24 Şub 2012 15:38
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 13:22
DİNDAR İNSANDAN KORKULUR MU?
Dindar nesil tartışmasına farklı bir boyutta yaklaşan Nihat Hatipoğlu dindar bir insanın nasıl olması gerektiğini yazdı.
Dindar insandan korkulur mu?
Ülkemizde yaşadığımız en büyük sıkıntı nedir biliyor musunuz? Birbirimizi tanımıyoruz. Birbirimizden ürküyoruz. Korkuyoruz. Birbirimizi anlamaya çalışmıyoruz. Birbirimize güvenmiyoruz. Önyargılarla hareket ediyoruz. Bilmediğimize, tanımadığımıza kuşkuyla yaklaşıyoruz.
Dini yaşayanımız, yıllarca dine mesafeli olandan uzak durdu. Dine kuşkuyla bakan insanların problemlerini anlamaya çabalamadı. Dine uzak olanın aslında neye uzak olduğunu ve neyi çözemediğini anlamak için hiçbir çaba göstermedi. Ona yakın olup anlamaya çabalayacağına, kendisi gibi dini bütün olanlarla yakınlaştı. Dar bir alanda İslam’ı yaşamaya çalıştı. Elbette bunda yıllarca dindarlara uygulanan baskının etkisi çoktu. Çünkü dindar vatandaş ya istediği gibi dinini yaşayamıyor veya potansiyel tehlike olarak görülüyordu.
Dine soğuk olanlarımızın durumu da farklı değildi. Onlar da dini yaşayanlara, yıllarca kuşku ve korkuyla baktılar. Dindarları tehlike gibi gördüler. Dini hassasiyetlerini anlamaya çalışmadılar. Allah’a teslimiyetin ne demek olduğunu anlamakta ağır davrandılar. Hem dinden hem de dini yaşayandan uzak düştüler. Aynı amentüye inansa da birbirine yabancı iki hayat tarzı geldi ve sinemize yerleşti.
Bu iki tavır da doğru değildi. Çünkü neticede hepimiz aynı et ve kemikten, hammaddesi toprak olan bir dededen doğduk. Cenazelerde, düğünlerde, bayramlarda bir araya geldik. Ülkemize karşı bir tavır söz konusu olduğunda hep beraber öfkelendik. O kadar ittifak noktası varken; ayrıntıya takılıp kaldık. Son olarak tartışılan "dindar" konusu da bence bu yersiz korkunun, ürküntünün, endişenin, eksik tanımanın ürünüdür. Sizce dindar kimdir?
Sizce dindar, başkasına tahammül etmeyen, her yeniliğe karşı olan, başını kumdan çıkarmayan, bağnaz, toleranssız, insan öldürmeye meyilli, geri kalmış, hak yiyen, her türlü gelişmeye engel olan bir ucube midir? Böyle zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Dindar, yani dinini doğru ve katışıksız yaşamaya çalışan samimi Müslüman bu değildir.
Böyle tanıyorsanız haksızlık ediyorsunuz demektir. Peki dindar, yani gerçek Müslüman kimdir. İsterseniz birkaç maddeyle özetleyelim.
Allah’a iman eden ve Yüce Allah’ın herkesin ve her şeyin Rabbi olduğunu bilendir. Allah’ın rahmet bakışıyla evrene bakandır.
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) son Peygamber olduğuna iman etmenin yanında diğer Peygamberlerin de hakk davetçisi olduğuna iman edendir.
Hakkaniyet sahibi olandır.
Adaletten sapmayandır. Aleyhine de olsa adaletten yana olandır.
Haram para yemeyendir. Hak sahibine hakkını verendir.
Merhamet sahibi, şefkatli, onurlu, kişilikli, sözünün eri, her türlü iyiliğe açık, mazlumun yanında olan, mazlumun, mağdurun, çocuğun, ezilmişin dinini ırkını ve dilini sorgulamayandır.
Yüzüne baktığında ürkemeyeceğindir. İffetli, izzetli olandır.
Lokmasını mağdurla paylaşandır. Yetimi görünce duraksayandır. Ezana, bayrağa, ülkesine bir milimlik iyilik eden her büyüğüne vefalı olandır. İnsanlığın ortak mirasını hoyratça harcamayandır.
Allah’tan geldiğine ve yine ona döneceğine iman edendir. Çilesi ve davası olandır.
Anlayışlıdır, sabırlıdır, tahammüllüdür... Edeplidir, temizdir, zariftir... Yeniliğe açıktır, ilimden yanadır, cehalete, yobazlığa karşıdır... Gericilikten, geriye düşmekten uzaktır.
Namazını kılar, orucunu tutar, zekâtını verir, haccına gider, eksiğiyle-gediğiyle bunlara dikkat eder. Gücü yettiğince.
Bir insanı yaşatmak kâinatın tümünü diriltmek gibidir, bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir akidesine bağlıdır. Akide-iman adamıdır. Sahtekârlıktan münafıklıktan, korkaklıktan, şartlara göre eğilip bükülmekten nefret eder.
Yağcılıktan, nabza göre şerbet vermekten, günün adamı olmaktan, imanını pazarlık konusu etmekten nefret eder.
Hesabı Allah’tır. Derdi Allah’tır. Hedefi Allah’tır. Tasası Allah’tır. Allah onun Rabbi, Hz. Muhammed (s.a.v.) onun dünyadaki yol rehberidir. Ahiret sığınağıdır.
Diğer din mensuplarını anlayışla karşılar. Onlara karşı haksızlığı kabul etmez. Onların ibadethanelerine düşmanca tavır içinde olmaz, olanı da engeller. Ama dinini tebliğden de yüksünmez. Çünkü mümindir ve kendisi gibi müminler olsun ister. Bu imanın ve insanın doğasında var.
Dindar insan özetin özetiyle budur. Böyle bir insanı, nesli oluşturmak insaf sahibi her insanın derdi olmalıdır. Kur’an-ı Kerim’in "Müminler felah bulmuştur" ifadesiyle anlattığı işte böyle insanlardır. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Mekke ve Medine’de inşa ettiği İslam bu imana gönül vermiş insanlarla kurulmuştur. Bu vasıflara sahip olandan kim rahatsız olur, kim ürker?
Burada haklı ve yerinde tek bir itiraz yapılabilir. O, yerinde olan itiraz ve soru şudur: Peki böyle bir nesil oluştu mu? Mevcut olan Müslümanların tümü böyle midir? Elbette ki böyledir diyemeyiz. Zaten böyle olsaydı, bizim bunca olumsuzluğa, haksızlığa, cinayetlere, zulme, kalpazanlığa, kandırmaya endekslenmiş ticaret bezirgânlığına, dini istismar eder sahtekârlara muhatap olmamız mümkün olmazdı. Zaten bizim çabamız ve derdimiz bu olumsuzlukları azaltıp Rabbe layık bir insan inşa etmektir. Bunun yolu da, Kur’an-ı Kerim’i doğru okuyup, doğru anlayıp doğru uygulamak ve Hz. Resul’ü, O’nun güzel ve seçkin ahlakını ahlak edinmemizdir. İyiliğe teşvik, kötülükten de sakındırma görevinizi yapmıyorsanız imanınızda problem var demektir. Yanlış giden şeyler var demektir.
Nihat Hatipoğlu/Sabah
Ülkemizde yaşadığımız en büyük sıkıntı nedir biliyor musunuz? Birbirimizi tanımıyoruz. Birbirimizden ürküyoruz. Korkuyoruz. Birbirimizi anlamaya çalışmıyoruz. Birbirimize güvenmiyoruz. Önyargılarla hareket ediyoruz. Bilmediğimize, tanımadığımıza kuşkuyla yaklaşıyoruz.
Dini yaşayanımız, yıllarca dine mesafeli olandan uzak durdu. Dine kuşkuyla bakan insanların problemlerini anlamaya çabalamadı. Dine uzak olanın aslında neye uzak olduğunu ve neyi çözemediğini anlamak için hiçbir çaba göstermedi. Ona yakın olup anlamaya çabalayacağına, kendisi gibi dini bütün olanlarla yakınlaştı. Dar bir alanda İslam’ı yaşamaya çalıştı. Elbette bunda yıllarca dindarlara uygulanan baskının etkisi çoktu. Çünkü dindar vatandaş ya istediği gibi dinini yaşayamıyor veya potansiyel tehlike olarak görülüyordu.
Dine soğuk olanlarımızın durumu da farklı değildi. Onlar da dini yaşayanlara, yıllarca kuşku ve korkuyla baktılar. Dindarları tehlike gibi gördüler. Dini hassasiyetlerini anlamaya çalışmadılar. Allah’a teslimiyetin ne demek olduğunu anlamakta ağır davrandılar. Hem dinden hem de dini yaşayandan uzak düştüler. Aynı amentüye inansa da birbirine yabancı iki hayat tarzı geldi ve sinemize yerleşti.
Bu iki tavır da doğru değildi. Çünkü neticede hepimiz aynı et ve kemikten, hammaddesi toprak olan bir dededen doğduk. Cenazelerde, düğünlerde, bayramlarda bir araya geldik. Ülkemize karşı bir tavır söz konusu olduğunda hep beraber öfkelendik. O kadar ittifak noktası varken; ayrıntıya takılıp kaldık. Son olarak tartışılan "dindar" konusu da bence bu yersiz korkunun, ürküntünün, endişenin, eksik tanımanın ürünüdür. Sizce dindar kimdir?
Sizce dindar, başkasına tahammül etmeyen, her yeniliğe karşı olan, başını kumdan çıkarmayan, bağnaz, toleranssız, insan öldürmeye meyilli, geri kalmış, hak yiyen, her türlü gelişmeye engel olan bir ucube midir? Böyle zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Dindar, yani dinini doğru ve katışıksız yaşamaya çalışan samimi Müslüman bu değildir.
Böyle tanıyorsanız haksızlık ediyorsunuz demektir. Peki dindar, yani gerçek Müslüman kimdir. İsterseniz birkaç maddeyle özetleyelim.
Allah’a iman eden ve Yüce Allah’ın herkesin ve her şeyin Rabbi olduğunu bilendir. Allah’ın rahmet bakışıyla evrene bakandır.
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) son Peygamber olduğuna iman etmenin yanında diğer Peygamberlerin de hakk davetçisi olduğuna iman edendir.
Hakkaniyet sahibi olandır.
Adaletten sapmayandır. Aleyhine de olsa adaletten yana olandır.
Haram para yemeyendir. Hak sahibine hakkını verendir.
Merhamet sahibi, şefkatli, onurlu, kişilikli, sözünün eri, her türlü iyiliğe açık, mazlumun yanında olan, mazlumun, mağdurun, çocuğun, ezilmişin dinini ırkını ve dilini sorgulamayandır.
Yüzüne baktığında ürkemeyeceğindir. İffetli, izzetli olandır.
Lokmasını mağdurla paylaşandır. Yetimi görünce duraksayandır. Ezana, bayrağa, ülkesine bir milimlik iyilik eden her büyüğüne vefalı olandır. İnsanlığın ortak mirasını hoyratça harcamayandır.
Allah’tan geldiğine ve yine ona döneceğine iman edendir. Çilesi ve davası olandır.
Anlayışlıdır, sabırlıdır, tahammüllüdür... Edeplidir, temizdir, zariftir... Yeniliğe açıktır, ilimden yanadır, cehalete, yobazlığa karşıdır... Gericilikten, geriye düşmekten uzaktır.
Namazını kılar, orucunu tutar, zekâtını verir, haccına gider, eksiğiyle-gediğiyle bunlara dikkat eder. Gücü yettiğince.
Bir insanı yaşatmak kâinatın tümünü diriltmek gibidir, bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir akidesine bağlıdır. Akide-iman adamıdır. Sahtekârlıktan münafıklıktan, korkaklıktan, şartlara göre eğilip bükülmekten nefret eder.
Yağcılıktan, nabza göre şerbet vermekten, günün adamı olmaktan, imanını pazarlık konusu etmekten nefret eder.
Hesabı Allah’tır. Derdi Allah’tır. Hedefi Allah’tır. Tasası Allah’tır. Allah onun Rabbi, Hz. Muhammed (s.a.v.) onun dünyadaki yol rehberidir. Ahiret sığınağıdır.
Diğer din mensuplarını anlayışla karşılar. Onlara karşı haksızlığı kabul etmez. Onların ibadethanelerine düşmanca tavır içinde olmaz, olanı da engeller. Ama dinini tebliğden de yüksünmez. Çünkü mümindir ve kendisi gibi müminler olsun ister. Bu imanın ve insanın doğasında var.
Dindar insan özetin özetiyle budur. Böyle bir insanı, nesli oluşturmak insaf sahibi her insanın derdi olmalıdır. Kur’an-ı Kerim’in "Müminler felah bulmuştur" ifadesiyle anlattığı işte böyle insanlardır. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Mekke ve Medine’de inşa ettiği İslam bu imana gönül vermiş insanlarla kurulmuştur. Bu vasıflara sahip olandan kim rahatsız olur, kim ürker?
Burada haklı ve yerinde tek bir itiraz yapılabilir. O, yerinde olan itiraz ve soru şudur: Peki böyle bir nesil oluştu mu? Mevcut olan Müslümanların tümü böyle midir? Elbette ki böyledir diyemeyiz. Zaten böyle olsaydı, bizim bunca olumsuzluğa, haksızlığa, cinayetlere, zulme, kalpazanlığa, kandırmaya endekslenmiş ticaret bezirgânlığına, dini istismar eder sahtekârlara muhatap olmamız mümkün olmazdı. Zaten bizim çabamız ve derdimiz bu olumsuzlukları azaltıp Rabbe layık bir insan inşa etmektir. Bunun yolu da, Kur’an-ı Kerim’i doğru okuyup, doğru anlayıp doğru uygulamak ve Hz. Resul’ü, O’nun güzel ve seçkin ahlakını ahlak edinmemizdir. İyiliğe teşvik, kötülükten de sakındırma görevinizi yapmıyorsanız imanınızda problem var demektir. Yanlış giden şeyler var demektir.
Nihat Hatipoğlu/Sabah