DİKKAT ÇEKMEK İÇİN KAFAYI NE KADAR ÇIKARIRSAN ÇIKAR SEN BEŞ PARA ETMEZSİN!
Taraf yazarı Ayhan Aktar'ın "Bu referandum size kapak olsun" yazısından sonra başlayan polemikte Ahmet Hakan'dan Aktar'a sert bir uyarı geldi.
Taraf’taki yazıya cevap
TARAF ’ta yazı yazan Ayhan Aktar adlı şahıs, dünkü yazısında bana ağır hakaretler etmiş.
Baştan sona müptezel bir yazı...
Bütününü konu etmeye gerek yok.
Ancak yazının sonunda yer alan bir konuya değinmekle yetineceğim.
Ayhan Aktar, benim gibilerin kaça satın alındıklarını merak ettiğinden dem vurmuş.
Madem “piyasa”ya bu denli merak sarmış durumda, o halde kendisine kötü haberi vereyim:
“Dikkat çekmek için kafayı ne kadar çıkarırsan çıkar, sen beş para etmezsin”.
İşte Ayhan Aktar'ın dün yayınlanan yazısı:
Mühtedi pek alınmış ...
Geçen haftaki “Bu referandum size kapak olsun!” başlıklı yazımdan Doğan grubunun Amiral Gemisi mürettebatından eski İslâmcı, yeni laikperest bir yazar pek alınmış. Bendeniz, Doğan grubunda sadece birkaç yazarı takip ederim. Haber verdiler, yazısını okudum. Önce beni yanlış anladığını düşündüm ve üzüldüm.
Çünkü o yazının muhatabı, “CHP’nin üst düzey yöneticileri olan dinozor takımı” idi. Gazeteciler bu yazının muhatabı değil ki? Ayrıca, o yazıda benim yaptığım bir analiz var. Eğer yazdıklarım yanlış ve tutarsız ise, beni eleştirir diye düşündüm. Kendisinin yazılarını okumam, ama TV programlarını izlerim. Mütecaviz bir kadın olan eski hanım arkadaşını programa davet etmediği zaman, tartışmalar gayet seviyeli geçiyor.
Daha sonra, hazretin son bir ay içinde yazdıklarına baktım. Aman efendim, o ne şiddet; ne celâl! En müfrit CHP’liler bile eline su dökemez. Meğer, elde kılıç, EVET diyecek vatan evlatlarına cihad ilân eylemiş, beyimiz. 28 Şubat sürecinin “cesur yürek” İslâmcısı, şimdi “laikperestlik” dininin keskin kılıcı olmuş. Biraz daha düşününce, alınganlığının sebeplerini anladım.
Saf değiştirenler ve ihtida edenler benim her zaman ilgimi çekmiştir. Bu nedenle casus edebiyatının en büyük ismi John le Carré’nin soğuk savaş döneminde yazdığı kitaplarını tekrar tekrar okurum. John le Carré, insanoğlunun içinden çıktığı topluma ters düşmesini ve saf değiştirmesini çok güzel anlatır. Din değiştirme, insanların hür iradesi ile gerçekleştiği zaman bir felsefi kopuşun sonunda ortaya çıkar. Ama bizim mühtedinin saf değiştirmesi, biraz ortaçağ şartlarına özgü, yâni zorla olmuş.
Gazeteci Sevilay Yükselir’in anlattığı kadarıyla mesele askerlikten kaçmakla ilgiliymiş. Hazret, 28 Şubat’ın en heyheyli günlerinde “Ah ben askere gidersem bunlar beni fena yaparlar” diye pek korkmuş. Ergenekon davasının firari sanığı olup, hâlen İngiltere’de dil kurslarına devam eden bir doktorun yardımıyla dandik bir trafik kazası düzenlemişler. Hazret, kazada dalağım yırtıldı diyerek, çürüğe çıkmış. Galiba, birileri de bu sahtekârlığı fark etmiş ve her şey o olaydan sonra başlamış (Sevilay Yükselir, Sabah, 20 ve 22 Mayıs 2009 yazıları).
“Bunda ne var?” diyebilirsiniz. Ama cennet vatanımızda meşhur ve muhalif olduğunuz zaman iki kere dikkat etmek zorundasınız. Sizden nefret edenlerin eline koz vermemek lazım. Aslında, kendisi rahmetli Uğur Mumcu gibi cesur davranıp askere gitseydi, gördüğü kötü muameleyi Sakıncalı Piyade gibi bir kitapta anlatıp tarihe geçebilirdi.
Laikperest olduktan sonra bizimkinin kısmeti açılmış. Amiral Gemisi’nin eski kaptanı ondaki cevheri keşfetmiş. Koruyucu kanatları altına almış. Hatta birlikte umre ziyareti yaptıklarında devesinin dizginini bile bunun eline vermiş!
Din değiştirenler, yâni mühtediler, sürekli olarak yeni girdikleri cemaatin dogmalarını ne kadar benimsediklerini göstermek isterler. En sofu, en mücahit, en cazgır hep onlardır. Eski dostlarını yerin dibine batırırlar. Önceden İslâmcı iken, sonradan laikperestlik dinine girenlerin işi iki misli zor. Kemalistler, dindar kitlelerden nefret ettikleri gibi, kendi saflarına katılan mühtedilere bile şüphe ile bakıyorlar. Bizimki de din adamı olan babası ve İmam-Hatip Okulu diploması ile kendini kabul ettirmek için debelenip duruyor. Beyaz Türklere kendini ispata çalışıyor. Kendisine “çakma Nişantaşılı” diye dudak bükenleri susturmak istiyor.
Aslında yeni hayat tarzına mükemmel uyum gösterdi: parmak arası terlik ve şortla yazları Teşvikiye kafelerine takılıyor, geceleri âlemlere kayıyor. Etrafta hoş kadınlarla gözüküyor, ama içi rahat değil. İslâmcı kökeni hayalet gibi peşinden geliyor. Ona hep geçmişini hatırlatıyorlar: “Kenarın dilberi, ne kadar uğraşsa nâzende olamaz!” diyorlar. Velhasıl, işi çok zor. Yazılarında giderek artan laikperest doz, aynı şeyleri daha sert söyleme tutkusu tamamen uyuşturucu bağımlılığı gibi. Kendisini maddi ve manevi bakımdan güvence altına almak için giderek dozu arttırıyor ve daha pervasızca yazılar yazıyor.
Bütün bunları düşündükten sonra, benim yazımın başlığından alınganlık çıkarmasına hak verdim. Kendisine kızmıyorum, onun CHP’deki dinozorların tetikçisi gibi davranmasını çok iyi anlıyorum. Fakat bu tiplerin kaça alındıklarını da merak ediyorum!
Benim için mesele kapanmıştır. Ne diyelim, yolu açık olsun...