Dilipak 'lider fetişizmi'ni yazdı: Sultanların meddahları vardı, şimdi troller ve ‘sunucu’lar var
Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, lider kavramını irdelediği bugünkü yazısında "Sultanların meddahları vardı, şimdi trollerimiz ve ‘sunucu’larımız var” dedi.
“‘Lider’ deyince; o devlet başkanı, parti ya da örgüt lideri olabileceği gibi bir dini önder, kanaat önderi de olabilir. Ya da ideolojik bir önder de olabilir” diyen Dilipak, birine ‘lider’ denildiğinde ona tabi olanların gözünde onun “kutsal” bir kişilik haline geldiğini belirterek “Eleştirilemez ve yaptıklarında bir hikmet vardır ve sual edilemez, sorgulanamaz. Onun adına herkesi suçlayabilirsiniz” değerlendirmesinde bulundu.
Dilipak, Mustafa Kemal’in birilerinin gözünde ‘mutlak’ bir değer olduğunu, fikirlerini resmi ideolojiye dönüştürüp dinselleştirenlerin Atatürk’ü putlaştırmaya çalıştığını ileri sürdü.
“Din deyince ‘laikçi kesim’ hemen, ‘biat kültürü’nden söz edecektir. ‘Biat kültürü’ derseniz mesela Kemalistler için bu sıfat daha uygun” diyen Dilipak, “İslam’da ‘Biat’ ‘Kültür’ değil, karşılığında cennetin satın alındığı sözleşmeye sadakati ifade eder. Bunu mutlaklaştırırsanız, onu Allah ve resulü dışında bir kişiye indirgerseniz, bu dini terminolojide onu ilah ve rab edinmek anlamına gelir. Bakın Biat’da esas olan bir kişinin başka kişiye mutlak itaati değil, söze/sözleşmeye itaattir” değerlendirmesinde bulundu.
Lider fetişizminin sadece dini ve siyasi ya da ideolojik önderlik için geçerli olmadığını mafya, çeteler, derin yapılar, partizanlar, devrimci yapılar, trol ordusunda da ‘parayı verenin çaldığı düdük’ olarak aynı kategoride ucuz figüranlar olduğunu yazan Dilipak, “‘Mutlak itaat’ anlamında ‘liderimiz bizim her şeyimizdir’ diyemezsiniz. Bir kişiyi mutlaklaştırdığınız anda onu ‘İlah ve Rab konumuna yükseltmiş olursunuz’” dedi.
“Hani insanları yüzlerine karşı övmeyecektiniz!” diyen Dilipak, şöyle devam etti: “Sultanların meddahları vardı, şimdi trollerimiz ve ‘sunucu’larımız var.
Aslında gazeteciler, Hakkın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, haykıran sesi olması gerekir. Ama durum ortada. Bu anlamda gazetecilerin artırılmış eleştiri özgürlüğü var. Toplumu yönetme iddiasında olanların ise artırılmış tahammül yükümlülüğü vardır. Ama işte halimiz ortada."