"DEVRİMCİLER ÖLÜR,DEVRİMLER SÜRER!.." MEŞHUR '69 SUBAY BİLDİRİSİ'Nİ ALİ KIRCA YAZMIŞ!..
Zaman gazetesinde yer alan habere göre, şimdilerin 'anchorman'ı Kırca, meşhur '69 Subay Bildirisi'ni kaleme alan kişiydi.
Sarp Kuray, 1966'da deniz subayı olarak Bahriye'de görev yapmaya başladı. 1968 ve 1969'da yayımlanan iki 'subay bildirisi' sebebiyle 1970 yılında tutuklandı; yargılama sonucu ordudan atıldı ve hapis cezası aldı. 1974 affıyla özgürlüğüne kavuştu ve yurt dışına gitti. Son olarak 1993'ten bu yana yargılandığı davada müebbet hapis cezası alıp cezaevine girdi. Sarp Kuray'ın Bahriye'deki eylemleri yönetirken 69 Subay Bildirisi'ni kamuoyunun çok yakından tanığı bir isim kaleme almıştı. Asker kökenli bir sosyalist olan Kuray, hazırlanacak bildiri için kalemi kuvvetli bir subay aramış, eylemci subaylar, edebiyatı güçlü, şiir yazan bir subayı, Ali Kırca'yı önermişti.
Zaman gazetesinde yer alan habere gtöre, şimdilerin 'anchorman'ı Kırca, meşhur '69 Subay Bildirisi'ni kaleme alan kişiydi.
O bildiri şöyle başlıyordu: "Halkımıza bildiririz! Senden yana olanları bir bir vurmaya başladılar. Yiğit halkım. Önce Vedat'ı öldürdüler.
Alacakaranlıkta. 'Bağımsız Türkiye' demişti Vedat. Sonra Mehmet'i vurdular, sonra Taylan'ı. 'Türk halkı ezilmekten kurtulsun.' demişti Taylan'la Mehmet. Sonra bir gece bir başka Mehmet, sonra bir gece bir yiğit Battal. Sandılar ki, durdururuz ihanet barikatlarıyla bu coşkun seli." Ve şu cümlelerle sona eriyordu, genç denizcilerin bildirisi: "Ne değişir, isterse kesilsin devrimcilerin başları birer birer. Oysa bir yasadır bu, mümkünü yok! Devrimciler ölür, devrimler sürer."
Silahlı Kuvvetler'in darbe ve cunta oluşumu tarihinde Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, hiç de yadsınamayacak bir rol üstlendi. Toplumu şekillendirmeye yönelik ve psikolojik operasyonların yakın tarihteki merkezi ya da uygulayıcıları hep bahriyeliler arasından çıktı. Bundan 13 yıl önce, tarihe 'postmodern darbe' olarak geçen 28 Şubat sürecinde siyaseti şekillendiren ve demokrasiye müdahale eden en önemli gruplardan biri kuşkusuz bahriyelilerdi. Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya'nın emrinde faaliyet gösteriyordu. Fikir babası ise Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir'di. Batı Çalışma Grubu, irticai faaliyet içerisinde olduğunu iddia ettiği kişilere karşı tedbir amacıyla kurulmuş, 28 Şubat sürecinde 6 milyona yakın insanı fişlemişti.
Yasa dışı kurulan bu kurum Mesut Yılmaz'ın başbakan olduğu hükûmet döneminde yasal zemine taşındı. 2003 yılında ise dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök tarafından lağvedildi. BÇG'nin, 27 Mayıs darbesindeki Millî Birlik Komitesi ve 12 Eylül darbesindeki Millî Güvenlik Konseyi'nden farkı, müdahaleden önce ve ona zemin hazırlamak üzere illegal kurulmuş olmasıydı.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde çalışan Batı Çalışma Grubu vasıtasıyla toplum maniple ediliyor; başta kara propaganda olmak üzere psikolojik operasyonlar bu birim tarafından yapılıyordu. Tüm planlarda denizcilerin imzasını görmek mümkündü. Fadime Şahin'ler, Ali Kalkancı'lar, pompalı silahla darbe yapılacağı şayiaları BÇG üretimi haberler arasında akla ilk gelenler.
BÇG adına bahriyelilerin hazırladığı bir rapor da Mart 2003'te Zonguldak Karadeniz Ereğlisi'nde ortaya çıktı.
Tüm mahalleler, cami ve okullar ile kamu kurumlarında çalışan hemen herkes fişlenmişti. Rapora, başta dönemin Zonguldak Valisi Yavuz Erkmen, yetkililer tepki göstermişti. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Karadeniz Bölge Komutanlığı tarafından yürütülen çalışmalar sonucunda hazırlanan raporlarda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'in yanı sıra bölge milletvekilleri Köksal Toptan ve Fazlı Erdoğan'ın da zikredilmesi dikkat çekiciydi.
Karadeniz Bölge Komutanlığı İstihbarat ve İstihbarata Karşı Koyma Güvenlik Şube Müdürü Deniz Binbaşı İsmail Tümer'in kaleme aldığı dört sayfalık istihbarat raporunda AK Parti yönetimi 'fabrikayı (demir çelik) ve şehri ele geçirmek'le suçlanıyordu. AK Parti'nin iktidara gelmesiyle birlikte Ereğli Demir-Çelik fabrikalarının yönetim kurulu üyelerinin tamamının değiştirildiği kaydediliyordu. Yönetime getirilen üç kişinin Başbakan Erdoğan, ikişer kişinin Dışişleri Bakanı Gül ve Devlet Bakanı Şener'e yakın isimler olduğu ileri sürülüyordu.
Binbaşı Tümer'e göre, borsada işlem gören Erdemir hisselerinin son zamanlarda değer kaybetmesinin sebebi de AK Parti yönetimiydi. Tümer, şirketin değer kaybetmesinin ardından 'yeşil sermaye' olarak tanımladığı grupların eline geçmesinden duyduğu endişeyi dile getiriyordu. Raporda, Erdemir'in özelleştirme kapsamındaki limanı satın alacak grubun birkaç sene içinde Koç ve Sabancı gibi büyük holdinglere rakip olabileceğinden kaygılanılıyordu. BÇG'nin "Karadeniz Ereğli'deki İrticai Kadroların Çalışmaları Hakkında" başlığını taşıyan raporuna göre, ilçede altı mahallede Kılık Kıyafet Kanunu'na muhalefet ediliyordu.
Ağustos 2003'te Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na Oramiral Özden Örnek'in gelmesiyle, bahriyeliler bir kez daha cunta ve darbe oluşumunda aktif rol almaya başladı. Örnek'in günlüklerinin kamuoyuna yansıması üzerine Ayışığı, Sarıkız, Eldiven, Yakamoz darbe planlarını Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur ve diğer kuvvet komutanlarıyla birlikte Deniz Kuvvetleri Komutanı'nın organize ettiği ortaya çıkacaktı.
Son dönemde özellikle Ergenekon operasyonları sonucu bahriyeliler yine adlarından söz ettirmeye başladı. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndaki her rütbeden subay, iddia edilen Ergenekon Terör Örgütü bağlantısı sebebiyle sorgulandı; bir kısmı tutuklanarak cezaevine kondu. Geçen Ağustos Şûrası'nda emekliye ayrılan dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç'a bahriyeliler tarafından suikast hazırlığı yapıldığının açığa çıkarılması ise cuntanın kendi emellerine varmak için komutanını bile harcayabileceğinin en açık göstergesiydi. Ataç'a suikast hazırlığı, emniyete tesadüfen gelen bir ihbarla ortaya çıkmıştı. Uyuşturucu kullanan genç bahriyelilerin ihbar edildiği mektup üzerine hareket geçen emniyetçiler, 7 teğmenin Oramiral Metin Ataç'a suikast hazırlığında olduğunu ortaya çıkardı.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'yla Ergenekoncuların ilk irtibatı hatırlanacağı gibi emekli Dz. Yüzbaşı Hasan Ataman Yıldırım, emekli Alb. Hüseyin Vural Vural, emekli Dz. Alb. İlyas Çınar'ın gözaltına alınmasıyla başladı. Ataman Yıldırım tutuklanırken, diğerleri tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Emekli denizci Yıldırım'ın, Ergenekon'un bilişim projelerinden sorumlu olduğu, internet üzerinden psikolojik harp amaçlı kara propaganda faaliyetlerinde aktif rol aldığı ileri sürüldü.
Ergenekon savcıları, 2009 Şûrası'nda orgeneralliğe terfi ettirilen Bekir Kalyoncu, Koramiral Feyyaz Öğütçü, Tümamiral Ali Deniz Kutluk, Tuğamiral Cem Gürdeniz, Albay Serdar Okan Kırçiçek'in Ergenekon'un yöneticisi olduklarına dair bilgi, belge ve dokümanları Haziran 2008'de Genelkurmay Başkanlığı'na gönderdi. Genelkurmay'a gönderilen yazıda bu kişilerin hukuk dışında ve organizasyonların içinde oldukları belirtiliyor gereğinin yapılması isteniyordu. Genelkurmay Başkanlığı, Ağustos 2008'de Ergenekon savcılarının gönderdiği yazının gereğini yapmak bir yana, Gürdeniz'i tümamiralliğe, Kırçiçek'i tuğamiralliğe terfi ettirdi. Öğütçü ve Kalyoncu ise görevlerini korudu. Bir yıl sonraki şûrada ise Kalyoncu orgeneral yapılırken, Öğütçü ailevi sebepler gerekçe gösterilerek emekli edildi.
2008'de Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndaki cuntayla ilgili bu gelişmeler yaşanırken, 2009, Bahriye'deki cuntacıların deşifre edileceği yıl olacaktı. Beykoz Poyrazköy'de yakalanan mühimmat, cuntayı çorap söküğü gibi ortaya çıkaracaktı.
3 Şubat 2009'da Poyrazköy'de köylülerin ihbarı üzerine mühimmat bulunmuştu. Kaynarca köyü sakinleri, Hocaoğlu mevkiindeki ormanlık arazide dolaşan şüpheli kişileri jandarmaya bildirdi. Bunun üzerine harekete geçen jandarma, bölgede inceleme yaptı. Tornavidalarla işaretlenmiş bir ağacın altında yeni kazılmış toprak yığını vardı. Buranın kazılması sonucu su termosu içerisinde gizlenmiş 27 TNT kalıbı (her biri 500 gr ağırlığında), 100 gr C4 patlayıcı, 155 cm infilaklı fitil, 3 elektrikli fünye ve 1 adaptör bulundu.
Bu gelişmeden 25 gün sonra Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılara bir ihbar mektubu ulaştı. Mektupta, Beykoz'da jandarmanın bulduğu patlayıcıların Ergenekon tutuklusu emekli Albay Levent Göktaş'a bağlı subaylardan oluşan illegal bir hücreye ait olduğu iddia ediliyordu. Hücrede şu isimler vardı: Emekli Binbaşı Levent Bektaş, Yarbay Ercan Kireçtepe, Binbaşı Erme Onat, Binbaşı Eren Günay ve Yarbay Mustafa Turhan Ecevit. Bu ekibin eylem için Göktaş'tan haber beklendiği de mektuptaki iddialardandı.