EDHO'daki ayrılığa çarpıcı yorum: Deniz'i 'kestiler', dizinin 'namusunu kurtardılar' hadi bakalım!
Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay, oyuncu Deniz Çakır'ın Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizisinden çıkartılmasını köşesine taşıdı.
Cumhuriyet yazarı Tayfun Atay, Oyuncu Deniz Çakır’ın Eşkıya Dünyaya
Hükümdar Olmaz dizisinden çıkarılmasıyla ilgili, " Bizim alaturka
kapitalizmimizin en cafcaflı, janjanlı dilimi medya/eğlence sektörü
de, onun bir alt dalı olan 'hayal endüstrisi' de Allah’ına kadar
eril ve maço. O yüzden Deniz’i 'kestiler', dizinin 'namusunu
kurtardılar'. Hadi bakalım!" dedi.
"Eril' bir cezai yaptırım"
Deniz Çakır'a yapılan muamale için 'cinsiyetçi linç' tanımlaması
yapan yazar, "Bu, bir 'özel hayat'. Gel gelelim bu 'özel' ve
'hakiki' hayat, ekrandan seyrimize sunulan ve 'genel' kabul gören
bir 'kurgu hayat'ın hükmü altında 'eril' bir cezai yaptırıma
uğratılmakta" diye yazdı.
Yazar Atay "Eşkıya’nın namusu Deniz’den soruldu!"
başlığıyla yayımlanan yazısında Deniz Çakır üzerinden sektörü
yorumladı. Atay'ın yazısı şöyle:
"Oyuncu Deniz Çakır’ın Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz (EDHO)
dizisinden yapımcı Raci Şaşmaz kararıyla çıkarılması, bir takım
noktalar hâlâ aydınlığa çıkmamış ve kim ne yapmış belirsiz olmakla
birlikte, ağırlık merkezinde “cinsiyetçilik” olan bir hadise ve
oradan hareketle değerlendirilip sorgulamaya açılması gerekir.
Olayın özeti çok tatsız ve hakikat nerede başlayıp nerede iddiaya,
nerede de “iftira”ya dönüşüyor bunu belirlemek çok güç. Ama
okurlarıma biraz bilgi aktarmadan konuyu tartışmaya açmam da
olanaksız.
Kurtlar Vadisi’ni “devlet-mafya” tematik eksenli bir kurgu olarak
“reyting yumurtlayan tavuk” haline getirdikten sonra bir de
“aile-mafya” tematik eksenli (“kadın-çekişmesi”ne de eklemli) bir
ikinci reyting mucizesi yaratma hedefine kilitlenip bunda başarıya
ulaşmış bir ticari aklın ürünü EDHO…
Elbette bu akıl, ticari olduğu kadar eril, “ataerkil” bir akıl.
Deniz Çakır, EDHO’da Oktay Kaynarca tarafından canlandırılan mafya
babası Hızır Çakırbeyli’nin eşi Meryem olarak başrolde. Üç yıldır
reytingin zirvesinde olan bir yapım söz konusu ve bunda Deniz’in
payı büyük.
Yeni sezon için hazırlıklar yapılırken ve Deniz de Meryem rolü için
kadroda yerini korurken birden bire onunla yolların ayrıldığını
öğreniyoruz. O da sosyal medya paylaşımıyla bunu doğruluyor ve 3
yıldır bütünleştiği “Meryem”den ayrıldığını hüzünlüce ifade eden
bildirimlerde bulunuyor.
Son sözü de şu: “Ben duruşumdan taviz vermeden ve omurgalı bir
birey olmanın erdemiyle yoluma devam edeceğim. Hep öyle yaptım. İyi
insan olmak güzel. Yanlış olanın karşısında durmak da…”
Peki, neden oldu bütün bunlar?
Önce Deniz Çakır’ın bir “kadın” olarak özel yaşamına dikkat
etmediği, eski alkollü görüntüleri tekrar servis edilip “kovulma”ya
gerekçe olarak sunuldu. Sonra daha aleni şekilde onun (yine bir
“kadın” olarak) bir “yasak ilişki” içinde olduğundan ve dizideki
kurgu karakteri ile “bağdaşmayan” bir gerçek hayat sürdüğünden dem
vuruldu.
Ardından yasak ilişkiye girilmiş isim, elbette bir iddia (ya da
iftira) olarak telaffuz edilip hadise “magazinel” olarak iyice
katmerlendirildi. Orada da bitmedi. Oyuncunun diziden
çıkarılmasının, Türkiye film endüstrisinin büyük bir isminin isteği
doğrultusunda gerçekleştiği söylendi.
Bunlar at izinin iti izine karıştığı, insanın yüzünü buruşturmasına
yol açan iddialar/söylentiler.
Fakat ne, ne kadar doğru/yanlış, net olarak bilinmese de ortada her
halükârda bir ataerkil/cinsiyetçi linç icrası var.
Anlatılanları, söylenenleri, yazılanları ahlaken kodlayıp Deniz’e
kızma, kınama, teessüf etme özgürlüğü birilerinde olabilir ve bu,
onların kendi bileceği iş… Ancak kim ne düşünürse düşünsün ve ne
olmuş olursa olsun, bu, bir “özel hayat”.
Gel gelelim bu “özel” ve “hakiki” hayat, ekrandan seyrimize sunulan
ve “genel” kabul gören bir “kurgu hayat”ın hükmü altında “eril” bir
cezai yaptırıma uğratılmakta.
Daha önce de olmadı mı, oldu. Yıl 2003. Çocuklar Duymasın dizisi
ekranda kapı-baca yıkıyor ve dizinin anne karakteri Meltem’i
canlandıran (hâlâ da aynı role devam eden) oyuncu Pınar Altuğ,
yapımcı-senarist Birol Güven tarafından özel yaşamındaki
ilişkilerini “tanzim etmediği” takdirde rolünü kaybedeceği
tehdidiyle karşı karşıya bırakılıyor.
Pınar’ın da kocası askerdeyken bir “yasak ilişki” içine girdiği ve
dizi yayımlanırken bunun devam ettiği dedikoduları magazinel
gündemi işgal etmişti. Dizideki “iffet sahibi” anne, Meltem, bunu
nasıl yapardı?!
O yüzden hayatı ve hayat ekonomisi “hayal endüstrisi”ne bağlı Pınar
Altuğ, Meltem’e tâbiliğini netleştiren sözler sarf etti: “Bugüne
kadar Meltem karakterine yakışmayacak hiçbir şey yapmadım.”
O, böyle dedi, rolünü korudu ve “Meltem”, Pınar’ı yuttu!
Deniz Çakır böyle demek yerine “duruşundan taviz vermemek”ten,
“omurgalı olmak”tan bahsederek “Meryem” tarafından yutulmaktansa
onu “kaybetmeyi” tercih etmiş görünüyor.
Sonuçta bu tür olaylarda okkanın altına giden hemen her zaman
kadınlar olmakta.
Tıpkı namus cinayetlerinde kurban nasıl hep kadınsa, bu tür “özel
hayat” yahut “yasak ilişki cinayetleri”nde de kurban hep kadın…
Çünkü kapitalizm, hâlâ her yerde ata-erkil… Ve bizim alaturka
kapitalizmimizin en cafcaflı, janjanlı dilimi medya/eğlence sektörü
de, onun bir alt dalı olan “hayal endüstrisi” de Allah’ına kadar
eril ve maço.
O yüzden Deniz’i “kestiler”, dizinin “namusunu kurtardılar”. Hadi
bakalım!.."