27 Oca 2010 01:49 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 14:03

"DOSTLARIM,TANIDIKLARIM SABAH OKUMAYI BIRAKTILAR!.." SABAH YAZARINDAN ACI İTİRAF!..

"Kimileri yakın çevremde olan bazı tanıdıklarım, hatta dostlarım SABAH okumayı bıraktılar. Benden de binbir özür dileyerek... Yazıyorum kimsenin haberi olmuyor!" İşte önemli bir yazarın Sabah sayfalarında içini döktüğü o yazı.

Atilla Dorsay'ın Sabah'taki yazısı


SABAH'ı okumak ya da okumamak

Geçen haftaki yazımda "kimi laik dostlarımız son zamanlarda SABAH okumuyormuş," diyor ve bu konuda daha uzun yazmayı düşündüğümü belirtiyordum. İşte, diğer konuları erteleyerek yazıyorum. Evet, doğru. Kimileri yakın çevremde olan bazı tanıdıklarım, hatta dostlarım SABAH okumayı bıraktılar. Benden de binbir özür dileyerek... Vallahi, yazılarımın okunmasını isterim. Hele dost bildiğim insanlarca... Ama artık bunu kişisel bir sorun yapmak, illa da okunmayı beklemek ve bunu dost olmanın şartı saymak gibi huylarım kalmadı. İşte olgunluk! Peki, kimileri sadece 'amiral gemi'yi okumayı yeter saysalar da, kastettiğim insanlar uzun zamandır okuduklarını bildiğim gazetemizden niye vazgeçtiler? Elbette kendilerini laik (veya ulusalcı ya da cumhuriyetçi) saydıkları ve SABAH'ın iktidara yakın bir sermaye grubuna geçmesi nedeniyle bu kimlikten uzaklaştığını düşündükleri için... Peki, haklılar mı? Haklı olmak için, başkalarını bilmem ama benim, Cumhuriyet gazetesinde 27 yıl dirsek çürütmüş, bu arada sinemanın yanısıra hemen her konuda yazmış, siyaset dahil tüm görüşlerini, angajmanlarını gereğinde ortaya dökmüş 43 yıllık bir gazetecinin, birden kamp değiştirip Atatürk karşıtlığına, dinciliğe, İslami devrime ve benzeri hoşluklara alkış tuttuğuna da inanmaları gerekmez mi? Bunu yapabilirler mi? Ki ayni şey şüphesiz, hemen hepsi uzun zamandır SABAH'ta çalışan tüm yazar-çizer kadromuz için de söylenebilir. Ama ben bir insanın Atatürkçü, cumhuriyetçi, ulusalcı, ilerici, devrimci, solcu ne derseniz deyiniz, işte o olduğunu göstermek için günde 40 kez bunları söylemesi gereğine inanmıyorum ki... Benim için Atatürkçülük herşeyden önce akılcılıktır; aklı, bilgiyi ve bilimi her şeyin önüne koymaktır. Ayrıca Atatürkçülük ezber okumak değil, her dönemde, her yeni durum karşısında zekasını kullanarak yeni çözümler üretme sanatıdır. Atatürkçülük zekadır, aptallık değil. Yeniliktir, köhnemişlik değil. Her şeyi günü gününe izlemektir, papağan gibi hep ezber söylemek değil. Kimi gazetelerde her gün tıpatıp aynı şeyleri yazan, her konudaki söyleyecekleri aynen kestirilen ve okurlarına bir sürpriz düşünce kırıntısı bile sunamayan yazarlarla nereye varılır ki! SABAH'ı okumaktan vazgeçen dostlarımız özellikle kimi yazarlara kızıyorlar, biliyorum. Ama ben düşüncelerine tıpatıp, hatta kimi zaman hiç katılmasam da, onları papağan yazarlardan çok daha ilginç buluyorum. Hiç olmazsa bizleri kışkırtıyorlar, bazen sinirlendiriyorlar, ama bu şekilde bizlere sık sık fikir jimnastiği yaptırıyorlar. Bunun yanısıra, SABAH'ın benim asıl alanım olan kültür konusunda da hayli ilerde olduğunu düşünüyorum. Bakınız, bir yılı çok aşan gündelik Kültür sayfamız, ilana en küçük bir taviz verilmeden mükemmel biçimde sürüyor. Hangi kitle gazetesinde bu var? Keşke tüm Anadolu ve Avrupa baskılarında da yer alabilse... Öte yandan, alanı daha da daraltırsak, sinemaya en çok yer veren gazetenin de SABAH olduğu gözden kaçabilir mi? Kültür sayfasında veya haftasonu eklerinde? Öyle ki, ben gerçek bir sinemaseverin SABAH okumadan yapabileceğine inanmıyorum. Ben ayrıca, Haftanın İçinden köşemde, yerimin yetersizliğine karşın önemli bulduğum her sanat olayına değinmeye, övgü hak eden her çabayı övmeye çalışıyorum. Sanatçımız öylesine yalnız, övülmeye öylesine aç ki... Keşke daha çok yer verseler de, bunu daha iyi yapabilsem... Ama kimi zaman, benim üzerine yazdığım sanat adamının bundan haberi bile olmuyor. Son dönemden örnekler vereceğim: Antalya sırasında veya sonrasında Vecdi Sayar'ı övüyorum, görüyorum ki haberi bile olmamış... Osman Şahin beni aylar öncesinden alacağı Mersin Onur Ödülü için davet ediyor, gidip geliyor ve ona bir övgü yazısı yazıyorum. Bir hafta sonra telefonlaşıyoruz, okumamış... Çetin Tekindor beni galasına çağırıyor, gidip yazıyorum, ancak bir hafta sonra bir teşekkür mail'i alıyorum: geç haberi olmuş. En azından biri ona söz etmiş hiç olmazsa... Ama önemi yok. Ben o yazıları illa da o kişiler okusun diye yazmıyorum. Ben onları halk için, okur için, seyirci için yazıyorum. Kimseden teşekkür de beklemiyorum, vicdani tatminim bana yeter. Ama bir kez daha söyleyeyim: SABAH sonuç olarak büyük gazeteler arasında yalnızca sanata en çok eğileni değil, en dinamik olanı. Üzerine ölü toprağı serpilmemiş kıpır kıpır bir gazete. Bu açıdan, bence SABAH'ı okumamak bir kayıp. Beni bunca yıldır tanıyan okur kitlemin bu yazıyı tümüyle özgür vicdanımla yazdığımı ve kimseye yağ çekmeyi hedeflemediğimi bildiklerine de kesinkes inanıyorum.