01 Mar 2009 14:56 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:34

'DİNİME SÖVEN BARİ HINCAL ULUÇ OLMASA!.. KULDAN DA MI UTANMIYORSUN!' AKİF BEKİ'DEN KAVGA ÇIKARTACAK BİR YAZI!..

'Bir süredir, bekleme odasında tutuyordum. Sırası geldi, şimdi huzura alıyorum.'



Dinime söven kim olsa...


Medyatik hazımsızlıktan bahsetmiştim.
Alın size, bizzat muhatap olduğum iki örnek.
Birincisi: Sabah yazarı Hıncal Uluç.
Yazılarında adımı geçirmeyi alışkanlık haline getirdi.
Bir süredir, bekleme odasında tutuyordum.
Sırası geldi, şimdi huzura alıyorum.
Yok, Sabah'a geçmemiş olmam, gazetesinin bağımsızlığına kanıtmış.
Yok, Radikal'de başlamam, grubun maliyeye karşı önlem aldığını düşündürtmüş.
Hazret, neler de düşünürmüş.
Aklıma ne geldi, dersiniz?
Muhayyilesi amma genişmiş, evet de; dinime söven bari Hıncal Uluç olmasa...
Tuttuğun köşeden particilik yapan, sen...
Okurlarına, kime oy vereceklerini buyuran, sen...
CHP'de, alenen parti içi siyasete taraf olan, sen...
Sonra, benim gazete tercihime, siyasi anlam yükleyen de, sen...
Sen ha!...
Tarafsızlık ha!...
Güldürme beni.
Hadi Allah'tan korkmazsın;
Kuldan da mı utanman yok?
Gel, şöyle bağlayalım:
Senin gazeten, sana...
Benimki de, bana...
***
İkincisi: Akreditasyonla ilgili hakkımda açılan dava.
Güya mahkemeye demişim ki, doğru haber de yalanlanabilir.
Tuhaf ama, bu da oldu.
Bir defa, benden öyle bir söz hiç çıkmadı.
O dediğiniz sakın, avukatım Beren Şentürk'ün dava dilekçesine cevabı olmasın?
Kastınız oysa bile, bu nasıl bir çarpıtma!
Konuşan avukatım, söyledikleri de, hukuki mütalaası.
Diyelim ki, avukatımı, ben zannettiniz.
Karıştırdığınız, sadece kişiler değil ki.
Hukuk karşısında, yalanlamanın hükmü, başka.
Haberinizin yalan olup olmadığı, bambaşka.
Bunu da mı, anlamadınız?
O zaman, son bir kez deneyelim.
Bakın bakalım, 'müvekkilim' diye başlayan o bölüm, nasıl bitiyor:
"... Haberde en küçük bir gerçeklik payı yoksa... yalan olduğunu iddia edenin hukuk kurallarına aykırı davrandığı iddia edilemez..."
Devamını, zaten biliyor olmalısınız...

Akif Beki/Radikal