Dikkat!.. PKK süreçte yan çizebilir! PKK “Kusura bakma Serok” der mi?
Medyaradar analisti Atilla Akar, yeni “Açılım süreci” nde dile getirilen “PKK’nın silah bırakma şartı” nı ele aldı. PKK’nın Öcalan çağrı yapsa bile öneriyi reddetme ihtimalini değerlendirdi…
Efendim; zaten pek “İyimser” biri sayılamasam bile bugün iyice “Karamsar” bir günümdeyim galiba. Projenin arkasında “Derin Devlet” faktörü sezildiğinden ve Devlet Bahçeli’nin “garantörlüğü”nden dolayı bu kez gerçekleşme ihtimali daha fazla görünmesine rağmen üstelik. O yüzden herkes daha “Temkinli” görünse de bu defa biraz daha fazla umutlu gibiler. Bakalım, göreceğiz!..
Öte yandan işlerin ters gitme ihtimali de var. Nedense kimse bunu aklına dahi getirmek istemiyor. Bu da “Anlaşılır” bir durum. Daha işin başında iken kimse moral bozmak istemez. Benimde niyetim o değil. Lakin konu hassas ve her ihtimali düşünmek gerek. (Maalesef insanımızın ve dolayısıyla devletin “Çok ihtimalli” düşünme alışkanlığı yok. Biraz “Kervan yolda dizilir” anlayışından dolayı herhalde) Çünkü ona göre önlem alma imkânınız doğar. En azından sürpriz durumlara karşı refleksleriniz diri kalır. Saftirik rehavete kapılmaya gerek yok!..
Unutmayın; Birinci Açılım Süreci’nde de ilk baştan oldukça iyimser bir hava esmişti. Herkes neredeyse “Bu iş oluyor galiba” derken, akil adamlar, çalgı çengi takımı kolları sıvamışken, Oslo fiyaskosu, Habur rezaleti ve ardından gelen güç biriktirmiş PKK’nın saldırıları, kazılan hendekler olayı devleti tekrar “Güvenlikçi çizgi” ye çekmişti.
Apo’nun Bir Talimatı Yeter mi?..
Siz dağdakilerin “Serok… Serok…” (Önder) dediklerine bakmayın. Aksini söylemeleri zaten mümkün değil. Sonuçta örgütü o kurmuş ve yıllarca demir yumrukla yönetmiş. Ayrıca örgüt amaçları doğrultusunda 25 yıldır hapis yatanda o. Bu manada “Manevi” bir yönden söz edebiliriz. Bir şekilde dikkate almamaları olmaz. Fakat bu ne derece baskılayıcı olacak? Kolaylıkla “Tamam Serok, sen ne dersen o!” diyecekler mi?
Lakin şu soruyu sormak mümkün: acaba Kandil üzerinde otoritesi ne kadar? Bir şeyi “Yapmayın” dediğinde ne derece hükmünü kabul ettirebilecek? 40 yıldır terör yoluyla savaşan bir örgütü ve artık kökleşmiş Yönetici / Militan kadroları teklife ne kadar sıcak bakacaklar? Bunu “Aman ne iyi, bizde zaten bıkmıştık” mı diyecekler yoksa bunu “Haince” bir öneri gibi mi görecekler?..
PKK’nın Klasik tavrı!..
Hatırlanacağı üzere çok önceleri PKK elebaşılarından Cemil Bayık’ın verdiği bir röportajda "Pratiği yürüten biziz. Pratikten biz sorumluyuz. Apo sorumlu değil. Apo oradan ne hareketi ne de pratiği yürütebilir. Bu konularda bir karar da veremez. Silahlı güçlerin yurt dışına çekilmesi kararını ancak biz veririz. Ne HDP ne de Apo verebilir. Böyle bir çağrı olursa bunun kararını biz veririz" şeklinde konuşmuştu. Burada o zamanlar kimin söz sahibi olduğu hissettirilmişti. O günden beri bu yaklaşım değişmiş midir acaba?
Ancak bugün onlar açısından ayrıca bir çelişik durum doğabilir. Eğer her şey Bahçeli’nin başlangıçta koyduğu şarta bağlı olacaksa Öcalan’ın ev hapsi ya da “Umut hakkı” ndan yararlanabilmesi için PKK’nın silahlarını bırakması bir ön şart olmakta. PKK silah bırakmaz ise Öcalan’ın bundan yararlanması söz konusu olamaz. (Tabii Öcalan çağrıda yapabilir. Sonrada “Ben üzerime düşeni yaptım. Onlar uymadılar” da diyebilir.) Eğer PKK bunu yokuşa sürerse kendi liderinin hapiste kalmasına göz yummuş bir hareket konumuna düşecektir. Bu ne kadar umurlarında olur bilinmez ama o zaman hiçbir propaganda bu gerçeği değiştiremez. O yüzden “Bağlılık” açıklamaları yanıltıcı olabilir mi?
“Özde Değil, Sözde Bağlılık!..”
Bu açıdan bir süre önce Medyascope.tv’de yer alan bir söyleşi dikkat çekiciydi. Bir dönem PKK’nın askeri kanat sorumlusu olan ancak sonradan örgütten ayrılan Nizamettin Taş’ın söyledikleri hayli ilginçti. Taş, PKK - Öcalan ilişkisi hakkında şunları söylemekteydi:
“PKK’nin Öcalan’a bağlılığı özde değil, ağırlıklı olarak sözdedir. Kelimenin gerçek anlamında tam bir oportünist tavır takınılmaktadır. Her cümlenin içerisinde birden fazla “Önderlik, Rehber Apo” lafları serpiştirerek bağlılık seremonisi düzenlenmesine rağmen, PKK verilen talimatların hiçbirisini hayata geçirmiş değildir. PKK’nin mevcut duruşu geçmişten farklı değildir. Bağlı gibi görünmesine rağmen yirmi beş yıldır sürgit devam eden boşa çıkarıcı yaklaşımdan, vazgeçme gibi bir niyet görülmemektedir.”
Süreç Baltalanır mı?..
Öyle anlaşılıyor ki, (Şayet danışıklı dövüş değilse!) Öcalan’ın hapse girdiğinden bu yana otoritesi tedricen zayıflamıştır. Asıl irade Kandil’deki şeflerdedir. Öcalan’ın otoritesi örgütsel bir otoriteden ziyade artık manevi, simgesel bir otoriteye benzemektedir. Biraz “Atsan atılmaz, satsan satılmaz” durumu yani.
Anlaşılan onlar Öcalan’a rağmen karar alabilir ama Öcalan onlara rağmen alsa bile uygulayamaz. Bu durum görüşmeleri süreç içinde çıkmaza sokabilir. (Üstelik olaya “Uluslararası aktörler” in bir şekilde müdahil olma ihtimali de düşünüldüğünde işler hepten karışabilir.) Çocuk şarkısındaki gibi “Baltalar elimizde, uzun ip belimizde biz gideriz Kandil’e hey!” olur mu?..
“Barış Pıtırcığı” Söylem Yetmez!..
PKK / DEM çevreleri bütün barış pıtırcığı söylemlerine rağmen süreci sabote ederler mi? Bilemiyorum, onlarda kendilerine göre hesap ve değerlendirme yapıyorlardır sanırım. Objektif bakarsak aslında her iki tarafta bunu istemeyenler var. Her iki taraftan da engelleyici ya da provokatif adımlar gelebilir. (Daha ilk anda PKK’nın taşeron olarak yaptığı Ankara - TUSAŞ saldırısı hatırlansın) O yüzden hassas bir noktadayız. Bu işi planlayan “Derin dizaynırlar” umarım bu ihtimalleri de düşünmüşlerdir herhalde. Tabii illâ böyle olacak diye de bir kesin çıkarımda da bulunamayız. Göreceğiz!..
Aslında çok fazla karamsar bir senaryom daha var. Neyse durup dururken moral bozmayayım. Onu da daha karamsar bir günüme saklayayım bari…
06.01.2025
NOT 1: Bu arada bu konudaki ilginç bir beyanda AK Parti Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman’dan geldi. Yayman’da aynı ihtimal üzerinde duruyor ancak PKK’nın uymaması durumunda bile bunun Türkiye lehine olacağını söylüyordu. Yayman, "PKK, Öcalan'ın çağrısını kabul etmiyoruz derse ne olacak?" sorusuna "Cumhurbaşkanı ve Bahçeli diyecek ki, biz dedik ki silah bırakın dedik, kabul etmediniz diyecekler. Biz daha ne yapabiliriz ki deyip siyaseten üstünlük elde edecekler. PKK'nın partisi konumunda olan DEM Parti, Öcalan'ı paravan olarak kullanıyor görünecek... Onlar biz savaşmaya devam edeceğiz derse Türkiye büyük bir devlettir, gereği de yapılır" yanıtını verecekti.
NOT 2: Şu DEM’liler “Huylu huyundan vazgeçmez” misali asla akıllanmayacağa benziyorlar. Kadını da erkeği de böyle. Geçmişten beri işleri güçleri tehdit. Sürekli “Yakarız, yıkarız” modundalar. İstediği olmayınca ortalığı kırıp dökmeye hazır sivilceli ergen çocuk gibiler. İşte DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları’nın son olarak sarf ettiği İmralı görüşmeleri için tehdit gibi sözleri aynı kafa yapısının sürmekte olduğunu gösteriyordu: "Ya pozitif bir şekilde kırılma gerçekleşecek barışı inşa edeceğiz ya negatif yönde kırılmalar gerçekleşecek ve her yer Gazze olacak."