Dilipak Medyaradar'a konuştu: Ekmeleddin İhsanoğlu umutsuz vaka!
Yeni Akit Gazetesi’nin kalemi keskin yazarlarından Abdurrahman Dilipak Medyaradar’dan Alev Gürsoy’a konuştu. Medyaya yönelik ağır eleştirilerde bulunan Dilipak bakın muhalefetin çatı adayı ile ilgili neler düşünüyor? İşte o röportajın detayları…
Ona göre muhalefetin Çatı adayı tam bir fiyasko. Ekmeleddin İhsanoğlu’na “Benden oy çıkmaz” diyor. İsminin bile bilinmediğini söylüyor ve ekliyor: Ne Türkiye onu tanıyor ne de o Türkiye’yi… Muhalefeti zayıf görüyor, çatı adayının ise güven vermediğini düşünüyor.
Bu kez köşemi Yeni Akit Gazetesi’nin popüler yazarı Abdurrahman Dilipak’a ayırdım. Ne olsa her sözü olay, her yazısı polemik konusu oluyor. Dilipak ile Türkiye gündemini de konuştuk. Medyanın durumunu da. “Yandaş” ifadesini kabul etmiyor ama şeriatçı olduğunu açık açık söylüyor. Zaten lakabı da “Şeriatçı yazar” diye geçiyor. “Medyada tetikçiler var” diyor. Bir de “Truva atlarına” dikkat çekiyor. Yandaş ve Candaş ifadesine farklı bir açıdan bakıyor. Seçim sürecine gelecek olursak; yeni kasetlerin yine servis edilebileceğini söylüyor. Cemaat konusunda ise biraz farklı düşünüyor. Yazıcıoğlu’na gelecek olursak, Dilipak iddiasının hala arkasında: “Ölmedi, öldürüldü” diyor. Şimdi sizleri Dilipak’ın kendine has yorumlarının var olduğu uzun ve farklı bir röportaj ile baş başa bırakıyorum. Sevgiyle kalın, hep umutlu olun. Çünkü güzel yarınlar bizim, hepimizin.
***************
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
TWİTTER: gazetecialev
Mail: [email protected]
-Sayın Dilipak, Türkiye aylardır Cumhurbaşkanlığı seçimini tartışıyor, ben muhalefetin açıklanan “ Çatı” adayından önce size şunu sormak istiyorum: Yetkileri sınırlı olan bir Cumhurbaşkanı’nı bu kadar konuşmak, tartışmak, aylarca gündemde tutmak, niye?
80 Anayasası Evren ve Şahinkaya’nın mahkûm edilmesi ile birlikte tartışmalı hale gelse de halen mer’i (Yürürlülükte) Ve bu Anayasa Cumhurbaşkanı’na adeta başkanlık yetkileri vermektedir. Bu seçilecek kişinin yetkilerini kullanıp kullanmaması ile ilgili bir husustur.
“GÜL OLMASAYDI BAYKAL CUMHURBAŞKANI OLACAKTI”
-Neden biz her Cumhurbaşkanlığı seçiminde bir kaos yaşıyoruz. Mesela Sayın Abdullah Gül’ün adaylık süreci de epeyce sancılı geçmişti?
Önemli, her şey onun önüne geliyor. Onay gerekiyor. MGK ona bağlı. Soruşturma yetkisine sahip. Başkomutan sıfatını kullanıyor. Gül'ün seçilmesi sancılı geçti, çünkü senaryoya göre Baykal Cumhurbaşkanı olacaktı. Erdoğan’a siyaset yolu biraz da bu şarta bağlı olarak açıldı. Bugün Erdoğan kontrol dışı kaldı ve cin şişeden çıktı.
“EKMELEDDİN İHSANOĞLU UMUTSUZ VAKA”
-Gelelim asıl meseleye. Muhalefetin “Çatı” Adayına. O isim, Ekmeleddin İhsanoğlu! Nasıl buldunuz, muhalefetin seçimi sizi şaşırttı mı?
Umutsuz vaka. Hiç tanınmıyor, adını bile telaffuz etmekten aciz insanlar. Akıllıca yapılmış bir tercih değildi. Böyle bir isim kimseyi temsil etmez. Tatmin de etmez. Bu işler Erdoğan’ın elini güçlendirir. Hani derler ya, “Ne İsa’ya, ne Musa’ya” Bu adayı ne dindar çevreler kabul eder, ne CHP, ne de MHP. Cemaatin oyları ve bir kısım muhafazakar oy ile sınırlı kalır.
-Sizin oy verme şansınız var mı kendisine?
Yok canım.
“İHSANOĞLU TÜRKİYE’Yİ TÜRKİYE DE ONU TANIMIYOR”
-Bürokrasiyi iyi bilen saygın bir kişilik, her ne kadar kamuoyunca çok iyi tanınmasa da… Seçimlerde aldığı oy oranı ile belki de bizi şaşırtır ne dersiniz?
Hiç şansı yok. Bürokrasiyi iyi bilen biri de değil. Gençliği dışarıda, hatta ömrünün büyük bir kısmı dışarıda geçen biri. Ne Türkiye onu, ne de o Türkiye’yi, bugünkü gerçekliği içinde tanır. Oğlunun düğünündeki davetliler listesine bakmak gerek.
“ÇATI ADAYINA KİMSE OY VERMEZ”
-Ekmeleddin İhsanoğlu adının açıklamasının ardından yaşanan tartışmaya eski öğrencisi TKP Eski Genel Başkanı Erkan Baş da katıldı. “Cumhuriyet düşmanı Osmanlı sevdalısı” dedi. Bu çok ilginç geldi bana, şaşırdım doğrusu siz?
Yaygın bir güvensizlik var. Solcular da, milliyetçiler de, dindarlar da oy vermez. Bu süreç onu daha da yıpratacak. Kimse umduğunu bulamayacak. Onu aday gösterenler, ona da kendilerine de, Türkiye’ye de yazık ediyorlar.
-Sizin muhalefetin açıklayacağı isim ile ilgili farklı bir tahmininiz var mıydı?
Sanki Sami Selçuk olur diye düşünüyordum. O da istekliydi sanırım.
“ÇATI BAŞLARINA ÇÖKECEK”
-Muhalefet şunu aday gösterse daha iyi oy alırdı ya da şansı daha yüksekti diyebileceğiniz isim ya da isimler var mı?
Aslında muhalefetin bir şansı yok. Kime dokunsalar onun şansını da yok ederler. Ergenekon’un avukatlığına soyunan, tek parti kamburunu sırtında taşıyan CHP, soğuk savaştaki düşman kardeşi MHP’yi yanına alacak, paralel yapı ile kol kola girip, Laikliği, şeriat tartışmalarını bir kenara bırakıp, adı İslamcıya çıkmış birinin aday gösterecek, olacak iş mi bu. Böyle bir çatının altında hangi akıllı durur. Başına çöker bu çatı adamın.
“TEK CİDDİ ADAY ERDOĞAN”
-Başbakan Erdoğan size göre aday olmalı mı olmamalı mı?
Aday olmalı, olacak ve şu anda da tek ciddi aday o.
-Sınırlı yetkileri olan Cumhurbaşkanlığına Sayın Erdoğan'ın aday olması onun yükselen bir değer olmasını yavaşlatmaz mı? (Kuşkusuz yetkileri sonuna kadar kullanacak ama yine de… )
12 Eylül mahkûm edilse de, Anayasası hala yürürlükte. O Anayasa Cumhurbaşkanı’na yarı başkanlık yetkisini veriyor. Erdoğan bu yetkilerini kullanacak. Bir yıl sonra oluşacak meclis aritmetiği ve dengeler, kadrolar uygun olursa zaten Türkiye, Anayasa değişikliği ile başkanlık sistemine geçer.
Madem Cumhurbaşkanı'nın yetkileri hayli fazla. Yarı başkanlık yetkisi gibi; o halde Sayın Gül, neden bu yetkiyi çok kullanmadı. Ya daha çok yurt dışı gezilerindeydi. Ya da önüne gelen her yasayı onadı. Noter gibi çalıştığı yönünde eleştiriler vardı hatırlarsanız.
Bu yetkileri kullanıp kullanmamak bir tercih meselesi ve konjonktür açısından uygun bulunmamış da olunabilir. Bu o makamda oturanların kendi tercihleri.
-Peki, AK Parti sağ gösterip sol vurabilir mi bu süreçte. Mesela Erdoğan’ın aday olmaması gibi. Bu da ihtimaller arasında ne olsa?
Yok. Çok olağanüstü bir değişiklik olur. Sürpriz olur.
-Ya da Erdoğan Cumhurbaşkanı olduğunda Başbakan kim olur ve AK Parti içindeki bu bütünlük mitoz bölünme ile sonuçlanabilir mi. Yani Erdoğan sonrası AK Parti ne olur?
Sorun yaşanmaz. Gül, seçime kadar birini görevlendirir mi, bilmiyorum. Değilse vekâlet edecek isim belli oldu, Babacan. Sonra kendisi bir atama yapacak, o da seçime kadar kalacak. Babacan’la devam edebilir, Değişikliğe gidebilir. Yeni dönemde başbakanlık edecek kişi, Türkiye’nin önceliğinin bölge, dünya ve dış politika konuları mı olacağı, kalkınma politikaları ve mali politikalarla ilgili mi olacağı ile ilgili. Daha iki ay var.
“YANDAŞ DEĞİLİM”
-Birazda medya konuşmak isterim sizinle. Abdurrahman Dilipak ile başlamak isterim. Bazı kesimlerin söylediği gibi çok mu yandaşsınız?
Hayır, hem eleştiriyorum, hem savunuyorum. Bu dün de böyle idi, bu gün de böyle..
“CELLADIMIN HAKKINI BİLE SAVUNURUM”
-Yandaş ifadesini kabul ediyor musunuz?
İktidar yandaşı ise, hayır, ama haklıdan, mazlumdan ya diyorsanız evet ben o yandayım. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı olacağım. Gerekirse celladımın hakkını bile savunurum.
“BU İKTİDARLA VAROLMADIM, ONDAN ÖNCEDE HEP GÜNDEMDEYDİM”
-Peki, AK Parti iktidarı olmasaydı, sizin yıldızınız medyada bu kadar parlar mıydı? Ben AK Parti öncesi de sizi iyi tanıyanlardanım, ama bazı kesimler iktidar olmasa o da olmazdı diyebiliyor…
Ben her zaman hayatın merkezinde oldum. Toktamış Bey’le beraberliğimiz 28 Şubat’tan, Şanar’la beraberliğimiz 12 Mart’tan beri sürüyor. 43 yıldır hep gündemdeyim bir şekilde. 63 yayınlanmış kitabım var, resim yapıyorum. Sinemayla ilgileniyorum. 70’lerde MTTB’sine kulübünde Milli Sinema tartışması başlattık, film çektim. 1960’larda başlar benim basınla tanışmam. O yıllarda Hürriyet, Tercüman, Yeni İstanbul’da benim yazılarım, ya da benden bahseden haberler var.
“EVET ŞERİATÇIYIM”
-Peki, size şeriatçı yazar denilmesini nasıl değerlendirirsiniz?
İsteyen diyebilir. Ama Şeriatçı olmayan Müslüman nasıl biridir ki o. Şeriat meşruiyetten yana olmak demek. Gayri meşru, Şeriat dışı demek. Şeriat Din ile ilgili ise evet ben dindar bir insanım. Şeriat aynı zaman Hukuk, meşruiyetin kaynağı ve tanımı demek, evet ben Hukuktan ve meşruiyetten yanayım. Yani Şeriatçıyım. “Yaşasın şeriat” diye de derleme bir kitabım var bu arada!
-Bir gazetecinin sürekli iktidar ya da muhalefetten yana tavır alması. Bir cephede savaşması ne kadar doğru?
Sadece iktidar yandaşlığı ya da karşıtlı olmamalı elbette. Ama aktüel politik gündemi takip ediyorsanız, ülke gündemine göre yoğunlaşma olabilir. Bazen Mısır’a, Suriye’ye, bazen Anayasaya, bazen Ergenekon’a, Cemaate, bazen da iktidara ve muhalefete yoğunlaşıyorsunuz.
-CHP Lideri Kılıçdaroğlu için "siyasi sakar, Pembe Panter, mazoşit" gibi ifadeler kullandınız. Ama bir başka gazeteci iktidarı veya Sayın Başbakanı eleştirdiğinde söylemediğinizi bırakmıyorsunuz. Bu etik mi?
Siyasi sakar, bana ait olmasa gerek. Pempe panter dedim, Mazoşist, girdiği tartışmalardan hırpalanarak çıkıyor ve sanki bundan hoşlanıyor, o anlamda. Argo kelime kullanmam. Başbakanı eleştirenlere, başbakanı eleştirdiği için değil, başbakan üzerinden dindarlara yönelik eleştiriler ya da haksız, gerçek dışı suçlamalarla ilgili eleştiririm. Aynı şey, Kılıçdaroğlu için olduğunda da, bilgim dâhilinde ters bir söz söylenmişse yine aynı şekilde davranabilirim.
“CHP, CUMHURİYET SAVCISI GİBİ”
-Bir gazeteci bir siyasi partinin kapatılmasını nasıl dillendirir, bu büyük bir yanlış değil midir, mesela siz bunu CHP için yapmıştınız? Bu parti kapatılmalı demiştiniz, görüşünüz hala baki mi? Tabii bunu AK Parti için söyleyen yazarlar da hayli fazlaydı.
Sanırım konu yanlış anlaşılıyor. CHP Cumhuriyetçi Halk Parti olsun, o zaman varlığını savunurum, ama “Cumhuriyet Savcısı, ya da “Cumhuriyet Merkez Bankası” gibi, “Cumhuriyet Partisi” olmaz. Bu tek parti döneminde gelen bir şey. Parti programı ve CHP’nin 6 oku Cumhuriyetin temel ilkeleri olarak tanımlanamaz. Bu tek parti anlayışının devam ettiği anlamına gelir. Eğer bu ülkede Cumhuriyet CHP diye bir parti varsa diğer partilerin varlığının pek bir anlamı kalmıyor. Zaten o tek partinin değerlerine bağlılık andı içmeden milletvekili, memur da olamıyorsun. Bu olmaz!
Kapatılması gereken CHP, tek parti dönemi sona erdiği için o tek parti döneminin mirası olan, İş Bankası’nın yönetiminde yer alan, Anayasanın eşitlik ilkesine uymayan, parti programı diğer partiler için bağlılık yeminine konu olan CHP’dir. İş Bankası ile bağları kopartılsın, Anayasa’nın başlangıç maddesi kaldırılsın, CHP de Cumhuriyetçi Halk Partisi olsun, sorun kalmaz.
-Cumhuriyet karşıtı mısınız?
Yo. Niye karşıtı olayım ki, öyle hayranı da değilim. Kuzey Kore’de, İran da, Bulgaristan da Cumhuriyet. Suriye de Cumhuriyet. Benim istediğim Adalet, Barış, Özgürlük, İnsan haklarına saygılı, katılımcı, çoğulcu, şeffaf bir hukuk devleti. Adının ne olduğunun fazla da bir önemi yok. Cumhuriyet de olabilir. Demokratik Cumhuriyette.. Bu konuda Farabi gibi düşünüyorum.. O bu konuda dindar bir perspektiften “Medinetül Fazıla”da tartışır. Ben Medinetül fazıladan yanayım. Darusselam’dan yanayım. Hılfül Fudul dan yanayım..
“ELBETTE ŞERİAT GELSİN, UYGULANSIN İSTERİM”
-Mesela şeriat gelsin ister misiniz?
Hangi Müslüman hayır der ki! Ama Şeriat 1400 yıl önce geldi. Uygulansın mı? Elbette, ama Şeriat uygulamaları diye medyaya yansıyan görüntülerden söz etmiyorum. Herkesin inandığı gibi yaşadığı, düşündüğünü özgürce ifade edildiği, insanların mallarının, canlarınız, nesillerinin inançlarının, fikirlerinin, namuslarının güvencede olduğu bir dünyadan söz ediyorum. Namık Kemal, İnsanları için dünya ve ahiret saadetinin kaynağı olan şeriat bırakılıp “ Şeriat bırakıp Bir kaç zibidinin heva ve hevesi kanun esası sayıldı” diye şikâyet eder kendi zamanında. Tarih sözlüğündeki Şeriat maddesine bir bakmak lazım.
“MEDYA TETİKÇİLERİ VE TRUVA ATLARI VAR”
-Sizce gazeteci kimdir? Mesela benim gördüğüm kadarıyla artık medyada gazeteci ya iktidar karşıtı ya muhalefet savunucu… Gazeteci ve tarafsız kelimesini artık nedense yan yana bile getiremiyoruz.
Tarafsızlık içi boş bir iddia. Önemli olan adil, dürüst olmak. Şahitliğini doğru yapmak. Gazeteci Hakkın ve halkın gören gözü İşiten kulağı, tutan eli ve haykıran sesi olmalı. Yaşadığı zamana, mekâna, olaylara toplum adına şahitlik eden kişi demek olsa gerek. Ama elbette bu her zaman böyle olmuyor. Medya tetikçiliği yapan da var, Truva atı rolü oynayan da. Sahibinin sesi olan da.
Kim ya da kimler, bu medya tetikçileri ya da Truva atları bahsini ettiğiniz? Birkaç örnek alsam
İsim vermem doğru olmaz, mahkemelik olduğum, medya tetikçiliği de denen, "itibar cellatlığına soyunan medya mensupları yok değil. Bunları herkes bilir, ama isimlendirmek hem hukuk açısından hem de polemik konusu olması açısından doğru olmayabilir.
“İKTİDAR YOLSUZLUKLARLA MÜCADELEDE DAHA DİKKATLİ OLMALIYDI”
-Sizce iktidarın en büyük yanlışı ne oldu, ya da hiç mi yanlışı yok?
İnsan varsa yanlış da vardır. Bizi hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde hayır da olabilir. Kültür, sanat, edebiyat, medeniyet, felsefe. Ailedeki çözülme büyük risk. Yolsuzluklarla mücadelede daha dikkatli davranılabilirdi. Daha iyi bir kadroya sahip olabilirdi.
-Çok sert bir üslubunuz var ve muhalefete karşı çok acımasızsınız neden?
Aslında çok sert biri değilim. Bazen sert yazıyorsam, o duyduğum acı ya da kaygının şiddeti ile ilgilidir. Aslında herkes böyle davranır.
“MEDYANIN GİDİŞATI KÖTÜ”
-Medyanın genel durumunu nasıl buluyorsunuz?
Kötü. Yeteri kadar bilgi sahibi değiller. Büyük ölçüde sahibinin sesi. Sermayenin ve siyasetin çok belirleyici rolü var.
-Size göre nedir bu medyanın en büyük sorunu?
Sermaye yapısı. Çatışan kampların arasına sıkışıp kalmak. Sonuçta medya toplumun aynası. Toplumda, ülkedeki manzara medyada yansıyor. “U borusu” gibi yani.
“CUMHURİYET’YE YAZMAK İSTERİM”
-Mesela Hürriyet Gazetesi’nde yazma şansı verseler, ne dersiniz. Çünkü birçok yazarın hayalidir bu Amiral Gemisi’nde yer almak?
Pravda da yazarım, Şalomda da. Eğer bana müdahale etmeyeceklerse. Amiral gemisi olduğu için değil, mesela Cumhuriyet’te de yazabilirim. Kulağı olan herkese söyleyecek sözüm var ve ağzı olan herkese verecek bir kulağım var, hakaret etmeden insanca konuşacaksa. Allah bizi tearuz edelim diye yarattı.
“HÜRRİYET DERİN DEVLETİN TRUVA ATI”
-Amiral Gemisi dedim ama size göre nedir Hürriyet’in durumu?
Derin devletin Truva atı.
“HÜRRİYET DERİN PİYASANIN, DERİN SESİ”
-Nasıl yani bunu biraz açar mısınız?
Amiral gemisi tanımının açılmış şekli bu. Derin siyaset, derin piyasanın derin sesi olan bir yayın organı. 28 Şubat’ta askerler Hürriyet üzerinden siyasete ve piyasaya ayar veriyordu. "Topyekun savaş" manşeti atanlar da onlardı! Darbe dönemlerinde darbe öncesi ve hemen ardından yapılan yayınlarına bakıldığında ne demek istediğim daha iyi anlaşılır… Bana göre, kayıt dışı ekonomi ve kayıt dışı siyasetin arkasında derin devlet var. Bu yapı, Medya, Mafya, Sermaye, Siyaset, Bürokrasi ve STK’lar içine gizlenmiş durumda ve bazı sermaye grupları bu derin devlet örgütlenmesinin kayıt dışı KİT’i gibi çalışıyor
-Yılmaz Özdil’i nasıl buluyorsunuz?
Kötü.
Doğan grubunda en beğendiğiniz yazarlar kimler?
Taha Akyol’u okurum bazen, duruma göre, kim ne diyor diye bakalım. Ahmet Hakan bizim mahallenin eski çocuğudur. Akif Beki ne yapıyor oralarda diye bakarım. Olaylara göre biraz da.
-Aydın Doğan’a da eleştirileriniz olmuştu epeyce, nedir bu tepkinin nedeni. Yazarlarına müdahale etmeyen veya habercilere baskı yapmayan bir patron olarak biliniyor daha çok?
Aydın Doğan ve damadı ile defalarca mahkemelik oldum. Belli dönemlerde Doğan Medyadan bana tehditler, hakaretler yağdırıldı. O dönemde benim de eleştirilerim oldu. Kendisine mektup da yazdım.
-Yüzde 50’lik bir güç, kudret… Ve medyanın büyük bir bölümü o gücün yani iktidarın yanında. Peki, bu güce rağmen o gazetelerin, TV’lerin tirajları, reytingleri neden bu kadar güçlü değil ve her geçen gün daha da zayıflıyor?
Okur sayısı genelde çok düşük. 5 milyon bile değil ve çoğu kurmaca. Zaman 1 milyon gösteriyor, ama bedava dağıtılan bir gazete propaganda bülteni. Siyasi ve dini bir promosyon. 40 kadar gazete var, 4 küsur milyon tiraj. Bu gazetelerin 1 milyondan fazla kurumsal alım. En az bir milyon tiraj zaten fiktif. Basın ilanda kategori sorununu çözmek için şişirilen tirajlar. Yüzlerce TV kanalı var, radyo var.. Bu yapı içinde kim nerede duruyor çok net değil. AK Parti’nin yüksek değilse, CHP’nin mi yüksek. MHP’nin mi yüksek, Cemaatin mi yüksek. Peki, kim yüksek! Ergenekon mu?
-Başbakan’ın Milliyet ve Vatan gazetelerinin sahibi olan Erdoğan Demirören’i ağlatması sizde nasıl bir duygu uyandırdı?
Ağlayan varsa ağlatan, ağlatan varsa, ağlayan vardır. Birileri de bu milletin anasını ağlatıyor bu arada. Yıllardır ağlatanlar vardı. Kan, gözyaşı, yoksulluk!
-Başbakan’ın medya üzerinde bir baskısı var mı sizce? Az önceki sorumla bağlantılı olarak yanıtlamanızı isterim…
Herkes bu büyülü oyuncağı elde etmek ister! Örgütler, satın alır, başka yollardan kontrol etmek ister. Bu hep böyledir. Dün de böyle idi.
-Gezi sürecinde birçok gazeteci işsiz kaldı, içlerinden üzüldüğünüz oldu mu hiç? Çünkü birçoğu çok başarılı meslektaşlarımızdı?
Başarılı olmak ayrı bir şey, dürüst mü? Bilgili, dürüst ve cesur olmak gerekiyor. Bir şey yapıyorsanız, bedel ödemeye de hazır olmanı gerekiyor. Haksızlık yapılmasın kimseye, ama ben her şeyi yaparım, söylerim ve bana kimse bir şey yapmasın! Bu mümkün mü! Yapanın yanına kar kalmamalı. Kim ne yapmışsa, iyilik ya da kötülük, karşılığını görmeli. Adalet bunu gerektirir. Eğer belediye otobüsleri ambulanslar tahrip ediliyor ve siz bunları alkışlıyor, dahası fiilen gidip yardım ve yataklık ediyor, silahlı, saldırgan bir gösterinin propagandasını yapıyorsanız bu suç olmamalı. Gazeteci ya da doktor, ya da işçi, ne fark eder ki.. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı olacağım, sağ-sol, alevi-sünni, Kürt-Türk, asker, polis, sivil, siyaset adamı fark etmez. Bir topluluğa olan düşmanlığımız ya da muhabbetimiz, bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemeli.
“IŞİD’İNKİ FEODAL VE SELEFİ BİR KARŞI KOYUŞ”
-İktidarın dış politikasına değinelim birazda. Musul’da yaşananlar. İŞID terör örgütünün yaptıkları anlama geliyor?
Şii dayatmasına karşı Feodal ve Selefi bir karşı koyuş. Ama şunu da görelim: Haklı olmak, kimseye haksızlık yapma hakkı vermez.. Onun için IŞİD’in kimi yaptıkları da bu anlamda kabul edilemez.
-Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu bu süreçte çok eleştirildi. “Sıfır sorun” denilirken sorunlar yığıldı buna ne dersiniz?
Sıfır sorun için yola çıkıldı, birileri bu politikayı başarısız kılmak için ne lazımsa yapıyor. Daha önce Suriye’de ve Mısır’da ya da Libya’da ve Tunus’ta hiç kimsenin haberi olmadan her gün onlarca insan rejimin hapishanelerinde katlediliyordu ve kimsenin haberi olmuyordu. Şimdi bu derin sorun görünür oldu ve çözülmeye çalışıyor. Bu sorunu çözümsüzlüğe mahkûm etmeye çalışanlar da “Sıfır sorun” politikasına karşı çıkanlar. Uluslararası çete. MOSSAD, ESED vb…
“MALUM MEDYA PARLATMA İŞİNİ İYİ YAPIYOR”
-Hiç kuşkusuz Türkiye çok sıcak günlerden geçiyor daha da bu sıcaklık artacak gibi görünüyor. Seçim sürecinde yeni tapeler, kasetler gelebilir mi?
Evet, birileri boş durmayacak. Çünkü Türkiye’deki ekonomik, sosyal, siyasal anlamda istikrar istemeyenler her yolu deneyecekler. Ekmel İhsanoğlu Cumhurbaşkanı seçilemeyecek. Bu defa onu yeni bir siyasi oluşumun başına geçirmek isteyecekler gibi sanki. CHP-MHP-yeni oluşum arasında bir koalisyon hayalleri var. AK Parti’den 70 küsür insan yeniden aday olamayacak 3 dönem kuralı gereği, onların aklını çelmeye çalışacaklar. Ayrıca, Cemaate yakın isimleri geri çağıracaklar, bir de tehdit ve şantajla bu yapıya dahil etmeyi hayal ettikleri isimler olabilir. Böylece yeni bir güç temerküzü sağlayabilirlerse, erken seçim yapıp, bu arada bu yeni siyasi oluşum eli ile Mısır, Suriye, Irak, Libya, Yemende sorunların çözümü için Ekmel Bey’e Peacemaker rolü vermek istiyor olabilirler. Malum cilalı adam devrindeyiz. Malum medyada bu parlatma işini iyi yapıyor. Eklemlenmiş medya konkav ve konveks aynalarla donatır her yeri, her zaman.
“YAZICIOĞLU CİNAYETE KURBAN GİTTİ”
-Muhsin Yazıcıoğlu’nun hep cinayete kurban gittiğini yazdınız çizdiniz, aynı görüşünüz devam ediyor mu, bu arada bu olayla ilgili bir kaset olduğu iddia ediliyor, hatta bir ara sıkça duyduğumuz büyük turp bu konuya dairmiş, sizce?
Evet, ben cinayet olduğunu düşünüyorum. Bu konu herkesi rahatsız ediyor, korkutuyor, pimi çekilmiş bu bombayı herkes birbirinin üzerine atma çabasında. Ama bomba patlarsa, bundan herkes zarar görür. Hatta bu bomba atmak isteyenin elinde de patlayabilir.
-Cemaatle ilgili ne düşünüyorsunuz, seçim sonrası iktidar-cemaat çatışması sanki hızını kesti?
Hayır hız kesmedi, daha da hızlanır.. Bu Erdoğan-Gülen, AK Parti-cemaat, Türkiye İsrail hesaplaşması değil, bu uluslararası sistemle İslam dünyası arasındaki bir hesaplaşmadır. İsrail’in varlığı ve güvenliği, batı medeniyeti ve değerler sisteminin geleceği, ABD ve NATO’nun askeri ve stratejik hedefleri bu şemsiyenin altında..
“CEMAAT DEŞİFRE OLDU, ARTIK TOPARLANAMAZ”
-Bir yara alma durumu söz konusu mu Gülen Cemaatinde…
Hayır. Deşifre oldular. Hemen tasfiye olmazlar ama artık bundan sonra toparlanamazlar.
Bir Erdoğan, hayranlığı var mı sizde?
Hayır. Erdoğan için dua etmiyor değilim ama hayranlık başka bir şey.
“FUAT AVNİ ZAMAN’DAN BİR MUHABİR”
Twitter fenomeni Fuat Avni size göre kim, bir tahmininiz var mı?
Zaman gazetesinde bir muhabir olsa gerek. Tahmin ettiğim isimse kişisel ilişkilerinde çok uyumlu biri ama bazen örgütsel ilişkiler sonucu insanlarda ikinci bir kişilik gelişebiliyor.
-Bu arada 2 Temmuz da yaklaşıyor. Sivas olaylarının sorumluları hala bulunamadı. Adalet tecelli etmedi deniliyor, siz ne düşünüyorsunuz bu konuya dair?
Evet adalet tecelli etmedi. Ucu dışarıya uzanan, aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmek isteyen çevrelerin tezgâhladığı, kirli, kanlı bir oyun.
Abdurrahman Bey, dilinizin kemiği yok. Maşallah çok açık sözlüsünüz. Geçenlere bir açıklamanız vardı hayli dikkatimi çekti. “Kırmızı otomobil kullanan kadınlar CHP'ye oy veriyor” dediniz. Kırmız ile CHP arasında nasıl bir uyum var?
Bu bir reasürans şirketinin potansiyel risk analizi raporundan alınmış bir araştırma bilgisi. AK Sigortanın eski üst yöneticilerinden birinden aldığım bir bilgi notu idi.
“Kırmızı otomobil kullanan kadınlar evlenemiyor da” dediniz ama birçok kadın arkadaşım kırmızı araç kullanıyor ve evli, ayrıca AK Parti’ye oy veren çok aralarında.
Bunu sosyal metrik sistemler üzerinden asimetrik sosyal davranış enegram modellemesi yapan yön-eylem mühendisleri dostlarım ileteceğim. Size küçük bir bilgi daha, Gezi olayları sırasında twitter ve Facebook üzerinden de benzer modelleme çalışmaları yapıldı ve çok ilginç sonuçlar çıktı. Birilerine bunları anlatsam da anlamazlar gibi sanki. Çünkü anlamak istemeyeceklerdir. Twitter kullanıyorlar, ama çizginin öte tarafından kendilerini izleyen George Orwel’in “Büyük Birader”ini hesaba katmıyorlar.
Ben yıllar önce eczacı odasında danışmandım. Eczacılık literatürünü bilirim. Aktüel’den aradılar. İsviçre’de doktor-eczacı arkadaşlarla bir toplantıdaydım.. Tuzak kurmuşlar. Karadeniz’de kadınların Nataşa olayları sebebi ile bunalıma girdiğini ve bir ilacın tüketiminin arttığını söylediler. vaktim yoktu, ama ısrar ettiler. Ben de sosyal bunalımların sadece ruh dünyasında değil, insan bedeninde de ekişi olabileceğini söyledim ve buna derinde döküntülere yol açan Zona hastalığını örnek gösterdim. Kızılderililer ve Kara derililerdeki bazı hastalıkların toplu ölümlere yol açtığını, bunu “coğrafi keşiflerin içyüzü” kitabında anlattığımı söyledim. Bir hafta sonra, hayali bir soru sorduk, bize görüş açıkladı diye haber yaptılar. Benim Eczacılık konusu ile ilgili olduğumu bilmiyorlar.. O konuda ısrar ettikleri için, yanımda da sağlıkçı uzmanlar olduğu için onlara sorarak, telefonla yaptığımız bir konuşmadan abuk-subuk bir haber yaptılar. Birileri bu konuyu da işin aslını bilmeden bu şekilde kullanmak istiyor, hala birileri bu konu üzerine ahkam kesmeye devam ediyor.. Komik duruma düşüyorlar aslında, ama başkalarını komik bulmaları daha da komik bir durum değil mi?
-Sizce bir kadın nasıl olmalı?
Kadın gibi! Ana olmalı. Her kadın ve erkek bir başka kadının eseridir.
-Tek eşlilik mi, çok eşlilik mi sizce?
İslam sınırlı bir şekilde çok eşliliğe izin verir ama öğütlenen tek eşliliktir.
Röportajımızın sonuna geldik açık yürekliliğiniz ve beni kırmadığınız için çok teşekkür ediyorum.