"Doğan Medya da boğuldu, havuz onlarınsa deniz bizim"
Doğan Medya Grubu'nun Demirören Grubu'na satılmasıyla ilgili yorumlar gelmeye devam ediyor.
Journo Yayın Yönetmeni ve Gazeteciler Sendikası Genel Örgütlenme
Sekreteri Mustafa Kuleli, Türkiye tarihinin en büyük medya
sahipliği değişimini ifade eden Doğan Medya Grubu’nun iktidara
yakın Demirören grubuna satışını değerlendirdi. Satış kararının
alındığı 21 mart gününü geleneksel medyanın son günü olarak
adlandıran Kuleli, "Doğan Medya da boğuldu, havuz onlarınsa deniz
bizim" dedi.
Mustafa Kuleli'nin, "Doğan Medya da boğuldu: Havuz
onlarınsa deniz bizim" başlığıyla yayımlanan yazısı
şöyle:
21 Mart geleneksel medyamızın son günüydü. Baharın gelişini ve
yeniden doğuşu simgeleyen bu gün hepimiz için yeni bir başlangıcın
miladı olabilir. Havuz problemleri çözülmek içindir.
Önce kötü haber: Türkiye’de medya nihayet tek elde toplandı. Tek
adam rejiminin Doğan Yayın Holding şirketlerini ele geçirmesi daha
kurak, daha az sesli, daha renksiz bir medya ortamı yaratacak.
Doğan Haber Ajansı ve dağıtım şirketi Yay-Sat’ın Demirören grubuna
verilmesi muhalif medyanın mevcut iş modellerini daha da verimsiz
kılacak. Muhtemelen pek çok medya çalışanı işten atılacak ve bir
kısmı uzun süre iş bulamayacak.
Ancak gecenin bu en karanlık anı, güneşin doğuşuna en yakın
olduğumuz an olarak da görülebilir.
Ağırlığı yeni medya yayıncılığına vermek, gelişen haber üretim
teknolojilerine adapte olmak, dijital platformlar kurmak ve
bunların finansal sürdürülebilirliğini sağlamak için artık çok daha
elverişli bir ortam var. İşte bu fırsatları tartışmak, günümüz
medyası için çözümler önermek ve gazeteciliğin geleceğine dair
konuları yenilikçi biçimlerle sunmak için kurduğumuz Journo, tam da
bugün dijitalde ikinci yaşını doldurdu mesela. Ne mutlu ki bu iki
yıl zarfında bizim gibi nice başka girişim de kitlesiyle
buluştu.
Yani doğa boşluk kaldırmıyor. Türkiye’nin yarıdan fazlasını
oluşturan ve geleneksel gazete-TV ile zaten pek ilgilenmeyen genç
nüfus, kaliteli dijital mecralar istiyor. Bu talep eninde sonunda
kendi arzını yaratacaktır. Dijitalde doğmuş medyalar ve sürgündeki
haber merkezlerinin sayısı hızla artacak, mevcut İnternet yayınları
gelişecek ve kurumsallaşacaktır. Yeter ki okur, izleyici, kullanıcı
bağımsız haberciliği desteklesin.
Bu noktada internet üzerinden görsel-işitsel yayın yapanlara lisans
zorunluluğu ve RTÜK denetimi getiren düzenleme cesaret kırıcı
bulunabilir. Ancak unutulmamalı ki İnternet’in doğası bu tür sansür
mekanizmalarını atlatacak yeni yolları her zaman çıkartmıştır.
İnternet gayri merkezî özünü koruduğu sürece, RTÜK gibi yerel bir
denetim mekanizmasıyla medyaları kontrol etme niyeti arkaik ve
gülünç bir hevesten ibaret kalacaktır.
Enseyi karartmayın, gelecek biziz.