Diyanet İşleri Başkanı sunucularla buluştu: 'Ekranda anlık fetva vermeyin'
Yeni Şafak yazarı Kılıçarslan, Mehmet Görmez'in sunucularla buluştuğuna dair bir duyum aldığını söyledi.
Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan, Ramazan ayı kapsamında
televizyonda program yapan sunucularla buluşan Diyanet Başkanı
Mehmet Görmez’in “Anlık fetva vermeyin” dediğine dair bir duyum
aldığını belirtti. Kılıçarslan, bu toplantıya ilişkin olarak,
“Orada değildim, ancak kulağıma geldiği kadarıyla bu toplantı
'Ramazan ve televizyon' konusunda bir milat hükmünde olabilir” diye
yazdı.
İsmail Kılıçarslan’ın bugünkü (7 Haziran 2016) yazısı şöyle:
Bundan bir süre sonra çok ilginç bir toplantı gerçekleşmiş. Orada
değildim, ancak kulağıma geldiği kadarıyla bu toplantı 'Ramazan ve
televizyon' konusunda bir milat hükmünde olabilir.
Efendim. Toplantının bir tarafı Diyanet İşleri Başkanı Mehmet
Görmez Hoca. Diğer tarafı ise televizyonlarda Ramazan programı
yapacak sunucular, hocalar ve editörler.
Pek çok önemli meselenin konuşulduğu toplantının bana kalırsa en
can alıcı cümlesini Görmez Hoca kurmuş: 'Sizden rica ediyorum
ekranda anlık olarak fetva vermeyin, bundan uzak durun.'
Bence muazzam bir tavsiye… Yazılarımı sürekli takip edenler
hatırlayacaklardır. Bu meseleye kafa yoran birkaç yazı kaleme
almıştım.
Efendim, ekranda fetva vermenin bin türlü sakıncası mevcuttur. Ve
ekranda veriverdiğiniz her fetva birdenbire milyonlarca insanı
bağlamanıza neden olmaktadır. Oysa insanların 'mahsus şartları',
değişik durumları vesaire göz önüne alınmalıdır fetva verilirken.
Hatta denebilir ki fıkıh bu manada bir 'istisnalar
silsilesi'dir.
Derdimi bir örnekle anlatayım: 'İğne yaptırmak orucu bozmaz'
cümlesi en genel fıkıh kaidesidir. Peki. Haydi bunun istisnalarına
başlayalım: 'Ancak besin değeri taşıyan her türlü iğne, serum ve
benzeri şey orucu bozar.' Peki. Hadi bakalım size bir soru:
'Standart ağrı kesici iğneler aynı zamanda besin değeri taşır mı?'
Bak işte bunu doktora sormak lazım gelir.
E hani iğne yaptırmak orucu bozmuyordu? E hani kaide açıktı,
netti.
İş incelir de incelir böylelikle. Ve televizyon dediğin yalan dolan
makinesi bu tarzdan inceliklere mahal vermediği için meseleyi
çarpıtmakla yetinir, kalır. Çünkü onun ne toplumu aydınlatmak, ne
milleti haberdar etmek gibi vazifeleri yoktur. Standart bir
televizyon kanalının tek derdi reklam almaktır.
Neyse, biz mezkur toplantıya dönelim. Toplantıda bazı hocalar
Mehmet Görmez Hocanın 'ekranda fetva vermeyin' tavsiyesine şiddetle
karşı çıkmışlar. Demişler ki 'efendim biz rating denen şeyle
boğuşuyoruz, ekranda fetva vermezsek ratinglerimiz düşer. Biz
ekranda fetva vermek zorundayız.'
'Eh. Ümmetin vebalinden çok alacağı ratingi düşünen hocalarla
ilgili bir fetva veresim var televizyonda' deyip geçeyim bu
bahsi.
Lakin şurası önemli: Bu toplantı ve benzerlerinin sayısının artması
gerekiyor. Tepkilerin net ve yüksek sesle dile getirilmesi
gerekiyor. Aksi halde Ramazan ayı bir 'rating şöleni'ne dönüşüyor
yıldan yıla. İçi boşalıveriyor.
Bir de geçen yıl, şunları yazmıştım Ramazan geldiğinde. Buraya
tekrar alıntılamak isterim zira malum Ramazan bu sene de oruca denk
geldi:
Ramazan, ekran başında ardı arkası kesilmez, uçağı bucağı görünmez
ilahiyatçı tartışmalarını dinlemek için gelmez. Takva gibi, zühd
gibi, cihat gibi, sabır gibi 'orucu bozmayan şeyler'i anlatmak
dururken geceli gündüzlü 'orucu bozan şeyler' konuşulsun diye
gelmez.
Ramazan, zengin iftar sofraları kurulsun, şatafatlı iftar davetleri
verilsin diye gelmez. İftar sofralarımızı fakire, düşküne, ihtiyaç
sahiplerine açmadığımız iftarın bir yanı hep eksik, bir yanı hep
kusurlu kalacaktır.
Ramazan, 'oruç sana dokunuyor' diye etrafındaki herkesi kırıp
dökmen için gelmez. Aç-susuz kalmanın bünyende oluşturacağı
tahribata sabretmen gerektiğini anlamanı umut ediyoruz.
Ramazan, 'nerde o eski Ramazanlar' geyiği yapman için gelmez.
Ortaoyununu hatırlamak, meddahı anımsamak, Hacıvat-Karagöz'ü raftan
indirmek için uğramaz şehrimize. Müze değildir. Yaşayan, yaşatan,
bizi diri tutan, Allah'a yakınlaştıran bir şeydir Ramazan.
Ramazan, asitli içecek reklamı için gelmez. Tüketim kültürünün seni
ittiği yere doğru ilerlemenin tuttuğun oruçla doğrudan bir ilgisi
yoktur. Merak etmeyesin. En nihayet, bir karpuz ve azıcık peynirle
de iftar edebilirsin. Hatta bence etmelisin. O içecek sofrada
olmadığında, o pide masaya konmadığında, o tatlı eksik olduğunda
orucuna bir şey olmayacak.
Ramazan, sokakta yediğin içtiğin şeyi 'ama bu benim özgürlüğüm
yaaa' diye savunman için gelmez. Uzun yaz günlerinde özgürlüğünü
biraz ötede, gözlerden biraz uzakta kullanmanın 'özgürlüğünün
kısıtlanması' ile değil 'ötekine duyduğun saygı ile' alakası
vardır.
Ramazan, sokakta bir şey yiyip içene hakaret edebilmen için gelmez.
Herkesin saygısı kendisi kadardır. Herkesin ibadeti kendinedir ve
en nihayet o büyük günde herkes kendi yapıp ettiğinden sorumlu
olacaktır. Sen 'şeriat polisi' olmadığına göre Ramazan günü sokakta
bir şey yiyip içen insana herhangi bir şekilde müdahale
edemezsin.