11 Eyl 2008 16:12
Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:13
EDİTÖRLER NEDEN HABER AYIKLIYOR?..PUSULAMIZ NEDEN ŞAŞKIN?..SABAH OKUR TEMSİLCİSİ KİMLERE "BİZİ RAHAT BIRAKIN" ÇAĞRISI YAPTI?..
Bana bugün "özel" bir ombudsman köşesi açmasını Ergun Babahan'dan bilhassa rica ettim.Çünkü,bu kavganın farklı boyutlarının SABAH okurlarına açık açık,dürüstçe anlatılmasında binbir fayda var.
Bizi rahat bırakın
'Haklıydı' 'haksızdı'yı tartışalım, ama bilelim ki ErdoğanDoğan kavgası 'hayırlara vesile' olabilir. Siyasetçiye hoşgörü lazım, ama medya patronlarının da halka özür borcu var.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Doğan Medya Grubu patronu Aydın Doğan arasında yaşanan "patlama" kötü mü oldu?
Tam tersi.
Yasemin Çongar'ın Taraf'ta geçen gün yazdığı gibi, bu kavga siyasetle medya arasındaki "marazi ilişkiyi" bitirme açısından "hayırlara vesile" sayılmalıdır.
Bana bugün "özel" bir ombudsman köşesi açmasını Ergun Babahan'dan bilhassa rica ettim.
Çünkü, bu kavganın farklı boyutlarının SABAH okurlarına açık açık, dürüstçe anlatılmasında binbir fayda var.
SABAH hem duruş, hem eleştiri, hem de özeleştiri açısından çok önemli, şu anda başrolde olan bir gazete. Bu kavga da bizi, yani gazetecileri çok kritik bir aşamaya getirmiş durumda.
Daha önce defalarca bu köşede mesleki rol, editoryal bağımsızlık ve medya sahibi-siyasetçi-gazeteci ilişkileri üzerinde yazdım. SABAH'ın Çalık Grubu tarafından satın alınması ardından, en kritik noktaların altını ısrarla çizdim.
Şimdi şu soruyu sormamız gerekiyor:
Gazeteciler kimin için çalışır?
Buna geri döneceğim.
Bu kavga, bir barajın yıkılması, iyice şişen bir cerahatin patlamasıdır.
İki tarafın da haklı olduğu yerler var.
Dünkü Milliyet'te Hasan Cemal'in ve Yeni Şafak'ta Ali Bayramoğlu'nun yazılarını okursanız, "büyük fotoğrafı" göreceksiniz.
Ama her iki yazıyı peş peşe, birlikte okursanız.
Cemal, Deniz Feneri olayındaki tartışmasız "haber değeri"ne dikkat çekiyor, Erdoğan'ın medyanın önemli bir bölümünü "haşlayarak", "tehdit ederek" baskı altına almasını sert biçimde eleştiriyor.
"Kötü hal"den sınıfta bırakıyor.
Son derece haklı.
Ali Bayramoğlu da Cemal'in kaldığı yerden alıyor, Erdoğan'ı üslup ve çıkışını eleştirdikten sonra neşteri "merkez medya" diye bilinen Doğan Grubu'na atıyor. Ona göre, bu grup, genel olarak, öteden beri, siyasetmedya arasındaki ilişki kirliliğinde, "rant ve çıkar gazeteciliğinde", iş takipçiliğinde, etik değerlere yönelik "vandalizm"de başrol oyunculuğunu üstlenmiştir.
Patron çıkarına endeksli siyaset mühendisliğinin, iktidar şekillendirme veya yok etmenin, tehdit ve şantaj zincirinin "merkez medyası" olmuştur. Bu grup içindeki "ifade özgürlüğü", çoğu kez patron çıkarlarının seyri ile belirlenmiş ve sınırlanmıştır.
Son derece haklı.
Umur Talu'nun dünkü SABAH'taki yazısında da "gazeteci-iktidar" ilişkilerinin hüzünlü anatomisini görebilirsiniz.
Yorumlara bakınca, iki temel, "çekirdek" konuya saplanıyoruz:
- Siyasetin ve/veya medya patronlarının iktidarını besleyen hoşgörüsüzlük,
- Etik değerlere saygıyı kaybeden, hatta inkâr eden medyanın çıkmazı...
Başbakan'ın eleştiriye tahammül sorunu olduğu, "öfke yönetimi"ni bir türlü halledemediği malum.
Baykal ve öteki siyasiler gibi, öncekiler gibi o da basına karşı hoşgörüsüz.
Ama Aydın Doğan'ın da onlardan hiç farkı yok.
Pek çok
Tam tersi.
Yasemin Çongar'ın Taraf'ta geçen gün yazdığı gibi, bu kavga siyasetle medya arasındaki "marazi ilişkiyi" bitirme açısından "hayırlara vesile" sayılmalıdır.
Bana bugün "özel" bir ombudsman köşesi açmasını Ergun Babahan'dan bilhassa rica ettim.
Çünkü, bu kavganın farklı boyutlarının SABAH okurlarına açık açık, dürüstçe anlatılmasında binbir fayda var.
SABAH hem duruş, hem eleştiri, hem de özeleştiri açısından çok önemli, şu anda başrolde olan bir gazete. Bu kavga da bizi, yani gazetecileri çok kritik bir aşamaya getirmiş durumda.
Daha önce defalarca bu köşede mesleki rol, editoryal bağımsızlık ve medya sahibi-siyasetçi-gazeteci ilişkileri üzerinde yazdım. SABAH'ın Çalık Grubu tarafından satın alınması ardından, en kritik noktaların altını ısrarla çizdim.
Şimdi şu soruyu sormamız gerekiyor:
Gazeteciler kimin için çalışır?
Buna geri döneceğim.
Bu kavga, bir barajın yıkılması, iyice şişen bir cerahatin patlamasıdır.
İki tarafın da haklı olduğu yerler var.
Dünkü Milliyet'te Hasan Cemal'in ve Yeni Şafak'ta Ali Bayramoğlu'nun yazılarını okursanız, "büyük fotoğrafı" göreceksiniz.
Ama her iki yazıyı peş peşe, birlikte okursanız.
Cemal, Deniz Feneri olayındaki tartışmasız "haber değeri"ne dikkat çekiyor, Erdoğan'ın medyanın önemli bir bölümünü "haşlayarak", "tehdit ederek" baskı altına almasını sert biçimde eleştiriyor.
"Kötü hal"den sınıfta bırakıyor.
Son derece haklı.
Ali Bayramoğlu da Cemal'in kaldığı yerden alıyor, Erdoğan'ı üslup ve çıkışını eleştirdikten sonra neşteri "merkez medya" diye bilinen Doğan Grubu'na atıyor. Ona göre, bu grup, genel olarak, öteden beri, siyasetmedya arasındaki ilişki kirliliğinde, "rant ve çıkar gazeteciliğinde", iş takipçiliğinde, etik değerlere yönelik "vandalizm"de başrol oyunculuğunu üstlenmiştir.
Patron çıkarına endeksli siyaset mühendisliğinin, iktidar şekillendirme veya yok etmenin, tehdit ve şantaj zincirinin "merkez medyası" olmuştur. Bu grup içindeki "ifade özgürlüğü", çoğu kez patron çıkarlarının seyri ile belirlenmiş ve sınırlanmıştır.
Son derece haklı.
Umur Talu'nun dünkü SABAH'taki yazısında da "gazeteci-iktidar" ilişkilerinin hüzünlü anatomisini görebilirsiniz.
Yorumlara bakınca, iki temel, "çekirdek" konuya saplanıyoruz:
- Siyasetin ve/veya medya patronlarının iktidarını besleyen hoşgörüsüzlük,
- Etik değerlere saygıyı kaybeden, hatta inkâr eden medyanın çıkmazı...
Başbakan'ın eleştiriye tahammül sorunu olduğu, "öfke yönetimi"ni bir türlü halledemediği malum.
Baykal ve öteki siyasiler gibi, öncekiler gibi o da basına karşı hoşgörüsüz.
Ama Aydın Doğan'ın da onlardan hiç farkı yok.
Pek çok