en
büyük eleştirmeniyim. Sanırım bu durum, bir türlü kurtulamadığım
mükemmeliyetçi karakterimden kaynaklanıyor. Altında imzam bulunan
her şeyin mükemmel olması gerektiği gibi bir imkansızın peşindeyim.
Yaptığım ya da konuk olduğum programı kayıtlardan izlerken, "Orada
öyle mi sorulur?", "Şu kravatını düzeltsene", "Bu ışık koca
televizyon eleştirmeninin yaptığı programa yakışıyor mu?" diye
kendi kendimi yiyip, bitiririm. Kanaltürk ekranlarında yaptığım ilk
Medyatik programının ertesi günü, kendi köşemde kendi programımı
yerden yere vuran bir eleştiri yazısı kaleme almıştım. Kimseye
fırsat vermedim yani...
Kariyeriniz boyunca başınızdan geçen ilginç anılarınız
oldu mu?
Olmaz mı? Kanaltürk ekranlarında sunduğum ve
Filistin'e yardım kampanyası içeren Medyatik-Gazze Özel programını
asla unutamam. 5 saatlik canlı yayın boyunca hepsi birbirinden ünlü
46 konuğu sırayla ağırlamıştım. Bir ara kafam öyle dağıldı ki, reji
odasına çıkıp, "Karşıma Fatih Terim gelse bile bana konuğun kim
olduğunu kulaklıktan söyleyin lütfen" diye rica etmiştim. Daha
yüzlerce ilginç anı var. Ama bunun için ayrı bir röportaj sayfasına
ihtiyaç var!
Şu anda hedeflediğiniz konumda
mısınız?
Yakından Kumanda köşesini konumlandırırken;
yönetmeninden yapımcısına, izleyicisinden sette kablo taşıyanına
kadar herkesin gelip geçerken birbiriyle selamlaşacağı, hal hatır
soracağı, birbirinin düşünce ve taleplerinden haberdar olacağı bir
meydan, bir agora olmasını hayal etmiştim. Bu köşe, televizyonun
referans noktalarından biri olmalıydı. Çok şükür ki, büyük ölçüde
başardığıma inanıyorum. Ama bu konudaki nihai kararı halka ve
sektörün aktörlerine bırakmakta fayda var tabii
ki...
Gaf Kürsüsü isimli köşenizle aynı adı taşıyan bir
kitabınız bununla birlikte iki adet de şiir kitabınız var. Bu kadar
yoğun bir temponun arasında kitap yazmaya nasıl vakit
bulabiliyorsunuz? Kitaplarınızdan biraz bahsedebilir
misiniz?
Aslında Gaf Kürsüsü serisi her yıl
tekrarlanacak bir antoloji olacaktı. Sadece bir kez basılabildi.
Oysa her yıl televizyon ekranına yansıyan gaflar, ilginç sözler ve
olayları derlemeyi düşünüyordum. Yoğun mesaim buna şimdilik engel
oluyor. Şiir ise benim için bir deşarj olma yöntemi. Aslında
kendime şair demek, gerçek şairlere haksızlık olur. Bana dense
dense gönül arzuhalcisi denebilir ancak. Liseden bu yana yazdığım
şiirlerim vardı. Benimle beraber yok olmasın, paylaşılsın diye
basmaya karar verdim. Bir de şiir yazan insandan kimseye zarar
gelmeyeceğine inanırım. Şiir, benim için iyiliğe ve güzelliğe
ulaşmayı sağlayan mısralardan bir merdiven...
Şiire olan ilginiz nereden geliyor. Genellikle ne tür
konulardan esinleniyorsunuz?
Romantik bir insanım.
Özellikle aşka çok kıymet veririm. Şiirlerimle birlikte yayınevine
gittiğimde, işletmenin sahibi bana biraz tuhaf bir bakış fırlatıp,
"Hala aşk şiiri yazan var mı yahu?" demişti. O anda kitabımın ismi
de aklımda beliriverdi: "Aşk Tedavülden Kalkmadan..." Allah'a çok
şükür ki aşk henüz tedavülden kalkmadı. Ama kalp matbaalarında kalp
paralar basan çok kimse var.
Gazetecilik dışında farklı meslek alanlarına ilginiz
oldu mu? Mesela üniversite arkadaşınız Rasim Öztekin gibi oyuncu
olmayı hiç düşündünüz mü?
Çocukken Ömercik olma hayalim
vardı. Hiçbir filmini kaçırmadım. İlkokuldaki okuma bayramında
askere giden bir genci canlandırmıştım. İzleyen bütün velileri
hüngür hüngür ağlatmıştım. İlkokul öğretmenimden sonra bendeki
oyunculuk yeteneğini (!) keşfeden kişi Tekin Akmansoy oldu. Jübile
oyununda bana bir rol verdi. Oyun sonrasında kulise gelen tiyatro
hocaları nerede eğitim aldığımı filan sordular. Öyle hoşuma gitti
ki... Eee, her gün dizilerdeki oyuncuları eleştiren birinin, azıcık
sahne tozu yutmasında fayda var. Ki, "Yapan yapar, yapamayan
eleştirmen olur" demesinler. Ama keşke sevgili Rasim'in yeteneğinin
binde birine sahip olabilseydim…
TV'de özellikle takip ettiğiniz kanallar hangileri?
Takip ettiğiniz kanallarda genellikle ne tür yayınları
izlersiniz?
Majör kanallar olarak bilinen Kanal D, atv,
Show TV ve Star'a mutlaka göz atarım. Tematik kanallar arasında
Kanaltürk, tv8, Samanyolu TV, Kanal 7 mutlaka yer alır. FOX'un bazı
programlarını kaçırmam. Son zamanlarda mönümde TNT'nin yerini tvem
almaya başladı. Haber kanalları da mutlaka günlük izleme programım
içinde yer alır. Dijital platformlarda yer alan Turkmax ve Lig TV
ile beraber neredeyse tüm yerli ve yabancı belgesel kanalları da
ilgi alanıma girer. Ayrıca RAI, BBC, NBC, CBS, Channel 5, gibi
uluslararası kanalları da düzenli aralıklarla izlemeye
çalışıyorum.
En çok hangi programları/dizileri izlerken keyif
alıyorsunuz? Samanyolu'ndaki Şefkat Tepe dizisini nasıl
buluyorsunuz?
Samanyolu TV'de iki favorim var. Biri,
sevgili Oktay Usta'nın Yeşil Elma programı, diğeri de Şefkat Tepe
dizisi. Özellikle Şefkat Tepe, giderek közlenen ya da unutturulmaya
çalışılan vatan sevgisini, ülke için yapılan fedakarlıkları gözler
önüne sermesi açısından son derece dikkat çekici. Ortadoğu'da da
büyük ilgiyle izlendiğini biliyorum. Bana e-mail gönderen Lübnanlı,
Filistinli dostlar, dizinin yayınlandığı akşamlarda restoranların
özel tarife uyguladıklarını, özellikle Aslıhan Güner ve Mert
Kılıç'ı mutlaka ülkelerinde görmek istediklerini söylüyorlar.
Dizi ihracatlarımızla ilgili ne
düşünüyorsunuz?
Şimdilik bize sadece gurur veriyor. Ama
bu işten para da kazanmalıyız. Düzenlenen uluslararası televizyon
formatı fuarlarında Türk standlarının önü her zaman kalabalık. Bu
ilgiyi bir an önce ciddi bir ihracat kalemine dönüştürecek
düzenlemeler yapılmalı. Ayrıca o diziye emek verenler, oyuncu
olsun, teknik kadro olsun bu yeni satış ve yeni gösterimden mutlaka
pay almalı. Yani ciddi bir ticari ve hukuki düzenlemeye ihtiyaç
var. Yurtdışına ihraç edilen dizilerin, Türkiye'nin tanıtımına ve
özellikle turizm potansiyelinin genişlemesine büyük katkı
sağlayacağına inanıyorum. Ayrıca dizilerimizin, modernizmle İslam'ı
birleştiren model ülke Türkiye'nin özellikle Ortadoğu'daki pek çok
ülkeye siyasi ve sosyal açıdan rehberlik etmesine olanak verir diye
düşünüyorum.
Dönem dönem evlenme ve yemek gibi belirli konulara
ağırlık veren yayınlar ortaya çıkıyor. Önümüzdeki yıllarda size
göre ne tür programlar ön plana çıkacak, bir tahmininiz var
mı?
İnternet, yazılı ve görsel medyanın tüm silahlarını
birer birer onların elinden almaya başladı. Reklamveren artık sanal
dünyayı izleyip, pastasını ona göre dilimler oldu. Bugün olduğu
gibi gelecekte de televizyonun rotasını reklamveren belirleyecek.
Televizyondaki reklam kuşaklarının izlenme oranı giderek azalıyor.
Ekran başındakileri tıpkı sanal alemde olduğu gibi interaktif ve
katılımcı hale getirecek yeni formatlara ihtiyaç var. İzleyici
eskiden olduğu gibi edilgen değil, etken olma yolunda hızla
ilerliyor. Onları doğrudan sistemin içine katacak içeriksel ve
teknik yeniliklere ihtiyaç duyulacak. Özetle, sosyal paylaşım
siteleri gibi davranmayan televizyon kanalları zorunlu olarak
sistemin dışına savrulacak.
Türkiye'deki TV izleme süreleriyle Avrupa'daki izleme
süreleri arasında fark var mı? Bilinçli bir TV izleyicisine sahip
miyiz?
Televizyonun anavatanı ABD'den sonra dünyada en
fazla televizyon başında vakit geçirilen ülkeyiz. Ama umutla
söylemeliyim ki, eskisinden daha bilinçli, ne tükettiğini bilen,
talepkar ve eleştirel bakış açısına sahip yeni bir izleyici kitlesi
oluştu. Bunun sektöre kalite ve özen getireceği umudunu
besliyorum.
Bir TV kanalınız olsaydı yayın akışınızda ne tür
programlara yer verirdiniz?
Eğer bir televizyon kanalım
olsaydı, üç aya kalmaz iflas ederdi. Zira ne yazık ki reyting
açısından kısır olan bilgi ve kültür programları ile nitelikli
eğlence programlarına yer verirdim. Prime Time'da belgesel
yayınlardım. Gecede sadece bir diziyi ekrana sürer, onu da zırt
pırt reklamla kesmezdim. Dedim ya, felaketim olurdu!
Hayatta en çok keyif aldığınız şey nedir? Korkularınız
var mı?
Hayatta bana en fazla keyif veren,
sevdiklerimle birlikte, klasik otomobilimin direksiyonunda Boğaz
turu atmak. Ya da bir Küçükkuyu akşamında çapariden istavritleri
toplamak... En büyük korkum, başkasına muhtaç hale gelmek... Allah
kimseye göstermesin.
Müzikle aranız nasıl? Gelecekle ilgili en büyük
hayaliniz nedir?
Müzikle aram, 10-15 ayrı yarışmada
jüri üyeliği yapacak kadar iyi. Kulağıma ve müzik zevkime
güvenirim. Azıcık klavye ve davul çalarım. En büyük hayalim, bu
dünyadan göçtükten sona iyilik ve güzellikle anılmak.
Yeni mezun olacak gençlere, iyi birer eleştirmen
olmaları konusunda ne tür önerilerde bulunursunuz? Gençler
kendilerini bu alanda yetiştirmek için ne
okumalı/izlemeli?
Yukarıda da sözünü ettiğim gibi, iyi
bir televizyon eleştirmeni olmak için spordan sanata, ekonomiden
siyasete kadar geniş bir yelpazede genel kültür ve bilgi sahibi
olmaya ihtiyaç var. Söyleyecek sözü olmayanın, eleştirecek gücü de
olmaz. Bir de gazeteciliğin her alanında olduğu gibi televizyon
yazarlığında da merak ve eleştirel göz gerekir. Herkesten daha çok
sormalı, sorgulamalı ve merak etmelisiniz. Sadece eleştirmek
yetmez, yol göstermek, alternatif fikir üretmek de lazımdır. Bir de
eleştirmeyi hep olumsuz anlamıyla düşünmemeli. İyiyi, doğruyu,
güzeli bulduğunuzda tadını çıkara çıkara övmeyi, takdir etmeyi de
becermelisiniz. En zoru da isminizin başında eleştirmen gibi soğuk
bir sıfat taşımanıza rağmen, hoşgörülü, esprili, sıcakkanlı
olabilmek, insanları ya da kurumları eleştirmeden önce empati
refleksi geliştirmektir. Ayrıca teknoloji ile barışık olmak,
dijital çağın uzağına savrulmamak, hem içinde yaşadığın toplumun
gelenek, örf ve adetlerinden haberli olmak, hem de yüzü Batı'ya
dönük yaşamak gerekir. Ayrıca televizyonu sadece bir eğlence aracı
olarak görmeyip, onu topluma açılan bir pencere, bir sosyal
laboratuar olarak görüp, analiz etmeyi de ihmal etmemeli. Vay be...
Bu televizyon eleştirmenliği ne zormuş! Böyle alt alta sıralayınca
anladım...
KEHKEŞAN DERGİ - HAZİRAN