Doğan Grubu'ndan hükümete gittiği iddia edilen e-postalardan: Yazarlarımız seviyesizliği sürdürüyor!
Red Hack, Mehmet Ali Yalçındağ'ın gönderdiği öne sürülen yeni e-postaları yayımladı
Red Hack, Doğan Medya Grubu Başkanlığı'nı yürüten Aydın Doğan'ın damadı Mehmet Ali Yalçındağ ile Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan arasında geçtiği öne sürülen yeni e-postalar yayımladı. Bazı e-postalarda gönderilen kısmına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak'ın ağabeyi, Turkuvaz Medya Grubu'nun CEO'su ve Çalık Holding Yönetim Kurulu Üyesi Serhat Albayrak'ın da eklendiği iddia ediliyor. Buna göre, Mehmet Ali Yalçındağ'ın Hasan Doğan ve Serhat Albayrak'a gönderdiği iddia edilen e-postada Yalçındağ'ın Aydın Doğan'a "Bizim sadece zihniyet değişimi, makul yayıncılık, evrensel değerlerde muhalefet gibi normlar üzerinde durduğumuzu ve maalesef bizim ilk 6 ayın sonunda henüz bu standartları yakalayamadığımız somut örneklerle görüşüldü. Bunun yanında genel manada ne yapmak istediğimiz konusunda da net olmadığımız, bazı yazarların gündemden koptukları, bazılarının seviyesizliklerine devam ettikleri, en önemlisi Mehmet’in (Mehmet Yakup Yılmaz – Medyaradar) başka bir konusunun olmadığı üzerinde duruldu" dediği öne sürülüyor.
Mehmet Ali Yalçındağ'ın 29 Haziran'da Serhat Albayrak ve Hasan Doğan'a gönderdiği öne sürülen metinde Bild yöneticilerinin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile röportaj yapmak istedikleri iddiası "Eğer Beyfendi emrederse Kai’yi çağıralım, önce Hasan Bey sizler oturun, isterseniz ben de gelirim, daha sonra eğer mutabık kalırsanız bu röportajın çok önemli olacağını görüyorum" ifadeleriyle yer alıyor.
Red Hack'in yayımladığı ve 21 Nisan 2016 saat 00.04'te Mehmet Ali Yalçındağ'dan Serhat Albayrak'a gönderildiği öne sürülen e-postada şu ifadelerin geçtiği iddia ediliyor:
Konu: Üstat. Üstat selam, Deniz Zeyrek düşman. Elimden geleni yaptım. Cnntürk de haftada 5 den 2 ye düşürdüm. Ne kavgayla. Efendim Hürriyet Ankara temsilcisine bunu yapamazmışım. Vuslat ve Sedat öyle diyormuş deniz de bu böyle dedi. Ama sonunda düştü 2’ye. Ama ne mücadele. Ankara’da kimse görüşmüyor diyorum bu arkadaş olmaz diyorum. Binali bey diyorki her gün beni arıyor. Sonunda geçen hafta Binali bey ona konuştu. Deniz havaya girdi. Dün Binali beye haber yolladım, Deniz’i neydeyse yolluyordum adamı kurtardınız diye. Bu sabah Enerji Bakanımız tüm Ankara temsilcilerini çağırmış Deniz hariç. İçine su serpildi. Süper oldu. Sedat Ergin aradı Deniz çağrılmamış çok üzüldük dedi. İyi dedim. Üstat ben burada uğraşıyorum ama bir koordinasyon içinde olmamız lazım. Bu kardeşin burada tek başına mücadele ediyor ama yalnızım, sen ciddiye almıyorsun ama tek başıma strateji yapıyorum. Nasıl olacak böyle bilmiyorum vallahi. Yalnız da kalsam mücadeleye devam edeceğim ben pes etmem. Eyvallah.
Yine 21 Nisan 2016 saat 00.09’da gönderildiği öne sürülen başka bir mailde de şu ifadelerin geçtiği savunuluyor:
Konu: Yine ben. Üstat, Ben bu projede gücümü 3 kişiden alıyorum. Beyfendi, Berat bey ve sen. Üçünüzle de görüşmeyince benim gücüm azalıyor, ne olur anlayın beni. 10 gün önce Sayın Cumhurbaşkanı’mız Kandil için cevaben arayınca biraz toparladım çünkü aydın bey ile akşam yemeğindeydim şahane oldu. Ama konuşmamız lazım. Kalbimde ritm bozukluğu var inanmıyorsun bana.
"Beyefendi emrederse Bild'i çağıralım"
2 Haziran'da saat 14:53'te Mehmet Ali Yalçındağ'dan Serhat Albayrak ve Hasan Doğan'a gönderildiği öne sürülen e-posta'daysa Alman Bild gazetesinin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'la söyleşi talebinde bulunduğu iddiası şu ifadelerle dile getiriliyor:
Hasan bey iyi günler, dün Berlin’de Bild gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Tanit, Axel Grubu Genel Yayın Yönetmeni Kai Dieckmann ve Bild On Line editörü ile toplantı yaptım. Öncelikle Kai bana Sayın Cumhurbaşkanı’mızla yapmak istediği özel röportajı hatırlattı. Elime 4 adet Bild gazetesi verdi, Obama, Putin, Hollande ile yapılmış özel röportajların Avrupa’nın en etkin mecrası olan Bild’de yapıldığını söyledi.
Usul olarak da şunları söyledi,
Örneğin Hollande önce tedirgin olmuş ve şöyle bir yol izlemişler. Önce Kai ve Tanit, Paris’e giderek Hollande’nin danışmanlarıyla içerik konusunu, nelerin önemli olduğunu, konularını paylaşmışlar. Burada bir güven oluştuktan sonra Hollande randevuyu vermiş ve Kai ile Paris’te toplanmışlar. Röportaj tamamlandıktan sonra Kai bunları yazılı hale getirmiş ve Hollande’ın ofisine geri yollamış bir hata olamsın diye. Onlar da istediği her şeyi değiştirmişler ve röportaj bu şekilde basılmış.
Kai diyor ki bu Almanya’da basının genel uyguladığı bir yöntem. Avrupa’da başka hiçbir gazetede bunu bulamazsınız diyor.
Diğer taraftan Putin ile yapılmış mülakatı gösterdi. Diyor ki bizim Putin’e yaptığımızı kimse yapmaz. Anormal eleştiriyoruz, kendisi hakkında neler yazıyoruz, neler ve işin kötüsü Putin çok iyi Almanca bildiği için tüm bu negatif haberleri bizzat okuyor. Ama buna rağmen bizimle özel röportaj yapıyor. Çünkü insanlarla en iyi diyalog bu yolla kuruluyor.
Kai diyor ki, Sayın Erdoğan’ın da çok fazla kendini ve yaptıklarını anlatmaya, paylaşmaya ihtiyacı var. Çok kapandınız. Biz elimizdeki bilgilerle haber yapıyoruz çünkü Türkiye bizim için çok önemli diyor. Bana bu şansı verin, gelin bunu çok güzel, çok boyutlu kullanalım. Ben gerçekten dostluk yapmak istiyorum, buradan herhangi olumsuz bir şey çıkarmak değil, aksine Erdoğan’ın gerçek görüşlerini Avrupa’ya duyurmak istiyorum diyor.
Çok samimi ve gerçekten bunun çok büyük ses getireceğini düşündüğünden dolayı yapmak istiyor.
Eğer Beyfendi emrederse Kai’yi çağıralım, önce Hasan Bey sizler oturun, isterseniz ben de gelirim, daha sonra eğer mutabık kalırsanız bu röportajın çok önemli olacağını görüyorum.
"Somut talep var mı; şunu at, bunu sat?"
29 Haziran'da, saat 14.15'te Mehmet Ali Yalçındağ'dan Serhat Albayrak ve Hasan Doğan'a gönderildiği iddia edilen metinde şu ifadeler yer alıyor:
12 Haziran pazarlama günü İstanbul’da yaptığımız görüşme sonrasında yaptığım toplantılar hakkında bilgi arz etmek isterim.
Öncelikle aldığım dosyaları kendisinin de incelemesi için Bodrum’a gönderdim. Daha sonra kendim de giderek uzun bir görüşme yaptık.
Dosyaları gönderdikten sonra yaptığım ilk görüşmede “Bu şekilde devam edeceksek yaptığım işi bırakabilirim” dedim. “Ben bir şeyleri onarmak ve size, ailenize yardımcı olmaya çalışıyorum ama benim arkamdan oyunlar oynanıyor, bu beni rahatsız ediyor, bir sabah bırakabilirim” dedim. “Beni tehdit mi ediyorsun, eğer bırakırsan hem bize hem de kendine çok zarar verirsin” dedi. “Çocuklarına ne diyeceksin” dedi. Ben de “Tehdit etmiyorum ama ne yaptığımızı anlamakta güçlük çekiyorum, her kafadan bir ses çıkıyor, ben neyin başıyım, anlamıyorum” dedim.
Daha sonra biraz rahatladık ve konuyu değiştirerek esas meseleye geldik, bana “Pazar günü yaptığın görüşmeden ne anladın ve herhangi bir somut talep, istek oldu mu?” diye sordu. Ben de hiçbir talep ile karşılaşmadığımı, sadece ilk 6 ayın bir değerlendirmesi yönünde bir görüşme olduğunu” söyledim. “Yani şunu atın, bunu satın, hiç konuşulmadı mı” diye sordu. “Böyle bir yaklaşımın hiçbir zaman olmadığını tekrarladım”.
“Bizim sadece zihniyet değişimi, makul yayıncılık, evrensel değerlerde muhalefet gibi normlar üzerinde durduğumuzu ve maalesef bizim ilk 6 ayın sonunda henüz bu standartları yakalayamadığımız somut örneklerle görüşüldü” dedim.
“Bunun yanında genel manada ne yapmak istediğimiz konusunda da net olmadığımız, bazı yazarların gündemden koptukları, bazılarının seviyesizliklerine devam ettikleri, en önemlisi Mehmet’in (Mehmet Yakup Yılmaz – Medyaradar) başka bir konusunun olmadığı üzerinde duruldu. Milli konulara yeterince sahip çıkılmadığı, ülkemizin yurt dışı odaklara karşı gereğinde savunulmadığı gibi konular üzerinde duruldu” dedim.
“Her gazete ve televizyonun kendi okur ve seyirci kitlesine saygılı olması gerektiğinde mutabakat var ama düşmanlıkların sürekli olması veya bakış açılarının hep aleyhe kullanılmasının üzücü olduğu konuşuldu” dedim.