27 Eyl 2010 14:03 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:39

DİZİLER TÜRK TOPLUMUNA KÖTÜ ÖRNEK OLUYOR MU?

"Geceleri yemekten sonra tüm aile ekran başına oturuyor ve dizilerin şatafatlı dünyasına dalıyoruz ama ..."

Türkiye ABD’den sonra dünyada en çok TV izleyen ülke durumunda. Ulusal kanallar ücretsiz olarak tüm evlere giriyor. Geceleri yemekten sonra tüm aile ekran başına oturuyor ve dizilerin şatafatlı dünyasına dalıyor.

Psikoloji bilimi gösteriyor ki, izleyiciler çoğu kez dramalardaki durum ve karakterlerle kendilerini özdeşleştiriyor. Çocuk ve gençlerde, sanal karakterleri örnek alma durumu daha belirgin olarak gözlemleniyor. Avrupa, “kötü örnekler” konusunda çok duyarlı. Sivil Toplum Kuruluşları ve yargı zararlı ve tehlikeli buldukları yapıtlara kısıtlama getiriyorlar. ABD son dönemde artan okul saldırıları karşısında şiddet konusuna daha hassas yaklaşıyor. Bizde iş ne yazık ki RTÜK’e kalıyor. O da kanal kapatıyor veya para cezası veriyor. Oysa, bir oto-kontrol olmalı.

Kanallarmızın ticari rekabetini anlıyorum. Daha çok izleyici çekebilmek, reklam pastasından daha çok pay almak anlamına geldiği için büyük bir yarış içindler. Ancak, toplumsal sorumlulukları da var. Tecavüz sahnelerini, dayak yiyen kadınları, silahları, pusuları, işkenceleri yayınlarken, o sahnelerin toplumu koşullandırdığını akıldan çıkarmamaları gerekiyor.

Çatışma, cinsellik, entrika ve şiddet reyting getiriyor

Her ne kadar isimleri farklı olsa da, TV dizilerinin altyapısı birbirine çok benziyor. “İyi-kötü, zengin-fakir, batı-doğu vs” zıtlıkların çatışması üzerine kurulan senaryoları üç temel kategoride incelemek mümkün:

1. “Asmalı Konak” ekolü diyebileceğimiz Aşk ve Ceza türü dizlerde, “Doğu kökenli zengin erkek ve kentli, özgür kadın birlikteliği ve çiftin yaşadığı çevre baskısı” formatı hakim. Başroldeki erkek doğulu olunca, silah, uyuşturucu kaçaklığı, hanım ağalar, tecavüzler, tacizler ve hain hizmetliler gibi klişe unsurlar ekleniyor.

2. Kurtlar Vadisi geleneğini takip eden Ezel gibi diziler, silah, gerilim, ırkçılık, komplo, cinayet, kaçakçılık, entrika ögeleri, ağır abilik ve racon kesen ağdalı konuşmalarla destekleniyor.

3. Aşk-ı Memnu gibi, İstanbul’lu dizilerse, zenginlerin “dejenere ve ahlaksız dünyasını” sergileyerek, bir tür intikam duygusundan besleniyor. Boğaz manzaları lüks evler, köşkler, arabalar ve frapan giysilerden oluşan bir çerçevede, “Zengin Beyaz Türklerin” aile ve şirket entrikaları anlatılıyor. İhanetler, evlilik dışı hamilelikler, güzel kadınlar ve erkeklerle dolu bu Bizans dünyası dikkat çeken bir formül olarak her sezon yeniden doğuyor.

Fatoş KARAHASAN / MİLLİYET